Fotoğraflı kitapta Çin Seddi'ni karlar altında gösteren bir resim yer alıyordu. Kıvrılarak tepelerin üzerini aşıp uzaklarda gözden kaybolan Çin Seddi karın altında daha etkileyiciydi. Çevreyi kaplayan beyazlık binlerce yıllık duvara apayrı bir görkem katmıştı. Bu görüntü zihnimde yer etmiş, kendi kendime "İmkân olsa da Çin Seddi'ni kar altında görsem" demiştim.
Geçen hafta Beijing ve çevresine kar yağdı, ama yerde fazla kalmadı. Kar kentte çabuk erise de, yerleşim yerlerinin dışında daha uzun süre kalır. Onun için, Çin Seddi'nin Beijing yakınlarında bulunan Badaling kesiminde, o fotoğraflı kitapta gördüğüm görüntünün izlenebileceğini düşündüm.
Çin Seddi'ni 10 yıl önce, bu ülkeye kısa bir ziyaret için geldiğimde görmüştüm. Burada oturmaya başladığımdan beri gitmek kısmet olmadı. Özel arabanız yoksa Badaling'e gitmek zor iş. Kentin içinde belli noktalardan kalkan otobüsler var, ama onun için de oralara gitmek, gidiş-dönüş saatlerini ayarlamak gerekiyor. Kısacası zahmetli iş…
Ama mutlu bir tesadüf oldu ve Çin Seddi'ne gidecek bir grup yabancının arasına katılma imkânı doğdu. Böylece hayatımda ikinci defa Çin Seddi'ni görebilecektim. Üstelik Seddi kar altında görme olasılığı da vardı; tabii, birkaç gün önce yağan kar orada da erimediyse…
Grubun içinde yer alma davetini hemen kabul ettim. Zamanı gelince otobüse bindik ve bir süre sonra kent dışına çıktık. Açıklık alanlarda kar kalıp kalmadığına bakmaya başladım; yer yer bir iki beyaz nokta dışında pek kalmamıştı. Aklımdan "Badaling biraz daha yüksekte, belki orada kalmıştır" diye geçirdim. Ama bir süre sonra Badaling'e yaklaşınca bu umutlarım da boş çıktı. Bir iki beyaz leke dışında gene kar yoktu. Sonradan öğrendiğime göre, hemen ertesi gün gidenler Çin Seddi'ni kar altında görebilmiş.
Olsun, Çin Seddi gene de görülmeye değer; gelmişken görelim. Otobüsten inip Sedde doğru yürüdük. "Şu saatte şurada buluşulacak" diye duyuru yapıldıktan sonra herkes dağıldı ve kendi istediği gibi Seddi gezmeye başladı. Ben on yıl önce geldiğim yöne doğru yürüdüm.
Badaling zaten turistlerin Çin Seddi'nde en çok geldiği yer. Yılın bu mevsiminde hava soğuk olduğu halde Seddin üstü kalabalık. Ama Sedde tırmanma noktasından uzaklaşıldıkça insan yoğunluğu azalıyor. Kimi yerler dik yokuş olduğu için özellikle belli yaşın üstündeki turistler oraları aşmamayı tercih ediyor.
Zaten dere tepe aşarak göz alabildiğine uzanan Sedde bakınca şöyle düşünmemek mümkün değil: "İleriye gitsem de göreceğim, burada gördüklerimden farklı olmayacak." Nitekim eğer özel bir amaç gütmüyorsanız, Çin Seddi'nin üzerinde bulunmak, sadece bir duygudan ibaret. Binlerce yıllık tarihi olan bir yapının üzerinde bulunduğunuzu bilmek duygusu bu. Kendi kendinize, "İşte çocukluğumdan beri kitaplarda okuduğum, resimlerini gördüğüm, televizyonda defalarca izlediğim, dünyanın en ünlü yapılarından birinin üzerindeyim" diyorsunuz. Tıpkı Mısır piramitlerini, ya da Peru'da Macchu Picchu'yu ziyaret etmek gibi...
Üstelik Çin Seddi'nde ilerleseniz de nereye kadar gideceksiniz? Sonuçta, ucu bucağı olmayan bir yapıdasınız. Bu "ucu bucağı yok" sözünü bir deyim olarak değil, gerçek anlamıyla kullanıyorum. Çincede "Uzun Duvar 10 bin li'dir" diye bir deyim var. Bir li 560 metre olarak hesap edilirse, 5 bin 600 kilometre eder. Oysa Set bundan da uzun ve bu biliniyordu. Bir süre önce, en gelişmiş ölçüm araçlarıyla ve uydu gözlemlerine dayalı olarak yapılan son hesaplar sonucunda tarihi yapının uzunluğunun 8 bin 500 kilometre civarında olduğu açıklandı. Bir süre sonra yeni parçalarının bulunmayacağı ve uzunluğunun "artmayacağı" ne malum? Yani, ucu bucağı hakikaten yok. "Biraz daha yürüyeyim" deseniz ne kadar taban tepebilirsiniz? Kısacası, bu türden bahanelerle ben de Seddin üzerinde fazla ilerlememeye karar vererek turistlerin görece az olduğu bir noktaya çekilip biraz çevremi seyretmeyi tercih ettim.
Çevredeki manzara içinde göz ne kadarını görebiliyorsa, Set de ileriye ve geriye doğru oraya kadar izlenebiliyor. "Göz alabildiğine" deyiminin anlamı bu olmalı. Alçalıp yükselerek, tepelerin zirvelerini aşması, insanda tanımlanması güç bir duygu yaratıyor.
