CRI Hakkında | Eski Versiyonumuz
Brecht'in diliyle Lao Zi
  2010-02-03 14:53:04  cri

    Çin ile o kadar yakından ilgilenmiş bir yazarın, Lao Zi hakkında bir şeyler yazmamış olması düşünülebilir mi?

    Bertold Brecht'in Lao Zi'nın Dao De Jing'i yazışını anlattığı bir şiirini yıllar önce okuduğumu hatırlıyordum, ama şiiri bir türlü bulamıyordum. Sonunda arkadaşım Dilek Murgul şiiri bulup gönderdi.

   Lao Zi bilindiği gibi en önemli Çin klasiklerinden Dao De Jing'in yazarı. Çin'e geldikten sonra benim de bir Dao De Jing serüvenim oldu. Serüven devam ediyor. Brecht'in Lao Zi ile ilgili şiirini arayışım ondan.

    Dao De Jing'in Türkiye'de de "Tao Te Ching" adıyla bazı çevirileri yayınlandı. Çince sözcükler Latin harflerine aktarılırken kullanılan çevriyazı sistemine göre "Tao" ya da "Dao" denebiliyor. "Tao" ve "Taoculuk" gibi isimler epey yaygınlaştığı için farklı yazımlara itiraz edilmeyebilir. Ama çeviriler anlam bakımından hayli tartışılabilir. Bunun nedeni, kanımca Çinceden değil, Batı dilleri üzerinden yapılmış olmaları.

    Örneğin, bir çevirisinde Dao de Jing'in ilk iki dizesi şöyle:

    Gösterebildiğin yol asıl yol değil, ad verebildiğin ad asıl ad değil

    Adlandırılmazsa o kaynağı göğün yerin, adlandırılırsa o anası bin bir türün

    Dizeler elbette çok yoğun anlam içeriyor, ama kavrama güçlüğünün sadece bundan kaynaklandığını sanmıyorum. Burada "yol" denen de, başka bir dile çevirisi çok zor olan "Tao" kavramı.

    Uzatmayayım. Dao De Jing başlı başına bir uzmanlık konusu. Klasik Çinceyle yazıldığı için, çağdaş Çinlilerin çoğu için de anlaşılması çok güç. O nedenle, böyle bir eserin klasik Çince bilen ve konuyla yakından ilgili olan Türk çevirmenler tarafından, doğrudan özgün dilinden aktarılması gerekirdi. Ama yapılmadı.

    Bu durumda, metni daha doğru anlamak için kendi kendime çalışmam gerektiğini düşündüm. Ama ben sadece klasik Çinceye değil, çağdaş Çinceye de vakıf değilim. Daha başından harcım olmayan bir işe kalkışıyor, beyhude bir çaba içine giriyormuşum gibi bir duyguya kapılmadım değil. Ama kendi kendime "Azıcık bir şeyler öğrensem bile gene yararlı olur" dedim.

    Böylece, Dao de Jing'in İngilizceye yapılmış çeşitli çevirilerini topladım. "Bunun, metni Batı dilleri üzerinden Türkçeye çevirenlerin yaptığından farkı ne?" diye sorulabilir. Pek büyük bir farkı olduğunu söyleyemem. Fakat hiç olmazsa, üçüncü bir dil yerine, ikinci dilde okumanın daha iyi olacağı ileri sürülebilir. Çevirilerden bazılarını klasik Çince bilen ve ana dili İngilizce olan çevirmenler, bazılarını da İngilizce bilen Çinliler yapmış. Haliyle, bu çeviriler arasında da dikkat çekici farklılıklar var. Gerçi bunları karşılaştırmalı olarak okuyunca anlamının aşağı yukarı nasıl bir şey olması gerektiği konusunda belli bir fikir sahibi olunabiliyor, ama bu kadarıyla kalındığında yazıya geçirmek için gereken berraklığa gene de ulaşılamıyor.

