CRI Hakkında | Eski Versiyonumuz
[Beijing'de Zaman] İçimizdeki gaflet şeytanı
  2010-01-07 13:28:36  cri
    Türkler ile Çinliler arasındaki ilişkilerin tarihsel seyrini dilimizdeki bazı sözcükler aracılığıyla da izleyebiliyoruz. Örneğin, Türkçede arabacı, kapıcı, satıcı gibi belirli bir işi yapan insanları gösteren "-cı" takısı Çinceden alınmış. Bu sözcük Çincede "adam" anlamına geliyor. Pinyin çevriyazısıyla "zhe" olarak yazılıp Türkçe ses değerleriyle "cı" olarak okunabilecek bu sözcük, çağdaş Çincede fazla kullanılmamakla birlikte, muhabir anlamına gelen "jizhe" ve gönüllü anlamına gelen "zhiyuanzhe" gibi bazı sözcüklerde hâlâ yaşıyor. Bu son sözcüğü birebir çevirecek olursak "gönül işi adamı" demek gerekir.

    Türkler uzun yıllar önce Çinlilerle komşu olarak yaşadıkları zamanlarda etkileşim doğrudan oluyordu. Aradan zaman geçip de biz başka coğrafyaları mekân tutunca etki dolaylı yollardan gelmeye başladı. Buna örnek olarak dilimizdeki tarçın sözcüğünü gösterebiliriz. Aslı "dar-ı çin" olan bu sözcük dilimize Farsça üzerinden girmiş. "Dar" Farsçada ağaç anlamına geliyor. Anavatanı Çin olan bir ağacın kabuğundan elde edildiği için bu adı alan baharat, eski zamanlarda Türkler tarafından kullanılsaydı adını doğrudan Çinceden alırdı. O zaman da, bu dilde tarçın ağacının adı olan "rougui" sözcüğünü ufak tefek değişikliklerle dilimizin ses özelliklerine uyarlayarak kullanırdık.

    BATI'NIN PRİZMASINDAN KIRILARAK GEÇEN IŞIK

    Doğrudan temasımızın kopmasının sonucu, sadece sözcük alış-verişinin kesilmesi olmadı. Birbirimize özgü bilgileri ancak Batı'nın prizmasından kırılarak geçip yansıdığı şekliyle öğrenebiliyoruz.

    Öte yandan Batılı ülkelerle kurduğumuz kültürel iletişim sözcük ve kavram alışverişine de yansıdı. Son 150-200 yıl içinde, önce yavaş yavaş başlayan, ama giderek hızlanan çeviri pratikleri içinde, Türkçe ile Hint-Avrupa dilleri yapı olarak birbirinden çok uzak olsa bile, belirli kalıplar oluştu. Usta çevirmenlerin emeğiyle, dilsel yapı aktarımlarında ve kavramlar düzeyinde belli standartlaştırmalar oluştu. Öyle ki, herhangi bir çeviriyi gören usta bir çevirmen, aslına bakmadan bile özgün metnin nasıl olduğunu aşağı yukarı tahmin edebilir. Oysa Çince ile Türkçe arasında böyle uzun yıllara dayalı çeviri pratiğinden gelen deneyim birikimi olmadığından zaten çok az olan çevirmenler büyük güçlükler çekiyor. Zamanla çeviri alanında Türkçe ile Çince arasında da böyle bir deneyimi birikimi oluşacak. Bu da şu sıralarda çalışan çevirmenlerin emeğiyle meydana gelecek. Dolayısıyla yükün büyük bölümü onların omuzuna düşüyor.

    BİR HATANIN HATIRLATMASI

    Ama bu olana kadar da sıkıntılar çıkacak. Bunlara bir örnek olarak Sabahattin Ali'nin Çin Devlet Kütüphanesi'ndeki eserleriyle ilgili bilgileri aktarırken yaptığım hatadan söz etmek istiyorum. Bu örneği verirken, kendisi de Batı dillerinden çeviri yapan, Çinceye meraklı olan, öğrenmeye çalışan, ama Çince bilmeyen bir kişi olarak konuştuğumu not etmiş olayım.