Seddin insan elinden çıkma eserler içinde uzaydan çıplak gözle görülebilen tek yapı olduğu söylentisi hâlâ yaygın. Çinli uzay adamları "Çin Seddi uzaydan görünmüyor" deseler de, söylenti rağbetten düşmedi. Ama uzaydan görünmese bile, doğrusu insan kuş bakışıyla nasıl göründüğünü düşünmeden edemiyor.
Aklıma bu gelince gözlerimi yukarı çevirdim. Birkaç dakika boyunca gökyüzünü gözledim. Hava durumundan mıdır, başka bir nedenden midir, bilmiyorum ama gökte pek fazla kuş görünmüyordu. Tek başına uçan birkaç kuştan başkasını göremedim.
Sonra gözüm içlerinden bir tanesine takıldı. Uzaktan benim bulunduğum yere doğru gelen bir kuştu bu. Gökte sürüler halinde uçan kuşlar olmadığı için göğe bakan birinin dikkatini çekmesi kaçınılmazdı. Kim bilir, belki kuş sürülerinin olmaması da ondandır… Yükseklik ölçme duygum iyi değildir, ama bana 100-120 metre yükseklikten uçuyormuş gibi geldi. Tuhaf olanı, bu tarafa gelirken Set boyunca ilerliyor olmasıydı. Seddin kıvrımlarını, alçalış yükselişlerini de izliyordu sanki. Sonra benim bulunduğum noktanın üzerinden geçti. Elimden geldiğince dikkatle bakmaya çalıştım. Simsiyah, irice bir kuştu. Bir kuzgun olmalıydı. Açık tuttuğu kanatlarını bir kez bile çırptığını görmedim. Bir hava akımının üzerine binmiş, onunla birlikte ilerliyordu herhalde. Yine Set boyunca uzaklaşıp gidene kadar arkasından baktım. Küçüldü, küçüldü ve görünmez oldu.
Biraz düşününce gördüklerimin bana bir şiiri hatırlattığını fark ettim. İskender Selanik de "Çin Seddi Üzerinde Uçan Kuzgun" şiirini böyle bir sahneyi izledikten sonra yazmış olmalıydı:
"Çin Seddi üzerinde uçan kuzgun,
Açtı kapkara kanatlarını,
Çırpmadı bir kez bile.
Bıraktı kendini zamana,
Bitmeyen şimdide süzüldü.
Baktı kıvrılarak ufkun ötesine akan zamana,
İlk tuğlasının konduğu günden beri,
Çin Seddi üzerinde uçan kuzgun."
Kendi kendime "Bu kadar benzerlik tesadüf olamaz" dedim. Sanki şiir ben bunları göreyim ve gördüklerimi anlatırken sözünü edeyim diye yazılmıştı. Ya da Set üzerindeki o sahneyi, şiirin anlattıklarına benzetmek için uydurduğum düşünülebilirdi. Tabii, bir başka olasılık daha var. O da, bu sahnenin Çin Seddi üzerinde hiç de nadir rastlanan bir görüntü olmaması. Belki, burada bazı kuşlar, binyıllardır var olan o Seddin üzerinde uçmayı bir alışkanlık haline getirmiştir. Kuş türlerinin çoğu önceki nesillerden devraldıkları alışkanlıkları değiştirmez.
Kuşlar ve Çin Seddi konusunda daha çok şey söylenebilir, ama ben tekrar karlar altındaki Çin Seddi görüntüsüne dönmek istiyorum. Beijing ve çevresine yağan kar fazla kalmadan kalktı. Fakat aradan 10 gün geçince gene kar yağdı. Bu defa yağan kar pek öyle habersizce de gelmedi. Birkaç gün öncesinden kar uyarısı yapıldı ve tam bildirildiği zaman geldi. Sabaha kadar lapa lapa yağdı. Fakat bence gene bir tuhaflık vardı. Hayatımda ilk defa kar yağarken şimşek çakıp gök gürlediğine tanık oldum. Bu hava olayını benden daha iyi bilenler, çok garip olmadığını, zaman zaman rastlanabileceğini söyledi.
Bu defaki yağışında da, karlar altındaki Çin Seddi görüntüsü gene aklıma geldi. Kendim gidemesem de, o fotoğraflı kitapta gördüğüm görüntünün orada bir kez daha oluştuğunu düşündüm. Ne var ki, bu da yerde fazla kalmadı. Gerçi ertesi gün belli noktalarda hâlâ duruyordu, ama Beijing'in kuzeybatısındaki dağlara bakınca, hâkim rengin beyaz olmadığı da görülüyordu. Belki tekrar gitsem de Çin Seddi'ni karlar altında görmek gene nasip olmayacaktı.
Çin Seddi'ni görmek için gidenlerin tarihi yapıyı karlar altında görme şansı fazla olmayabilir, ama Set üzerinde uçan kuşları görme şansı her zaman var. Sedde gittiğinizde gökyüzüne dikkatle bakın. Büyük bir ihtimalle uzaklardan bir kuş Set boyunca uçup sizin bulunduğunuz noktaya kadar gelecek ve kanat çırpmadan başınızın üzerinizden geçip uzaklarda kaybolacaktır.
Kimi kuşlar geçmişten gelip geleceğe uçarmış. İlk tuğlasının konduğu günden beri üzerinde uçan kuşu görmeniz dileğiyle, yeni bir Beijing'de Zaman programında buluşmak üzere hoşça kalın.