Çin'de artık geceleri gökyüzü, âniden devâsâ bir çiçek gibi açılıp salkım salkım yağan rengârenk nur taneleriyle aydınlanıyor. Kaç gecedir Beijing semaları allı morlu, yeşilli sarılı kıvılcım nakışlarıyla süslü.
Üç-beş saniye süren göksel renk şöleni biter bitmez yerini hemen bir başkası alıyor. Hayali bir define sandığından akıllı bir düzene göre saçılan rengârenk mücevherler, gece göğünün derin sahnesinde, kısacık bir gösteri daha yapıyor. Yeni Yıl gecesi bu gösteri, saniye sektirmeden, saatlerce, aralıksız olarak devam edecek.
Göz önüne bir ân seriliveren, biri gidince hemen öteki beliren peri saraylarına keşke aynı güzellikte sesler eşlik etseydi… Ya da hiç olmazsa, o ışık âyinleri sessiz sedasız edâ edilseydi…
O görsel zarâfete böylesi bir işitsel garâbetin eşlik etmesi, fiziksel evrenin insanoğluna ödettiği bir bedel mi? Bu renk senfonisinin karşılığı ille bu kakafoni mi olmalı?
Patlama mı desem, gümbürtü mü, cayırtı mı, bilemiyorum… Her biri kendi meşrebince ses çıkarıyor. Doğrusu, Türkçemizde ânî sesleri betimlemek için kullanılan bütün sözcük dağarcığının hakkını lâyıkıyla veriyorlar.
En iyisi, "Görüntüsünü seven sesine katlanır" deyip ses yalıtımı pek de iyi olmayan pencere camlarının ardından bakmak. Böylece, ejder nefesi gibi yakan keskin barut kokusundan burnumuzu da esirgemiş oluyoruz.
Evet, burası barutun anavatanı... Gökyüzüne maytaptan uzay gemisi taşıyan rokete kadar herşeyi gönderen Çin'de geleneksel Yılbaşı kutlamaları başladı. Birkaç gün içinde Kaplan Yılı'nı idrâk edeceğiz.
"Bahar Bayramı" adıyla da anılan yılbaşı, Çin'in en önemli tatili. Çinliler, "Guo nian", yani "yılın geçişi" dedikleri bu bayramda nerede olurlarsa olsunlar, iki elleri kanda bile olsa, muhakkak ailelerine kavuşmaya çalışıyor. Yılbaşında bütün aile "kavuşma yemeği" yiyor, herkes birbirine hediyeler veriyor.
Bayram trafiği çoktan başladı. Havaalanları, tren istasyonları, otobüs terminalleri ana-baba günü. Böyle zamanlarda insan, bayramlarda yolları kan revân içinde kalan ülkemizi düşünmeden edemiyor. Mahşeri bir nüfusa sahip Çin'de bayram ulaşımının ihtiyacını karşılamak âdeta doğaüstü beceriler gerektiriyor.
Bizde eskiden 1 Mayıs "Bahar Bayramı" diye kutlanırdı. İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik ve Dayanışma Günü, "komünist bayramıdır" diye yasakken, "Bahar Bayramı" 1 Mayıs'ın başka bir vesileyle savuşturulması için başvurulmuş beceriksizce bir kurnazlık girişiminden ibaret kaldı. Ama "Bahar Bayramı" denince benim aklıma gene Nisan-Mayıs ayları geliyor.
Beijing'de Ocak-Şubat aylarında hâlâ zemherî soğukları hüküm sürüyor. Öyleyse, bu aylara denk gelen yılbaşına neden "Bahar Bayramı" denir? Bunu anlamak için baktığım birkaç kaynakta, "Bahar Bayramı gelince doğa da canlanmaya başlar" gibi harcıalem açıklamalardan başka birşey bulamadım. Sorduğum Çinli dostlarım da aynı şeyleri tekrarlayıp tatmin edici bir açıklama yapamadı. Doğru, baharda doğa canlanmaya başlar, ama en azından Beijing için konuşacak olursak, daha vakit erken. Sonra, yanlış hatırlamıyorsam, önceki yıl en kötü meteorolojik afetler, bu sözde bahar aylarında olmuştu.