    Daha önce Türk edebiyat ve tiyatro eserlerinden hangilerinin Çinceye çevrildiği sorusuna yanıt bulmak üzere yaptığımız kısa araştırmadan ve sonucundan söz etmiş ve Çin Devlet Kütüphanesi'nde bulunan Sabahattin Ali'nin kitaplarıyla ilgili kayıt hakkında şunu söylemiştim: "Verilen başlıklar içinde 'Asfalt Yol' ve 'Kalbimdeki Cin' var. 'Asfalt Yol'u biliyorum. 'Bir Köy Öğretmeninin Notlarından' alt başlığını taşıyor. Ama 'Kalbimdeki Cin' adlı herhangi bir eserini hatırlayamadım. Kuşkusuz bilmeyişimin nedeni benim cehaletim de olabilir, ama isminin çifte çeviri işlemi sonucunda değişikliğe uğraması nedeniyle teşhis edememiş olmam da mümkün."

    LETAFETLE DÜZELTİLEN YANLIŞ

    "Beijing'de Zaman'ın" sadık ve dikkatli izleyicisi Dilek Murgul, bunları söylerken sergilediğim cehaleti kendine özgü lâtif üslûpla düzeltmiş. Dilek Murgul, bana yazdığı elektronik postada çeviri sürecinde önemli değişiklikler meydana geldiğinden söz ederek Sabahattin Ali'nin "İçimizdeki Şeytan" adlı öyküsünün Çinceye çevrilirken "Kalbimizdeki Cin" adını almış olmasını bir örnek olarak gösteriyordu.

    Oysa bu, sorumluluğu tamamen bana ait bir hata. Daha önce de belirttiğim gibi, Çinli çevirmen arkadaşım Zhubing bana oradaki başlıkları sözlü olarak anında aktarmış, ben aldığım notlar üzerinden yapıtlarının adlarını sonra teşhis etmeye çalışmıştım. Sabahattin Ali'nin yapıtları arasında "Kalbimizdeki Cin" diye bir roman ya da öykü olduğunu hatırlayamayınca internete baktım. Listede "İçimizdeki Şeytan" romanını da gördüm. Ama bunun, Sabahattin Ali'nin 1940 yılında yazdığı ve Macide ile Ömer isimli iki kahramanının iç hesaplaşmalarını anlattığı, derin psikolojik tahliller yaptığı kitabı olduğunu, yani "Kalbimizdeki Cin"in aslı olabileceğini düşünemedim. O romanda işlenen fikir, kendi hatalarımızın sorumluluğunu içimizdeki bir varlığa yükleyip kendimizi temize çıkarma çabasıdır. Bu fikri sembolize eden içimizdeki şeytanın başka bir kültürde kalbimizdeki cine dönüşebileceğini akıl etmeliydim. Hele "şeytan", örneğin Batı dillerindeki "demon" gibi bir sözle karşılanmışsa, bu pekâlâ "ifrit" veya "cin" olarak çevrilebilirdi.

    Dilek Murgul'a bir elektronik posta göndererek isim değişikliğinin benim bir kusurumdan kaynaklandığını anlattım. Yanıtında yine incelikle, çeviri sürecinde meydana gelebilecek değişikliklere dikkat çekmek için benim kasıtlı olarak böyle yazdığımı sandığını söyledi. Yani bir yazarlık marifeti gösterdiğimi düşünmüştü.

    CAHİL TECAHÜL EDEBİLİR Mİ?

    Keşke böyle becerilerim olsaydı. Divan edebiyatımızda özel bir amaçla bildiğini bilmezlikten gelmeye "cehahül-ü arif sanatı" denir. Ama bu sanat öyle incelikli yapılır ki, okuyan bunun arifin bir tecahülü olduğunu anlar. Benimkisi ise tecahül falan değil, düpedüz cehaletti. Bilgi gözümün önünde dururken, teşhis edememiştim. Cahil, hiç tecahül edebilir mi? Etse etse, bencileyin tegafül edebilir.