    "Acaba Dao De Jing'in hikmetine varabilmek için başka neler yapılabilir?" diye düşünürken Beijing'deki büyük kitapçılardan birinde Dao De Jing üzerine yapılmış bir inceleme buldum. Wang Keping tarafından hazırlanan kitapta, Dao De Jing'in metni dize dize, hatta bazen sözcük sözcük açıklanıyor, önemli kavramlar üzerine uzun uzadıya yorumlar yapılıyor. Bu kitaptan gerçekten çok yararlandım.

    Fakat gene eksik kalan bir yan vardı. İnsan metinde geçen Çince sözcüklerin tınısını da duymak istiyor. Bu, sadece sözlerin kulağa nasıl geldiğini hissetme hevesi değil, seslerin taşıdığı anlam yükünü de sezme isteği…

    Önce Dao De Jing'in Çincesiyle birlikte, metni Pinyin çevriyazısıyla da veren bir kitap buldum. Sonra Pinyine göre düzenlenmiş bir Çince sözlük aldım. Böylece en azından bazı dizelerde sözcüklere aşinalık kazanabilecektim.

    Klasik Çince bilenler yaptığım işe belki güleceklerdir, ama Dao De Jing'in 81 şiirsel meselini başından başlayıp tek tek, dize dize, sözcük sözcük incelemeye koyuldum. Tabii uzun zaman alan bir iş, ama aynı zamanda çok zevkli de… Fırsat buldukça devam ediyorum.

    Kuşkusuz okuduğum dizelerin derin anlamını çözdüğümü iddia edecek değilim; ama, hâlâ yüzeyden pek derine inemesem de, en azından başka diller üzerinden yapılan Türkçe çevirilerinden daha fazla yaklaştığımı sanıyorum.

    Dao De Jing'in Çince aslının bütün metni, 12 punto ile dizildiğinde A4 ebadında 5-6 kâğıda sığıyor. Ama bu kadar kısa bir metinle ilgili açıklamalar, tefsirler, kalın kalın ciltler oluşturuyor. O kadar yoğun anlam yükünü, o derinlikte ve güzellikte Türkçeye aktarmanın çok zor olduğunu kabul ediyorum, fakat bu iş yapılacaksa yabancı diller üzerinden değil, doğrudan doğruya aslından Türkçeye çevrilerek başarılacak. Bu işin bir erbabı çıkıp da, Dao De Jing'i tıpkı Yunus Emre'nin ilahileri kadar sade ve yoğun bir anlatımla çevirse ne güzel olurdu.

    Lao Zi'nın hangi tarihlerde yaşadığı ve Dao De Jing'i ne zaman yazdığı kesin değil. Bazı tarihçiler Dao De Jing'in M.Ö. 4. ya da 3. yüzyılda, bazıları ise M.Ö. 6. yüzyılda yazıldığını söylüyor. Taocu gelenek, Dao De Jing'in Hindistan'da Buda, İran'da Zerdüşt ve Çin'de Konfüçyus'un yaşadığı dönem olan M.Ö. 6. yüzyılda yazıldığı tezini kabul etmiş.

    Lao Zi hakkındaki güvenilir en eski kaynakları, Taocu düşünür Chang Zi'nin öğrencilerinin M.Ö. 3. yüzyılda yazdıkları felsefe tarihi ile M.Ö. 163 ile 85 yılları arasında yaşayan ünlü Çin tarihçisi Sima Qian'ın kayıtları oluşturuyor. Eski bir İran kaynağına göre de, Lao Zi M.Ö. 604 yılında doğmuş. "Lao Zi", ihtiyar bilge demek. Öldükten sonra verilen şeref namı ise "Lao Dan".

    Çin felsefesinin altın çağı, Zhou Hanedanı'nın yıkılış dönemiymiş. Hanedanın ilk yüzyıllarında Kuzey Çin'deki çok sayıda küçük devlet bir araya gelip Zhou yönetimine bağlanmış. Fakat bir süre sonra feodal düzen dağılmaya başlamış. Bu durum ülkede sarsıcı savaşlara, siyasi, toplumsal ve ekonomik karışıklıklara yol açmış. Düşünürleri en fazla uğraştıran konular, bu kargaşanın ve dağılmanın yol açtığı sorunlar olmuş. Onlar da doğal olarak birleştiren, dağılmayı önleyen düşünceler üretmeye çabalamışlar. Böylece Çin'de ilk felsefi düşünceler ortaya çıkmış. Bu dönemin en eski felsefecileri, Konfüçyus ile Lao Zi olmuş.

