CRI Hakkında | Eski Versiyonumuz
[Beijing'de Zaman] Ailem ve Çin Budizmi
  2009-08-05 17:13:39  cri
    Arapçada "Men cedde veced" diye bir söz var. Türkçeye mealen "Ciddiyetle arayan bulur" diye çevrilebilir. Türkçemizde bu deyişin "Mevlâ ve belâ" karşıtlığını içeren bir benzeri de var, ama benim arayışım bu iki konuyla ilgili değil.

    O zaman ne aradığımı anlatayım.

    ÜÇ ÖGE

    Kendimle ilgili olduğunu düşündüğüm üç nokta arasında bir bağlantı arıyorum. Başkalarını da ilgilendirecek ve ikna edici şekilde ilişkilendirmek istediğim üç konu, Türk oluşum, ailemin Makedonya kökenli olması ve Çin tarihi...

    Kendi aile köklerim, bugün Yunanistan'ın kuzeyinde kalan Selanik'ten. 1924 mübadelesiyle Edirne'ye yerleşmişler. Hem anne hem baba tarafımdan büyükannelerim ve büyükbabalarım Makedonca konuşurdu. Kendi anne ve babam da iki ana dilli. Kardeşlerim pek ilgi göstermedi ama ben kulaktan dolma bile olsa bu dili çocukken öğrendim.

    Türk kimliğimi açımlamaya gerek bile duymuyorum. Kaderin tecillisiyle yaşamımın çoğunu başka ülkelerde geçirmiş olmakla birlikte, kendimi her şeyiyle Türkiye'ye bağlı hisseden bir insanım.

    Çin'de bulunuşum ve bu ülkenin uzun tarihine ve kültürüne yoğun ilgi duyuşum da, bağlantıdaki Çin öğesini açıklamak için yeterli sayılabilir.

    SADECE KENİMLE İLGİLİ DEĞİL

    Günlerdir düşünüyorum: Öyle bir bilgi bulmalı, ya da bazı bilgileri o şekilde bir araya getirmeliydim ki, bu üç öğeyi mantıklı bir örgüyle birbirine bağlasın

    Ne aradığımı söyledim. Ama bunu neden aradığım da sorulacaktır. Doğrusunu söylemek gerekirse, tam olarak bilmiyorum. Bir süre önce Tanrı Dağları'nda bir gün geçirdikten sonra zihnimde, bu coğrafya ile aile kökenim arasında bazı duygusal bağlantılar kurmuştum. Sanırım, bu bağlantıyı tarihsel olgularla da desteklemek istiyorum.

    Ama bana öyle geliyor ki, bu üç nokta arasında kurulacak ilişki sadece benim kendimle ilgili olmakla kalmayacak, sözünü ettiğim üç noktaya da değişik bir açıyla bakılmasını sağlayacak.

    Sincan'a geri dönme planlarının somutluk kazandığı bu günlerde, sanırım aradığımı buldum. Üstelik gene İpek Yolu sayesinde…

    Evet, arayan buluyor.

    NE VARSA İPEK YOLU'NDA VAR

    Aradığım bağlantıyı, Çin'in Budist oluşunun öyküsünde buldum.

    Malum olduğu üzere, Asya'yı boydan boya geçen büyük yol sayesinde maddi değeri olan malların yanı sıra, fikir ve inançlar da başka diyarlara ulaşıyordu. MÖ 6. yüzyılda Hindistan'da doğan Budizm inancı da Çin'e büyük ölçüde bu güzergâh üzerinden gelmiş.

    "Bunun, seninle ve ailenle ne ilgisi var?" diye soracak olanları öyküye davet ediyorum.

    İMPARATORUN RÜYASI

    MÖ 3. yüzyılda Kral Aşoka'nın Budizm'i resmi din olarak benimsemesiyle bu inanç hemen hemen bütün Hindistan'a yayılmıştı. Efsaneye göre, Budizm Çin'e önce MS 1. yüzyılda, Han İmparatoru Ming Di'nin gördüğü bir rüya sonucunda ulaşmış. İmparator rüyasında, bir ışık halesinin içinde havada duran insan biçimli, altın renkli bir varlık görmüş. Sabah kalkınca hemen saray bilginlerini huzuruna çağırıp rüyasını yorumlamalarını istemiş. Bilginler kendi aralarında konuyu uzun uzun istişare ettikten sonra, İmparatorun gördüğü varlığın Buda olması gerektiği sonucuna varmışlar. Bu yeni inanca ve kurucusuna ilişkin haberler Çin'e zaten daha önce ulaşmış. Budizm hakkında daha fazla bilgi toplanması için Hindistan'a hemen bir elçi gönderilmiş. Aradan epey bir zaman geçtikten sonra Han sarayına dönen elçi beraberinde yalnızca Budist metinler ve resimler değil, aynı zamanda inançları hakkında Çin İmparatoruna bilgi verecek rahipler de getirmiş.

    AŞILMAZ ENGEL: HİMALAYALAR

    Bu anlatılanlar efsane olsun ya da olmasın, o tarihten sonra Budizm inancını yaymak için Hindistan'dan Çin'e birçok kişinin gittiği kesin.