    Bu gafletimin farkına varmamı zarafetle sağladığı ve Sabahattin Ali'nin Çin Devlet Kütüphanesi'ndeki iki kitabından birinin doğru başlığının "İçimizdeki Şeytan" olduğu bilgisini düzelterek vermeme olanak hazırladığı için teşekkür ederim. Ben de hatamın sorumluluğunu başka bir varlığa yüklemiş gibi olmayayım ama demek ki, içimde bir gaflet şeytanı varmış.

    KÜLTÜR MÜ TİCARETE, TİCARET Mİ KÜLTÜRE YARAR?

    Türkçeden Çinceye yapılan çevirilere geri dönmüş olduğumuza göre, aslında bu konuda söylemek isteyip de kelam uzamasın diye o zaman ifade edemediğim birkaç şeyi daha eklemek isterim.

    Öteden beri tekrarlanan, hepimizin bildiği bir tez vardır: Ülkeler arasındaki ilişkileri geliştirmenin en kestirme yolu, ticari işbirliğini yoğunlaştırmaktır.

    Buna bir itirazım yok. Doğru olduğunu ben de kabul edebilirim. Ama bir yol daha var ki, kestirme olduğu kadar kalıcı etkilere de sahip. Üstelik ticari ilişkiler gibi konjonktüre, ekonomik sıkıntılara, finansal iniş-çıkışlara da bağlı değil.

   Tabii kültürel ilişkilerden söz ediyorum. Gerçi aralarında ticari ilişkilerin gelişmiş olduğu ülkeler zamanla muhataplarını kültürel açıdan da tanıma ihtiyacı hissediyor, ama birbirlerini zaten tanıyan toplumların ticari ilişkileri her zaman ötekilerden daha yoğun oluyor. Ne de olsa, herkes önce daha yakından tanıdığıyla iş yapmayı tercih eder.

     Kendi başına bir değer olması gereken kültürel yakınlaşmayı böyle "ticari açıdan da yararlı" diye haklı çıkarmaya çalışmak, doğrusu insanı biraz incitiyor, ama kültür ürünleri de maalesef sonuçta piyasa dediğimiz ilişkiler ağının içine girmek zorunda.

    21. YÜZYIL RÖNESANSI'NIN TRENİNİ KAÇIRMAYALIM

    Kültürler arasındaki yakınlaşma, görsel kültür aktarıcıları çağından önce büyük ölçüde yazılı metinler aracılığıyla yapılıyordu. Bir kültür dairesinin yazılı eserlerinin bir diğer kültür ikliminin diline çevrilmesinin devrim niteliğinde sonuçlar doğurabileceğini Rönesans tarihçileri öteden beri söylerler. Avrupalıların Arapça metinleri kendi dillerine çevirmesi ve bu çeviriler aracılığıyla tanıdıkları eski Yunan klasiklerini de kendi dillerine aktarmalarının büyük bir kültürel dönüşümün kıvılcımını çaktığı belirtilir.

    Günümüzde kültür aktaran araçların daha çok görsel nitelikte olduğunu herkes kabul eder. Genellikle daha az okuyan "geniş kamuoyu" öteki kültürler hakkındaki bilgisini televizyon ve sinemadan ediniyor. Bunun rolünü küçümsemiyorum. Ama daha az okuyan "geniş kamuoyu"nu da sonuçta, üyelerinin sayısı daha az olmakla birlikte daha çok okuyan "dar kamuoyu"nu meydana getiren insanlar yönlendiriyor. Demek ki, görsellik dünyasında da yazılı metinler gene belirleyici bir rol oynuyor. O nedenle, kültürler arası iletişimde yazılı metinlerin, özellikle de edebiyat ve tiyatro eserleri çevirilerinin hâlâ belirleyici bir önem taşıdığını söylemenin yanlış olmayacağı kanısındayım.