Gelgelelim, Çin kocaman ülke, tarihi de uzun; herhalde, gelenek önce daha güney enlemlerinde ortaya çıktı, sonra ülkenin kuzeylerine yayıldı. Güneylere cemreler belki bu aylarda düşmeye başlıyordur! Eski bilgeler işlerini bilir, vardır muhakkak bir hikmeti… Üstelik, 1929 yılında yapılan Takvim Reformu'na kadar yürürlükte kaldığına göre, pratikte de iyi iş görmüş demek ki… Eski dünya görüşüne göre yapılan tasnifte, geleneksel takvim Yin, Gregoryen miladî takvim Yang sayılıyor. Yin, dişi öge olduğuna göre, doğurgan, yani verimli, işe yarayan bir takvim…
Yılbaşı pek doğal olarak, geleneksel Çin takviminin birinci ayının birinci günü başlıyor. Eskiden, 15 gün sonra yapılan Fener Bayramı'na kadar sürermiş. Geleneksel Çin takvimi, Ay'ın evrelerine göre düzenlendiği için Kamerî Takvim olarak adlandırılıyor.
Ne var ki, bu adlandırma tam doğru sayılmaz. Çünkü sadece Ay'ın hareketlerine göre hesaplanan takvimde bir yıl 355 gün sürüyor. Yani, Dünya'nın Güneş çevresindeki yörüngesinde bir kez dönüşüne dayalı takvime kıyasla 11 gün eksik; her dört yılda bir, eksik 12 güne çıkıyor. O yüzden, İslamî günleri belirlemekte kullanılan Kamerî Takvim'e dayalı Hicri seneyle Ramazan ayı, bir önceki yıla göre 11 gün erken başlıyor. Herkes çocukluğundan hatırladığı Ramazan davulcusunu dinleme zevkine, ancak 35 yıl sonra, yani artık aynı tadı alamadığı çağında kavuşuyor.
Oysa Çin takviminde yılbaşı, hep aynı mevsimde oluyor. Tarih, miladî takvime göre, ancak bir aylık bir süre içinde değişebiliyor. Yılbaşı, 21 Ocak ile 20 Şubat arasında bir tarihe denk düşüyor.
Bunun nedeni Kamerî Takvim'in Güneş ile ilişkilendirilmiş olması. Baktığım kaynaklarda buna yabancı dillerde "lunisolar" takvim adı veriliyor. Türkçeye, "Kamerî-Şemsî Takvim" diye çevirebiliriz. Eski terimlerle yapılan bu adlandırma akla "Kamer Hanım ile Şemsi Bey" adlarında evli bir çifti getiriyorsa, yeni dille "Ay-Güneş Güngeni" diye de çevirebiliriz.
Adlandırma önemli sayılmayabilir, önemli olan bu takvimde Ay ile Güneş'in, yani Yin ve Yang ögelerinin birleşip bir uyum oluşturmuş olması.
Geleneksel Çin takvimine göre yıllar belli bir olaydan başlatılıp sayıyla sayılmıyor. Güvenilirlik şöhreti şüpheli olan Vikipedia'ya göre, bir tür "milat noktası" alınmak istenirse, Sarı İmparator Huangdi'nin hükümdarlığından başlanıyormuş. Aslında bu sayma işlemini yapan Çinliler değil; daha çok Çin dışındaki kaynaklar öyle söylüyor. Nitekim, geçen yıl sorduğum Çinlilerin hepsi o yıl Öküz Yılı'na gireceğimizi bilmiş, ama hiçbiri hangi yılda olduğumuzu sayısal olarak söyleyememişti. Zaten Huangdi'nin ne zaman hüküm sürdüğü de kesin olarak kanıtlanabilmiş değil. Pek kullanılmayan bu usûle göre 4707, 4708, veya 4647 yılına giriyoruz.
Büyük Çin tarihçisi Sima Qian'ın "Tarihsel Kayıtlar"ına göre, Xia hanedanı zamanında yeni yıl kış gündönümünden sonraki ikinci Yeni Ay'da başlarmış. Han hanedanına mensup İmparator Wu zamanından beri, yani 2 bin yılı aşkın bir süredir, yılın başlangıcı için ölçü bu olmuş. Sima Qian yılın başlangıcını Xia hanedanıyla böyle ilişkilendirdiği için, gelenesel Çin takvimine "Xia Takvimi" de deniyor. Bir başka ismi de "Tarım Takvimi". Çünkü, tarımsal etkinlikler bu takvime göre yürütülürmüş.