    Gelgelelim, Budizm'in Hindistan'dan Çin'e doğrudan gidebilmesi için arada çok büyük bir engel vardı. Bu da Himalaya sıradağlarıydı. Bu aşılmaz dağlar Çin ile Hindistan arasındaki her türlü doğrudan iletişimi imkânsız hale getiriyordu. Bu geçilmez barikatla karşılaşan Budizm öğretisi Çin'e dolaylı bir yoldan geldi. Gelirken de yol boyunca yavaş yavaş başka etkileri özümleyerek değişime uğradı.

    KUŞAN KRALLIĞI

    Budizm öğretisinin Çin'e doğru yolculuğunun çıkış noktası bugün Pakistan'ın kuzeybatısında ve Afganistan'ın Peşaver vadisinde kalan topraklarda kurulmuş olan Budist Kuşan Krallığıydı. MÖ 6. yüzyılda kurulmuş olan bu devlet, en parlak dönemini MS. 1. yüzyıl ile 5. yüzyıl arasında Budist krallar zamanında yaşamış. Büyük İslam bilgini El Birunî, bir dönem büyük toprakları kapsayan bu devlette iktidarın Türkî şahlardan Hindu şahlara geçtiğini yazıyor. Bölge 11. yüzyılın ilk çeyreğinde Gazneli Mahmut tarafından fethedilmiş.

    Kuşan Krallığı'nın Yüeçiler tarafından kurulduğu biliniyor. Yüeçiler Orta Asya asıllı bir kavim. Çin tarihlerinde sık sık kaydına rastlanan Yüeçiler'in Hunlarla savaşları var. Büyük olasılıkla, Hunlar gibi onlar da Türkçenin bir lehçesini konuşuyorlardı. Ama Batılı tarihçilerden kimileri Yüeçiler'i Hint Avrupa dillerinin en doğudaki kolunu konuşan bir halk saymaya çok hevesli.

    BÜYÜK İSKENDER ETKİSİ

    Öykümüz açısından bu o kadar önemli değil. Önemli olan, Budizm öğretisinin buradan Çin'e doğru yola çıktığı zamanda Kuşan Krallığı topraklarının bir başka etkiyi özümsemiş durumda olması. Bu da Büyük İskender fetihleriyle buraya getirilen etki.

    Batılı tarihçiler bu etkiyi ve sürdüğü dönemi "Helenistik" olarak adlandırıyor. Avrupamerkezci tarih görüşüne göre, Büyük İskender, Avrupa uygarlığının beşiği olan Yunanistan'dan yola çıkıp yol boyunca karşılaştığı devletlerin ordularını yene yene ta Hindistan'a kadar her yeri fethetmiş ve Helen etkisini yaymıştır.

    İTİRAZIM VAR!

    Benim bu iddiaya itirazım var. Her şeyden önce, "Makedonyalı İskender" isminin de gösterdiği gibi bu istisnai kahramanın kendisi Helen değildi. Pella'daki sarayında Makedonca konuşuluyordu. "Bu o kadar önemli değil" denebilir. Peki, kendi anadilini önemli saymayalım. Ama sonradan Avrupamerkezci tarihçilerin iddialarının tersine o kendini Helen kralı da saymıyordu. Sadece bir keşmekeş içinde olan Yunan şehir devletlerini fethetmiş ve bölgeyi bir düzene sokmuştu. O bölge daha sonra aralarında Osmanlıların da bulunduğu başkaları tarafından da fethedilecekti. Bu fatihler de haklı olarak kendilerini Helen saymadı. Büyük İskender, bugün Yunanistan devletinin sınırları içinde kalan toprakları İmparatorluğunun sadece bir bölgesi saydı.

    "Olsun. Buranın kültürünü yaymaya çalıştı" denebilir, ama İskender'in yaptığı bunun tam tersiydi ve aslında Doğu kültürünü Batı'ya taşımaya çalışıyordu. Burada uzun uzun anlatmanın yeri değil, ama Büyük İskender'in biyografisini anlatan Johann Gustav Droysen gibi yazarların kitaplarında bile, kendileri söylemek istemeseler dahi, bu açıkça görülüyor. Büyük İskender imparatorluğunun başkentini Babil kentinde kurmak istemişti. Biraz spekülatif olmakla birlikte, ölümünü bu isteğini engellemek isteyenlerin komplosu olarak açıklayan yazarlar da var.

    NABUKADNEZZAR'IN SARAYINDA SON NEFES

    Sözü açılmışken söylemeden geçemeyeceğim: Bağdat'ın güneyinde bulunan tarihsel Babil kentini Irak savaşı öncesinde gezip görme imkânım olmuştu. Nabukadnezzar'ın sarayındaki taht oldasında, Büyük İskender'in son nefesini verdiği yerde durup düşüncelere daldığımı hatırlıyorum. ABD saldırıları nedeniyle bu tarihsel mekânın çok ağır zarar görmüş olduğunu UNESCO tarafından yapılan bir açıklamadan öğrenince büyük üzüntü duydum.