    "1421: Çin'in Dünyayı Keşfettiği Yıl" adlı kitabın yazarı Gavin Menzie, ilk kitabını ilgiyle karşılayan okuyucuların önüne bir süre önce yeni bir kitapla çıkmıştı. Menzie "1434: Muhteşem Bir Çin Filosunun İtalya'ya Yelken Açıp Rönesans'ın Kıvılcımını Çaktığı Yıl" adlı bu yeni kitabında, Rönesans'ın Çin'den Batı'ya götürülen ansiklopedilerde bulunan bilgiler sayesinde başladığını ileri sürüyor. Hatta Leonardo Da Vinci'ye ait olduğunu sandığımız pek çok icat bu kaynaktan gelmiş!

    Bu iddiaların geçerlilik derecesi ne olursa olsun, asıl önemli yönü, üzerinde düşünülmeye değer bir noktaya dikkat çekmesi. 15. yüzyılda ne olduğu tartışması tarihsel olarak kuşkusuz ilginç; ama bu tartışmadan ayrı olarak şunun üzerinde durmak gerek: Çin'den Batı'ya aktarılacak bilgiler yeni bir gelişmenin kıvılcımı olabilir.

    Bugün Çin ekonomik alanda dev adımlarla gelişirken bilim ve sanat alanında da önemli bir sıçrama yapıyor. Çin'deki bilimsel, felsefi ve sanatsal gelişmeler 21. yüzyılda belirleyici olacak.

    Biz Batı'yla 200 yıllık sorunlu ilişkimizi hâlâ onlara eklemlenmeye çalışarak çözmeye çalışırken, Batının lokomotifi yavaşlamaya başladı. Bu yüzyılda uygarlık katarının lokomotifi Doğu olacak.

    Biz artık istimi tükenen 200 yıllık lokomotifin ağır aksak çektiği katara takılmaya çalışırken, yeni istim alan lokomotifin çektiği treni kaçırmayalım.

    Bu konuda içimizdeki gaflet şeytanının iğvalarına uyarsak, bedelini toplumca ağır ödeyeceğiz.

İlgili Haberler
Yorumunuzu Gönderin
Çin-Türkiye ilişkilerinde yeni kilometre taşı
Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Türk Lirası, Çin finans dünyasına ayak bastı.
Çinli kulüpler büyük transferlerine devam ediyor

Chelsea'nin yıldız orta saha oyuncusu Oscar, 60 milyon avroya Çin'e gelmeye hazırlanıyor. Peki Çinli kulüpler yabancı futbolcular için ne kadar para ödüyor? Bu sorunun cevabı ve haftanın ekonomi gündemine genel bir bakış için Ekodiyalog'a kulak verin.

Diğerler>>
Çin'de 2016'da neler konuşuldu? (1) (Çin Mahallesi)
Çin'de 2016 yılında gündemde neler vardı? Çinlilerin en çok dikkatini çeken gelişmeler nelerdi? Çin Mahallesi'nin sakinleri, 2016'yı nasıl geçirdi?
Çin'in 5. büyük icadı 24 Sezon nedir? (Çin Mahallesi)
Çinlilerin günlük hayatına yön veren bir takvim sistemi olan 24 Sezon'a kâğıt, pusula, matbaa ve baruttan sonra Çin'in 5. büyük icadı diyenler de var. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan 24 Sezon, bir kez daha gündemde.
Diğer>>
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (07-01-2015)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (19-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (05-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (08-10-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (24-09-2014)
Diğer>>
Anket
Soru-Yanıt
  • Nükleer Güvenlik Zirvesi'nde Çin'in gücü ortaya kondu

  • Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping 31 Mart-1 Nisan günlerinde ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenen ve dünyanın odaklandığı Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katıldı.
    Diğer>>
    İzleyici Postası
  • Koyun yılınız kutlu olsun (Pınar Koçak)

  • Koyun Yılının en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması dileğiyle...
  • Çin kadınlarına (Ali Güler)

  • Düşlerimde gelir bir güzel bana, alır götürür beni uzak bir diyara...

    Diğer>>
    Linkler
    © China Radio International.CRI. All Rights Reserved.
    16A Shijingshan Road, Beijing, China