Geleneksel takvime ilişkin en eski kayıtlar, Çin tarihinin belgelenmesi açısından çok önemli sayılan "Kehânet Kemikleri"nde bulunuyormuş. Eskiden imparatorlar önemli bir işe kalkışacakları zaman, talihlerinin yâver gidip gitmeyeceğini kâhinlere danışırmış. Kâhinler hayvan kemilkeri veya kaplumbağa kabuğunu ateşe tutar, ısının etkisiyle oluşan çatlakların şekline göre sonucu bildirirmiş. Kehânetin dediği gibi yapılan işin sonucu da kemiğe kazınarak kaydedilirmiş. Yakın dönemde bulunan bu kemiklerde olaylar Xia Takvimi'ne göre yazılmış.
Geleneksel Çin takviminde her ay bir hayvanın adıyla adlandırılıyor. Tek istisna, doğada bulunmayan mitolojik yaratık ejder. Yıllar da, aylara adını veren bu hayvan cinsleriyle sayılıyor. Yani, her 12 yılda bir tekrar aynı yıla dönülüyor.
Takvimde yılın ilk ayı fare. Bunu sırasıyla, öküz, kaplan, tavşan, ejder, yılan, at, keçi, maymun, horoz, köpek ve domuz izliyor. Tabiî, aynı sıra yıllar için de kullanılıyor. 2008 fare, 2009 öküz yılıydı Yani bu yıl, 12 burçlu çevrimin üçüncü konağındayız. 2020 yılında tekrar fare yılına döneceğiz. 2022 ise yine kaplan yılı olacak.
Çin takvimi aynı zamanda, herkesin doğduğu yıldaki hayvanın özelliklerine göre belirlendiği varsayılan bir fal sistemi de oluşturuyor. Bu sistemin nasıl oluştuğu kesin olarak bilinmediği için, muhtelif efsanevî rivayetler var. Rivayetin biri şöyle:
Taocu inanca göre göğün yöneticisi olan Yeşim İmparator lâkaplı Yu Di, takvimde yer vereceği hayvanları ve sıralarını belirlemek için bir yarışma yapmaya karar vermiş. Kararını ilân ederek, gelecek yılbaşında yanına ulaşacak ilk 12 hayvanı sıralarına göre yerleştireceğini duyurmuş. Bütün hayvanlar kendilerine özgü özellikleri kullanıp nasıl birinci geleceklerini düşünmeye başlamış. Sabır ve sebat timsali öküz, öteki hayvanlardan yavaş hareket ettiğini bildiği için, daha bir yıl önceden yola çıkmış ve varış yerine ilk gelen hayvan olmuş. Öteki hayvanlar da birer birer gelmiş. Karar açıklandığında fare çevik bir hareketle ve farkettirmeden öküzün başına tırmanıp itiraz etmiş. En önce kendisinin geldiğini ileri sürerek Yeşim İmparator'a "İnanmıyorsan sokakta gezelim, halk karar versin" demiş. Öküz gibi büyük ve güçlü bir hayvanın üstünde fareyi gören halk "Bunda bir marifet olmalı" diye düşünmüş. Öküz aleyhisselam, zaten uysal, ağzı var dili yok... Yeşim İmparator da fazla üstelememiş ve ilk sırayı fareye vermiş. Böylece mevcut sıra oluşmuş.
Daha yaygın kabul gören bir başka rivayete göre ise, seçim ve sıralama, bu hayvanların gün içinde en hareketli olduğu saatlere göre yapılmış.
Han hanedanı döneminden beri Çinliler günü ikişer saatlik 12 zaman dilimine bölüyor. Saat 23.00 ile 01.00 arasındaki birinci dilimde fare çok hareketli olurmuş ve tıkırtısı en çok o zaman işitilirmiş . 01.00 ile 03.00 arasındaki dilimde öküz geviş getirir ve çift sürmeye hazırlanırmış. 03.00 ile 05.00 arasındaki zaman, kaplanın en saldırgan olduğu ve ava çıktığı saatlermiş. 05.00 ile 07.00 arasında tavşan iş başında olur ve eşinerek besin ararmış. 07.00 ile 09.00 arasında ise büyülü ejder yağmur yağdırırmış. 09.00 ile 11.00 arasında, yılan baharda büyüyen otların arasında dolaşırmış. 11.00 ile 13.00 arasında, yani Güneş'in en parlak olduğu saatler, atın koşması için en güzel zamanmış. 13.00 ile 15.00 keçinin otladığı saatlermiş. 15.00 ile 17.00 arası maymunların en hareketli olduğu, atlayıp zıplayarak en çok gürtültü yaptığı satlermiş. 17.00 ile 19.00 arasında karanlık çökmeye başlar ve horoz kümesine girermiş. 19.00 ile 21.00 arasındaki zaman diliminde köpek geceleyin bekçilik görevi yapmaya başlarmış. Günün 21.00 ile 23 arasındaki son bölümünde ise, yeryüzündeki bütün yaratıklar uykuya dalar, heryeri sessizlik kaplar, domuzun horlamalarından başka birşey duyulmazmış.
