CRI Hakkında | Eski Versiyonumuz
"Herkes Batılı olduğunda, güneş nereden doğacak?"
  2011-06-13 14:53:53  cri

    Beijing'e geleli henüz bir ay olmadı. Beijing'i tanımak için müthiş bir heyecan içindeyim. Bu program, heyecanımı sizlerle paylaşmama vesile olacak. Benden sonra Beijing'e gelecek Türkler için de bir gezi rehberi olabilirse ne âlâ…

    Beijing'de gezip gördüklerimi, veya Jules Verne'den ödünç alarak söylersem, "Çin'de Bir Türk'ün başına gelenler"i, elbette ilerleyen programlarda detaylı bir şekilde sizlere anlatacağım. Ancak bu ilk programda Beijing'e geliş öykümü anlatmak istiyorum. Takdir edersiniz ki, dünyanın öbür ucuna gitmeye karar vermek, öyle kolay olmadı…

    İnsan, yaşadığı ülkeden ayrılma konusunda ne kadar kararlı olursa olsun, gidebilmek için ciddi bir psikolojik hazırlık süreci gerekiyor. Açıkçası, mevzubahis Çin olunca, bu hazırlık süreci zor oldu. Dünyayı Batı'nın gözüyle algılamaya alıştırılmış zihnimiz için, bu ülke bambaşka bir kültür demekti. Amerika'ya veya Avustralya'ya gitme kararı alsam, çevremdekilere bu kadar radikal bir karar olarak gelmeyecekti belki. Oraları daha yakın sanıyorlardı… Zihinler bu şekilde biçimlendirilmişti.

    İnsan, hayatının belirli anlarında, içindeki sese şans tanımalı. İçimdeki ses "Git" diyordu. Gitmeyi seçtim. Tebdil-i mekânda ferahlık olduğuna inancım tamdı. Alışılmışın, rutinin, her gün olmakta olanın dışına çıkmalıydım. Mevlânâ'nın dediği gibi, artık yeni şeyler söylemek lazımdı...

    Yeni yerler görmek, yeni bir lisan konuşmak, yeni yüzler tanımak, başka yemekler yemek, başka kokuları solumak lazımdı. Yeniden başlamak lazımdı. Yeni bir başlangıç için, Çin'den daha doğru bir adres olabilir mi? Sanmıyorum. Bambaşka bir yazı, bambaşka bir müzik, bambaşka yüzler... İnsan, içgüdüleriyle baş başa kalıyor. Modern hayat, insana içgüdülerini kullanma imkanı pek tanımaz. Nerede, nasıl davranmanız gerektiği, sizin adınıza planlanmıştır. Ancak, içinde bulunduğunuz dili bildiğiniz takdirde bu programlı hayat sizi yönetebilir. Peki, ya o dilden yoksunsanız?

    Çinceyi bilmeden Çin'e gelmiş olmak, birçok kişiye göre "ciddi bir problem" olarak görülebilir. Oysa bu durum bende zihinsel bir rahatlama sağladı. 21. yüzyılda içgüdüsel davranmanın keyfini çıkarmaya başladım. Tabelaları okuyamıyor, söylenenleri anlamıyordum. Deneme-yanılma yolunu zevkle kullanıyordum. Hatta Beijing'e gelen yabancılar rahat etsin diye metroda yapılan İngilizce anonslar da keyfimi kaçırıyordu. Anlamak istemiyordum. Tahmin etmek, hissetmek istiyordum.

    Çin'e gelmeden evvel, tek endişem, Çin'deki birçok kentin, modern Batı kentlerini aratmadığı iddiasıydı. Bu iddia, Çin'i övmek için söyleniyordu güya... Oysa bu iddianın gerçek olma ihtimali beni huzursuz ediyordu. Batı, batıda kalmalıydı. Elbette Batı, ayrı bir ihtişam, ayrı bir lezzetti. Fakat ben Doğu'yu, "Uzak" Doğu'yu merak ediyordum. Çok da "uzak" olmadığını hissettiğim Doğu'yu, yakından tanımak istiyordum.

    Hem neden "uzak" Doğu olsun ki? Kime uzak, neye uzak? Coğrafi adlandırmaların, yön belirten sözcüklerin merkezi neresi? Çin'e gelmeden önce bu düşünceler vardı kafamda. Ve Fransız düşünür Baudrillard'ın sözünü şiar edinmiştim kendime: "Herkes Batılı olduğunda, güneş nereden doğacak?"

    İstanbul-Beijing arasında her gün uçak seferi yapılıyor. Günde tek uçak. Her gece, Türkiye saati ile 23.45'te Atatürk Havaalanından kalkan uçak, Çin saatiyle öğleden sonra 14.30 sularında Beijing'te oluyor. Siz öğleden sonra Beijing'e vardığınızda, Türkiye'de bıraktığınız aileniz, sevdikleriniz, o güne daha yeni başlamış oluyor. Yaz aylarında Çin'e gelmişseniz, Türkiye'ye göre 5 saat, kış aylarında gelmişseniz 6 saat öne geçiyorsunuz. Güneş önce sizin üzerinize doğuyor, önce sizin üzerinizden batıyor. Gelecekte yaşıyor gibisiniz.

