30 Ekim 2009 tarihinde üç arkadaşımla birlikte Çin'e gittim. Bu aynı zamanda benim ilk yurt dışı gezimdi. Bize rehberlik eden Çin'li dostlarımızın hakkını teslim ettikten sonra Çin'lilerin ne kadar sıcak insanlar olduğuna ve ne kadar konuksever olduğuna tanıklık ettiğim için kendimi ayrıcaklı biri olarak görme mutluluğuna erdim. Çin'de bulunduğum bir hafta içinde, sokaklarda,kendimi kendi mahallemde elli yıllık komşularımın, dostlarımın ve akrabalarımın içindeymişim gibi rahat ve hiçbir tedirginlik duymadan dolaştım. Görüp yaşadığım şeyler şimdi bile bana inanılmaz gibi geliyor. Gördüğüm herşey uyum içindeydi. Çin'de, dün, bugün ve yarın birbirini tamamlayan bir bütünlük içindeydi. Geçmişi yatsımadan ve küçümsemeden bugünkü yaşamın her alanında bütünleyici bir unsur gibi yanında, benliğinde taşıyordu insanlar. Devletle halk barış içinde ve insanların yüzünden mutluluk akıyordu. Sokaktaki herşeyde,sofra kültürlerinde, çay içmelerinde,bütün davranışlarında bir estetik, bir ahenk vardı. İnsanların asla vazgeçemeyecekleri bir yaşam felsefeleri var. Yüksek binaların arasında düz bir ovadaki gibi nefes alarak dolaşabiliyorsunuz. Sokaklar pırıl pırıl. Kadınlar, tam anlamıyla yaşamın tam içinde yaşıyorlar. Yemekleri hem çok sağlıklı hem de çok nefis. Üç beyazdan arınmış bir beslenme biçimleri var.Çayhane'de izlediğimiz kuş dilinde gölge oyunu muhteşemdi. Kısacası onların olan herşey onlarındır.Yani başkalrından özenti sonucu aldıkları hiçbirşey yok. Sahip olduklarının hepsi kendi felsefeleri, kendi gelenekleri, kendi bin yıllık alışkanlılkarı. Bence herkes gidip Çin'i görmeli, tanımalı ve oradan dostlar edinmeli.
|