    Konfüçyus, Zhou Hanedanı'nın otoritesini yeniden sağlamanın yolunu, o dönemdeki merkezi feodal toplumsal düzeni pekiştirmekte görmüş. Bu görüş onu eski gelenekleri ve töreleri yüceltmeye yöneltmiş. Klasik metinleri toplayıp incelemiş ve görüşlerini uygulamaya koyacak bir hükümdar aramaya girişmiş. Bu olmayınca, bir okul kurarak öğrenciler yetiştirmeye başlamış.

    Lao Zi ise Konfüçyus'un tersine, kötülüklerin asıl kaynağının töreler, ahlâk kuralları ve politik girişimler olduğunu düşünüyormuş. Ona göre, insanlar doğallıklarına dönmeli, her türlü tutku ve bencillikten kurtulmalı, toplumsal değerlerden vazgeçmeliydi. Lao Zi'nin gösterdiği yolun uygulanmaması, onu Konfüçyus'unki kadar büyük bir hayal kırıklığına uğratmamış. Onun gibi öğrenciler toplayıp okul da kurmamış.

    Lao Zi ile Konfüçyus'un görüşmeleri hakkında birçok rivayet var. Bunlar Sima Qian'ın kitabında anlatılanların çeşitlemeleri.

    Brecht'in Lao Zi ile ilgili şiiri de Sima Qian'in yazdıklarıyla uyuşuyor. Brecht, onun yazdıklarını şiirleştirmiş sanki. Sima Qian'in Lao Zi ile ilgili olarak yazdıkları şöyle:

    Konfüçyus eski gelenekleri öğrenmek için Zhou Krallığı'na gidip Lao Zi'yı bulmuş. Ona öğrenmek istediği konularla ilgili birçok soru sormuş. Lao Zi, Konfüçyus'a şunları söylemiş:

    "Sizin sorduklarınız, kemikleri bile çoktan çürümüş insanların sorunları… Onlardan bugüne kalan, yalnızca sözcüklerdir. Arif kişi zamanını bilir, arabası gelince biner, gelmezse de çıkınını toplayıp gider. Tüccarın iyisi malını öyle saklarmış ki, onu gören yoksul sanırmış. Arif ve erdemli kişi de odur ki, gören budala sanır. İyisi mi, siz vazgeçin şu gururlu, hırslı, kibirli hâlinizden, bırakın şu yakışıksız çabalarınızı. Hiç yararı olmaz bunların. Söyleyeceklerimin hepsi budur, size bundan başka söylenecek sözüm yok!"

    Konfüçyus da kalkıp gitmiş ve öğrencilerine şöyle demiş:

"Kuşları bilirim, uçarlar. Balıkları bilirim, yüzerler. Hayvanları bilirim, koşarlar. Koşanı, tuzağın ağı yakalar. Yüzeni, oltanın iğnesi tutar. Uçana, avcının oku erişir. Ama ya ejderhalar? Ya onlar nasıl yükselir rüzgârların, bulutların üstünde de, göğe ulaşırlar? Bunu bilemem işte. Lao Zi'yı gördüm bugün. Düşündüm: Acaba o da ejderha gibi mi?"  

    Lao Zi, evrenin yolunu, onun düzenini ve erdemi izlermiş. Gözlerden ırak kalır, isimsizliği yeğlermiş. Zhou krallığının hizmetinde uzun yıllar çalışıp devletin nasıl dağılıp gittiğini gördükten sonra, bir öküzün sırtına binip ülkeyi terk etmiş.

    Zhou topraklarını terk ederken, karşısına gümrük memuru Xi çıkmış ve şöyle demiş: "Gidiyorsunuz, öyle mi üstad? Lütfen bir iyilik edin de, düşüncelerinizi yazın bize."