    Çin'e gelmeden önce, saat farkının bir sorun olacağını söylemişlerdi. Oysa ben geldiğim günden beri, saat farkının da keyfini çıkarıyorum. Dünyada olup bitenlerden, Türkiye'deki dostlarımdan önce haberim oluyor. Onlar gece rüyadan rüyaya girerken, ben sabah kahvaltısında, Türkiye'de çıkan, hatta daha baskısı tamamlanmamış gazeteleri internet üzerinden okuyabiliyorum. Hayata bir adım önde başlıyorum.

    Beijing'de ilk sabahtan bahsetmeliyim sizlere... 2011 yılının Mart ayında, yarım metre kar altında bıraktığım Ankara'dan sonra, güneşli bir sabahla karşıladı beni Beijing. Şehir bana "Hoşgeldin" diyordu. Evde dinlenmekle vakit geçiremezdim. Bir an evvel kendimi sokaklara atmak istiyordum. Kalabalığın arasına karışmak arzusundaydım. Beijing, insana yoğun bir yaşanmışlık hissi veriyor. Sanki yıllardır burada yaşıyormuşum veya geçmişte bir dönem burada yaşamışım gibi... Beijing'in hayatımda, köklerimde bir karşılığı olmalı. Nedir, bilemiyorum. Yaptığım gezilerde bu karşılığı bulabilmeyi ümit ediyorum.

    Sokağa çıkar çıkmaz, insanların yüzleri dikkatimi çekiyor. Ne kadar farklı, ne kadar kendine özgü yüzler... Yüzlerde ve kıyafetlerde bir tarz var. Çin'le ilgili bir klişenin daha anlamsızlığını görüyorum. Bütün çekik gözlülerin birbirine benzediği iddia edilir... Büyük yalan! Nietzsche'den öğrendiğimiz üzere, her yerde benzerlikler görmek, zayıf gözlerin işaretidir.

    Beijing'i keşfetmeye nereden ve nasıl başlamalı? Beijing'in merkezi elbette Tiananmen Meydanı. Kent, bu meydan etrafına kurulmuş. "Kurulmuş" sözcüğünü tesadüfi kullanmadım. Beijing, bir fikrin ürünü. Geçen zaman içinde plansız ve programsız oluşmuş bir kent değil. Beijing, bir model, bir tasarım. Bilinçli, planlı ve anlamlı bir şekilde tasarlanmış bir vitrin şehir. Şehrin her metrekaresinde bir mesaj kaygısı var. Beijing'in ve Çin'in tarihi, üstünüze geliyor. Çin felsefesi, sizi kuşatıyor. Teslim olmaktan başka şansınız yok. Arif Nihat Asya, Selimiye adlı şiirinde, Mimar Sinan'ın dehasını şu dizelerle tarif eder: "Ne kıl kadar ileri, ne kıl kadar geri / Her parça beğenmiş konduğu yeri." İşte bu misal, Beijing'de tek bir taş parçası, yanlış bir yerde durmuyor...

    Evet, ne demiştik, Beijing'i keşfetmeye nereden ve nasıl başlamalı? Bu sorunun cevabı, sonraki programımıza kalsın. Merak etmeyin; konumuz Beijing olunca, yazacak çok kelime ve söyleyecek çok söz var...

                                                                                                                              -Emre EMİRALİOĞLU-

İlgili Haberler
Yorumunuzu Gönderin
Çin-Türkiye ilişkilerinde yeni kilometre taşı
Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Türk Lirası, Çin finans dünyasına ayak bastı.
Çinli kulüpler büyük transferlerine devam ediyor

Chelsea'nin yıldız orta saha oyuncusu Oscar, 60 milyon avroya Çin'e gelmeye hazırlanıyor. Peki Çinli kulüpler yabancı futbolcular için ne kadar para ödüyor? Bu sorunun cevabı ve haftanın ekonomi gündemine genel bir bakış için Ekodiyalog'a kulak verin.

Diğerler>>
Çin'de 2016'da neler konuşuldu? (1) (Çin Mahallesi)
Çin'de 2016 yılında gündemde neler vardı? Çinlilerin en çok dikkatini çeken gelişmeler nelerdi? Çin Mahallesi'nin sakinleri, 2016'yı nasıl geçirdi?
Çin'in 5. büyük icadı 24 Sezon nedir? (Çin Mahallesi)
Çinlilerin günlük hayatına yön veren bir takvim sistemi olan 24 Sezon'a kâğıt, pusula, matbaa ve baruttan sonra Çin'in 5. büyük icadı diyenler de var. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan 24 Sezon, bir kez daha gündemde.
Diğer>>
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (07-01-2015)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (19-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (05-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (08-10-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (24-09-2014)
Diğer>>
Anket
Soru-Yanıt
  • Nükleer Güvenlik Zirvesi'nde Çin'in gücü ortaya kondu

  • Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping 31 Mart-1 Nisan günlerinde ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenen ve dünyanın odaklandığı Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katıldı.
    Diğer>>
    İzleyici Postası
  • Koyun yılınız kutlu olsun (Pınar Koçak)

  • Koyun Yılının en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması dileğiyle...
  • Çin kadınlarına (Ali Güler)

  • Düşlerimde gelir bir güzel bana, alır götürür beni uzak bir diyara...

    Diğer>>
    Linkler
    © China Radio International.CRI. All Rights Reserved.
    16A Shijingshan Road, Beijing, China