12 hayvanlı takvimin kökeni bilinmese de, tarım ve hayvan yetiştiriciliğine dayalı eski hayatı düzenlemekte çok kullanışlı olduğu için, sadece Han milliyetinden Çinlilerce değil, öteki milliyetlerin mensuplarınca da benimsenmiş. Hatta Çin sınırlarını aşarak diğer Güneydoğu Asya ülkelerine de yayılmış.
Türk kültür tarihiyle ilgili bazı kitaplarda, İslam dinini kabul etmeden once Türklerin de 12 hayvanlı bir geleneksel takvimi olduğu belirtiliyor. İslamiyet öncesi dönemlerde Türklerin Çin ile yakın ilişki içinde olduğu hatırlanacak olursa, böyle olması son derece akla yakın.
Çinliler yeni yıl hediyesi alırken, üzerinde o yılı simgeleyen hayvan resimleri bulunan eşyalar alıyor.
Ressamlar ve güzel yazı ustaları, eski çağlardan beri eserlerini imzalarken "Öküz yılında tamamlandı", "Kaplan yılında bitirildi" gibi kayıtlar düşürürmüş.
Batıl inançların güçlü olduğu aileler, damat ya da gelin adayını seçerken, hayvan burcundaki özelliklerinin uygun olup olmadığına bakarmış.
Kısacası, Çin takviminde ya da burçlar kuşağında en önemli şey, bir insanın doğduğu yıl. Yani eski takvime göre doğum günü yok, doğum yılı var. 12 yıllık çevrim sürekli olduğu için doğum yılları 12, 24, 36, 48, 60, 72, 84 ve daha ileriki yaşlarda kutlanıyor.
Doğum günlerinde bir yaş daha yaşlandığı için hüzünlenenlere Çin sistemine geçmelerini öneririm. Yalnız, önceden bir uyarıda bulunmam gerek: Doğum yılları biraz uğursuz sayılıyor. O yıllarda bir tekinsizliğe uğramamak için dikkatli olmak gerekiyormuş. Bunun tek istisnası 60'ıncı yaş. O zaman insan bilgelik çağına eriştiği için özel kutlamalar yapılıyormuş.
Ben horoz yılında doğdum. Bu bilgiden, yaşımı tahmin edebilir misiniz, bilemem. Ama herkesin kendi doğum yılına göre burcunu belirlemesi için basit bir ipucu verebilirim. 2008 yılını fare yılı olarak alıp yukarıda verdiğim sıraya göre hayvanları yan yana yazın ve altlarına 2008'e birer yıl ekleyin. Sonra her bir hayvanın altındaki sayıdan 12 çıkarın. Bu işi 4-5 defa tekrarlayınca kendi doğum yılınız hayvanlardan birinin altında belirecek. Örneğin horoz yılı en son 2005'teydi. Ondan önce 1993, 1981, 1969, 1957, 1945 ve 12'şer yıllık aralarla öteki yıllardaydı. Ben de bu saydığım yıllardan birinde doğdum.
Doğduğu yılın hangi hayvanla simgelendiğini saptamakta güçlük çekenler, bir elektronik posta gönderdikleri takdirde hemen hesaplayıp kendilerine bildireceğimi belirteyim...
Bu arada, tekrar rengârenk havai fişeklere dönersek... O göz okşayan güzelliklere kulak tırmalayan seslerin eşlik etmesi sorununu da Çinlilerin günün birinde çözeceklerini umuyorum. Bilimel ve teknolojik alanda hızlı adımlar atmaya başlayan Çinliler,kanımca günün birinde görsel uyuma işitsel ahengin eşlik ettiği maytap gösterileri de düzenleyebilir. O zaman maytap sesleri kulağımıza Beijing Filharmoni Orkestrası'nın konserleri gibi gelebilir.
İyi yeni yıllar.