    Bunun üzerine Lao Zi, beş bin karakterlik kısa, ama yoğun bir metin yazarak iki bölüm halinde Yol ve Erdem'i anlatmış. Sonra uzaklara gitmiş. Yaşamını nerede tamamladığını kimse bilmiyor. 

    Lao Zi'nın ülkesini terk edip gitmesi ve sınırda karşısına gümrükçünün çıkıp ondan düşüncelerini yazmasını istemesinin öyküsünü Brecht "Lao Tse'nin Göçmenlik Yolunda Tao Te Ching'i Yazışının Öyküsüdür" başlıklı şiirinde şöyle anlatmış:

    Yaşı yetmişi bulunca ve düşünce elden ayaktan

    Sonunda huzuru aradı usta

    Çünkü ülkede iyilik zayıf düşmüştü yine

    Ve yine artmıştı gücü kötünün.

    Ve bağladı çarıklarını.

    Ve topladı çıkınına ne gerekli gördüyse:

    Çok değil. Ama şunu da alayım, bunu da derken,

    Çubuğunu, her akşam tüttürdüğü,

    Sık sık okuduğu kitabı...

    Göz kararı bir miktar ekmek aldı, beyaz hamurdan,

    Hazla baktı bir kez vadinin güzelliğine ve hemen

    Unuttu sapınca öküzü dağ yollarına.

    Pek memnundu hayvan taze çimenden

    Geviş getirerek taşırken ihtiyarı.

    Zaten acelesi yoktu onun da.

    Ama dördüncü gün taşlı yollarda

    Bir sınır bekçisi çıktı önlerine:

    "Gümrüklük değerli malın neyin var mı?" – "Hiç."

    Öküzü süren oğlancık, "Öğretmendi", dedi,

    Anlaşılmıştı.

    Ama keyfi iyiydi ki adamın

    Sordu "Çıkarabildi mi bari bir şeyler?"

    Çocuk yanıt verdi:"Yumuşak suyun akıp

    Yendiğini buldu sonunda katı taşı.

    Anladın ya, yenildiğini yani güçlünün."

    Sonra çekti başını öküzün

    Gün batmadan varmak için bir hana.

    Üçü bir kara kaya ardında gözden yiterken

    Birden koşmaya başladı adam

    Bağırarak "Hey, sen, bir dur bakalım!

    Ne dedin ihtiyar, ne olmuş suya?"

    İhtiyar durdu baktı: "Merak mı ettin?"

    Adam yanıtladı: "Basit bir gümrükçüyüm,

    Ama kim kimi yener, ben de bilmek isterim.

    Bildiğin bir şey varsa, anlat!

    Yaz bana! Yazdır çocuğa!

    Böyle bilgiyi alıp gitmek olur mu?

    İstediğin kâğıtsa, mürekkepse söyle,

    Akşam yemeğiyse: Şurada evim.

    Nasıl, anlaştık mı?"

    Omzu üstünden baktı ihtiyar

    Adama: Yamalı mintan. Ayakları çarıksız.

    Alnı buruş buruş.

    Hayır, yenenlerden değildi karşısındaki.

    Mırıldandı ihtiyar, "Sen de mi?"

    Artık nazik bir ricayı reddedemeyecek

    kadar ihtiyardı anlaşılan ihtiyar.

    Çünkü yüksek sesle "Soru soranlar,

    Hak ederler," dedi, "yanıt almayı." Çocuk ekledi,

    "Hava da soğudu zaten!"

    "Pekâlâ, bir mola vereceğiz demek."

    Ve indi öküzün sırtından ihtiyar

    İki kişi yedi gün durmadan yazdılar.

    Ve yiyecek getirdi gümrükçü (söverek

    kaçakçıların ardından her gün.)

    Ve tamamlandı sonunda,

    Ve bir sabah çocuk

    Seksen bir mesel verdi gümrükçünün eline

    Ve biraz da azık alıp teşekkürle

    Kayboldular o kara kayanın ardında.

    Deyin şimdi: Bundan nazik olabilir mi insan?

    Ama yalnız bilgeye yönelmesin övgüler,

    Adı şu kitabın kapağını süsleyen!

    Çünkü hikmeti bilgeden almak da marifet.

