"Bir Çin atasözü der ki..." ibaresi ile başlayan bir sohbet, Çin merakımı başlatan etken oldu. Konuklarla dolu bir sohbet akşamında, ardından gülücükleri de beraberinde getiren bir cümle... Sonraki zamanlarda da sık sık duymaya başladım Çin ismini. Amcamla ekranda heyecanla izlediğimiz bir film vardı; Bruce Lee filmi imiş. "Amca,bu adamlar kim?" diye sorunca "Bu adamlar Çinli" cevabını alırdım amcamdan.O vakit anladım ki, Çin de bizimki gibi bir ülke.Gayet hoşumuza giderdi film. Onlarca adamı tek başına yenebilen biri, o dönem yaşıtlarım için çok etkileyiciydi mutlaka. Hani yabancı da gelmiyordu bana, Cüneyt Arkın'ın filmleri tarzındaydı, o filmleri andırıyordu. Çizgi filmlerde ninjalar çıkardı karşımıza, ordan oraya zıplayan,bir görünüp bir kaybolan insanlar... Pek tabii, bir de ejderhalar vardı, ağzımızı açık bırakacak kadar heyecan verici canlılar... Çin'de gökyüzünde kartalların yerine ejderhaların uçtuğunu hayal ettiğimi anımsıyorum.Çubuklarla tutturulmuş tabaklara benzeyen evler de vardı hem orada, ekranlarla, kitaplarla haytımıza giren, gülünce nasıl görüyorlar diye merak ettigimiz çekik gözlü insanların yaşadığı yerler... Okulda karşımıza çıkardı Çin. Bir zamanlar aynı yerlerde yaşadığımız anlatılırdı, akraba oldumuz söylenirdi.. Kim bilir, belki bir gün benim de ağabeyim Çinli bir prensesle evlenecekti. Sonra uzaydan görülebilen muazzam uzunluktaki Çin Seddi'nde gezme planları yapardım. Bendeki Çin merakı yıllar geçtikçe daha farklı bir boyut kazandı. Çin gelişen, büyüyen ekonomisi ve zengin kültürü ile çok daha sıklıkla karşımıza çıkan bir ülke olmaya başlamıştı. Üniversitede Sinoloji adında, Çin dilini ve kültürünü inceleyen bir bölüm dikkatimi çekti. Okumayı tereddütsüz istediğim bir daldı ve bu isteğimi gerçekleştirdim. Sinoloji, kendi alanında ciddi çalışmalar yapan bir bilimdir. Bu çalışmalar, Türklerin kökenini araştırmaya yardımcı olan Çin kaynaklarının incelenmesi amacıyla başlatılmıştır. Bunun nedeni, o dönemlerde Türklerin göçebe hayatı benimseyen ve kayıt tutmayan bir kavim oluşu, Çinlilerin ise yerleşik hayat tarzında yaşayan, her olayı kaydeden bir kavim oluşudur. O kayıtlarda, dönemin coğrafyasının en büyük uygarlıklarından biri olan ve ciddi bir etkileşim içinde oldukları Türk kavminden çokça bahsedilmesi doğaldır. Tabii çocukluk düşüncelerimin üstüne bilgiler eklenmesiyle Çin dünyası benim için daha etkileyici bir hal aldı. Artık o uçmaktan ibaret sandığım ejderhaların Çin'de ne denli büyük bir etkiye sahip olduğunu ve bu varlığın çok büyük bir kültürel alt yapısı buluduğunu biliyorum. Çin atasözlerinin, Konfüçyus gibi düşünürlerin öğretilerinin yansımaları olduğunu, Çin Seddi'nın nasıl zahmetlerle yapıldığını, kuş gibi narin yürüyüşlü Çinli bayanların bir geleneğin neticesi olduğunu öğrenmek gibi şeyler... Bunlar, daha da büyüttü düşlerimi, daha heyecan verici oldu artık düşlerim. Daha da çok tanımanın verdiği bu heyecanı herkesin tatması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu iki eski tanıdık ve dost ülke, günümüzde de ilişkilerini bir şekilde sürdürmektedir. Bu ilişki, özellikle kültür alışverişi açısından geliştirilmelidir. Bu alışverişin çeşitli unsurlara yansıdığı sonuçların da her kesime ulaşması sağlanmalıdır. Bu görev de büyük ölçüde Çin ile Türkiye arasındaki sağlam kültürel köprüler kuracak çalışmalar yapacak Sinoloji öğrencilerine düşmektedir. Ben hala o çocuksu düşlerimi de barındırarak büyüyen, gelişen bu ülkeye gitme hayalleri kuruyorum. Islık tadındaki bir müziğin çaldığı, bu müzikle uçar, yüzer gibi dans eden kişileri görmek gibi anlar düşlediğim ülkeye...