    Demek gümrükçüye de teşekkür borçluyuz ki

    Dile gelmiş bilgeliği bilgenin.

    Brech'in "gümrükçünün hakkı"nı unutmaması, şiiri ilk okuduğumda da beni çok etkilemişti.

    Brecht'in, Çin uygarlığından yararlanma çabasında da biraz bu gümrükçüyü görüyoruz. Bilgiyi kaynağından alıp yararlanma isteği bu…

    Brecht, 1929-30 yıllarında Çin felsefesiyle yoğun olarak ilgilenmiş. Disiplinli bir çalışmayla klasikler üzerinde incelemeler yapmış. Hatta Dao De Jing'in tamamını çevirme planı da varmış, fakat bunu gerçekleştirememiş.

    Brecht'in Çin felsefesiyle ilgisinin etkilerini, zevkle okuduğumuz ya da seyrettiğimiz birçok eserinde görüyoruz. Örneğin, Konfüçyus'un muhalifi Mo Zi'nın veya bir başka yazılışıyla Me-Ti'nin kurduğu akım olan Mohizm, "Me-ti'nin Özdeyişler Kitabı"na esin kaynağı olmuş. Bu kitaptaki isimler Çinceye benzetilmiş. Ni-en, Stalin; To-çi, Troçki; Ka-meh, Karl Marx... "Me-ti'nin Özdeyişler Kitabı" 1980'li yılların başında yayınlandığında ilgiyle okuduğumu hatırlıyorum. "Turandot ve Aklayıcılar Kongresi"ni okuyunca da benzer bir heyecan duymuştum.

    Çin'in Sichuan eyaletinde geçen "Sezuan'ın İyi İnsanı"nı yirmili yaşlarımın başında seyretmiştim. Bu oyundan, aşkla ilgili şu dizeleri aktarmaktan kendimi alamıyorum:

    Onunla gitmek istiyorum, sevdiğimle.

    Hesaplamak istemiyorum, neye mâl olacağını.

    Düşünmek istemiyorum, iyi mi kötü mü diye.

    Bilmek istemiyorum, sevip sevmediğini beni.

    Onunla gitmek istiyorum, sevdiğimle.

    Brechtin "Kafkas Tebeşir Dairesi" adlı oyunu da eski bir Çin efsanesine dayanıyor. 1060 yılında öldüğü sanılan Bao Cheng hakkında pek çok efsane doğmuş. 12.-13. yüzyıllarda yaşayan Li Hing Dao bu efsanelerden yola çıkarak "Tebeşir Dairesi Üstüne Bir Anlatı" adıyla bir oyun yazmış. Brecht "Kafkas Tebeşir Dairesi"nde, işte bu oyundan yararlanmış.  

    Rönesans'ın Asya'dan yükseleceğini yazan Brecht, "Edebiyat ve Sanat Yazıları"nda şöyle diyor:

    "Sanat ve bilimdeki gelişmeler Batı kültürünün hızlı çöküşünü engellemekten uzaktır. Dahası, bizzat bu çöküş sürecinde aktif rol almaktadır. Burjuvazinin sanat ve bilimi insani değerlerin yok edildiği yerde güçlü ve başarılı, insani değerleri inşa etmeye veya korumaya çalıştıkları yerde ise çaresiz ve başarısızdır."

    Brecht, Avrupa'nın iyileşmesi için Asya'yı bir ilaç olarak görmüş. Tiyatroyu kurtarmak için Pekin Operasını incelemesi, yabancılaşma etkisiyle ilgili çalışmaları, hep bunları kapsıyor.

    Brecht'in yakın arkadaşlarından Hans Eisler, bir gün ona Mao'nun bir şiirini getirmiş. Brecht, hemen şiir üzerine çalışmaya başlamış. O sıralarda Çin Devrimi ile çok yakından ilgileniyormuş. 22 Aralık 1948'de günlüğüne şunları yazmış:

    "Sanatların, Uzakdoğu'dan yükselen bir dalga ile bir Rönesans dönemi yaşayacağı hakkındaki tahminlerim düşündüğümden çok daha önce gerçekleşeceğe benziyor."

    Brecht'in "Çay Kökünden Yapılmış Bir Çin Aslanı Üstüne" başlıklı şiiri bana yükselen Asya uygarlığını düsündürüyor.

    Kötüleri korkutur pençen

    iyileri sevindirir inceliğin.

    Benzer şeyler

    duymak isterdim

    dizelerim için.

    Tekrar kendi Dao De Jing serüvenime dönecek olursam, anladığımı sandığım şeyleri zamanla yazıya geçirmeye kalkışmadım değil... Fazla ilerlediğim söylenemez, daha epeyce yol almam gerekiyor.

    Ama bir örnek vermem istenirse, başta anlaşılmadığından şikâyet ettiğim ilk iki dizenin nasıl çevrilmesi gerektiğine ilişkin iki öneride bulunabilirim.

    İlk olarak sözcük anlamına daha bağlı bir çeviri denemesi önereceğim:

    Taolaşabilen Tao, ebedi Tao olmaz; söylenebilen söz, ebedi söz olmaz

    Yokluk'tur adı, Yeri Göğü başlatanın; varlık'tır adı, onbin şeyin anasının.

    Sözcük anlamına fazla bağlı kalarak yapılan çeviriler doğal olarak tatsız tuzsuz oluyor. Daha okunabilir bir metin üretmek için azıcık daha serbest davranmaya çalışırsam, önereceğim çeviri denemesi şöyle olurdu:

    Söze gelen Tao, ebedi Tao olmaz; dile gelen söz, ebedi söz olmaz.

    Ona Hiçlik denir, Yer Gök ondan türemiş; ona Varlık denir, herşey ondan üremiş.

    Aynı insan aynı dizeleri iki defa çevirince sonuç bu kadar farklı oluyorsa, değişik insanların yaptığı çeviri tabii bambaşka olur. Ama bu tür metinlerin karşımıza çıkardığı güçlük ve güzellik de burada... Değil her çevrilişlerinde, her okunuşlarında ayrı ayrı anlamlar var.

İlgili Haberler
Yorumunuzu Gönderin
Çin-Türkiye ilişkilerinde yeni kilometre taşı
Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Türk Lirası, Çin finans dünyasına ayak bastı.
Çinli kulüpler büyük transferlerine devam ediyor

Chelsea'nin yıldız orta saha oyuncusu Oscar, 60 milyon avroya Çin'e gelmeye hazırlanıyor. Peki Çinli kulüpler yabancı futbolcular için ne kadar para ödüyor? Bu sorunun cevabı ve haftanın ekonomi gündemine genel bir bakış için Ekodiyalog'a kulak verin.

Diğerler>>
Çin'de 2016'da neler konuşuldu? (1) (Çin Mahallesi)
Çin'de 2016 yılında gündemde neler vardı? Çinlilerin en çok dikkatini çeken gelişmeler nelerdi? Çin Mahallesi'nin sakinleri, 2016'yı nasıl geçirdi?
Çin'in 5. büyük icadı 24 Sezon nedir? (Çin Mahallesi)
Çinlilerin günlük hayatına yön veren bir takvim sistemi olan 24 Sezon'a kâğıt, pusula, matbaa ve baruttan sonra Çin'in 5. büyük icadı diyenler de var. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan 24 Sezon, bir kez daha gündemde.
Diğer>>
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (07-01-2015)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (19-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (05-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (08-10-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (24-09-2014)
Diğer>>
Anket
Soru-Yanıt
  • Nükleer Güvenlik Zirvesi'nde Çin'in gücü ortaya kondu

  • Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping 31 Mart-1 Nisan günlerinde ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenen ve dünyanın odaklandığı Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katıldı.
    Diğer>>
    İzleyici Postası
  • Koyun yılınız kutlu olsun (Pınar Koçak)

  • Koyun Yılının en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması dileğiyle...
  • Çin kadınlarına (Ali Güler)

  • Düşlerimde gelir bir güzel bana, alır götürür beni uzak bir diyara...

    Diğer>>
    Linkler
    © China Radio International.CRI. All Rights Reserved.
    16A Shijingshan Road, Beijing, China