    MANEVİ MİRAS

    Bugünkü Makedonyalılar Slav dillerinin bir lehçesini konuşur. Ama kendilerini Büyük İskender'in ahfadından sayarlar. Nitekim tarih boyunca topluluklar çeşitli etkenlerle dil değiştirebilir, ama kültürel devamlılık kopmaz. Yunanistan ile tarihsel Makedonya topraklarının şimdi ancak küçük bir bölümünü kapsayan devlet arasındaki anlaşmazlık da bu manevi miras dolayısıyla çıktı. Tarihsel olguların, günlük politikaya alet edildiğini görmek insanı üzse de yapacak bir şey yok.

    Uzatmayayım. Kökeni o bölgeden olan herkes gibi benim ailem de, Atatürk'ün hemşehrisi olmakla gururlandığı kadar, Büyük İskender ahfadından olduğunu düşünmekten de mutluluk duyar. Tabii ki, aradan geçen 2 bin 400 yıla yakın zaman hiç kimse için ailevi bir bağ iddiasında bulunmaya imkân bırakmıyor. Zaten sözü edilen de manevi miras.

    İSİM MODASI ÇIKTI…

    Eskiden Makedonya kökenliler arasında İskender ismine daha sık rastlanırdı. Neredeyse her ailede adı İskender olan biri muhakkak bulunurdu. Bu, benim çocukluğumda da böyleydi. Sonra isim koymada farklı güdüler etkili olmaya başladı; geleneksel isimlerin yerini neredeyse hava durumuna göre değişen modalarla gelip giden adlar aldı. Daha önce insanların isimlerinden kökenlerini çıkarmak mümkünken şimdi bir türdeşlik egemen oldu. Artvinli olan çocukluk arkadaşım Selçuk, oğluna Trakya'yı sulayan Arda nehrinin adını verirken. Makedonya kökenli dayımın oğlu kendi çocuğuna Keremcan ismini verdi. Bunu şikâyet olsun diye söylemiyorum, sadece yakın zamanlara kadar geleneksel isimlerin yaşadığını vurgulamak için ve Makedonyalıların İskender adına sahip çıkışlarına işaret etmek için anlatıyorum. Konudan bu kadar sapmakla, Büyük İskender ile kendi ailevi kökenim arasında manevi bir bağ kurabildim sanırım. Zaten amacım, zihnimde kendi kurduğum bağı sergileyebilmekten başka bir şey değil. Büyük İskender'in kendisi Mısır'ı fethettiğinde Sais'e gidip Mısır Tanrıları'nın oğlu olduğunu iddia edebiliyorsa, ben neden kökenimizin aynı yöre olması dolayısıyla onunla manevi bir bağ içinde olduğumu hissetmeyeyim?

    KUŞAN BUDİZMİ

    Öyküyü anlatırken saptığım yoldan gene ana yola çıkıp devam etmek gerekirse, Budizm Kuşan'dan çıktığı yoluna Büyük İskender ile gelen etkileri de alarak devam etti. Bu etkinin önemi gerçekten büyüktü. Çünkü Buda ilk kez Kuşan'da insan biçiminde resimlenmeye başlamıştı. Sanatçılar Buda heykellerini de insan biçiminde yapıyordu. Teolojik açıdan bakılınca, Nirvana'ya ulaştıktan sonra yeni bir bedenle tekrar dünyaya gelme zorunluluğundan kurtulup bir varlık olarak mevcudiyeti sona eren Buda, daha önce sadece tek bir ayak izi, bir tekerlek, bir ağaç ya da Sanskritçe harfler gibi sembolik biçimlerle temsil ediliyordu. Ama Kuşan'daki heykeltıraşlar burnu, kaşları, dudakları ve saçlarıyla, soyut temsilden çok, farklı geleneklere yakın Buda heykelleri yapıyordu. Buda'nın bu heykellerde giydiği toga biçimli örtü bile Akdeniz etkisini yansıtıyor. Hint ikonografisinin katkısıyla gözler değişmiş, kulak memeleri uzamış olsa da, bu etki gene göze çarpıyor.

    GANDARA'DAN ORTA ASYA'YA

    Hindistan'ın özgün Budist sanatı yerine Çin'e giden, işte bu Kuşan sanatı oldu. Kuşan'dan yola çıktıktan sonra kuzey yolunu izleyerek Karakurum geçidini geçip Pamir yaylasını aşan Budizm öğretisi, İpek Yolu'nun ana güzergâhına girdi ve bu yoldan ilerledi. Yeni dinin ilerleyişi Taklamakan çölünün kuzey ve güney sınırları boyunca serpiştirilmiş vahalar boyunca oldu. Buralarda birçok manastırlar kuruldu. Mağaralarda heykeller yapıldı. Vahalarda kurulan devletlere hâkim olan beyler ve hanlar yeniden doğuş döngüsünden kurtulmak amacıyla sevap kazanmak için keşişlere cömertçe bağışlarda bulundular. Orta Asya'da Budizm'in nasıl serpilip geliştiğine ilişkin pek çok tanıklık vardır. Önemli bir seyyah olarak nitelenen Çinli Budist keşiş Fa Xian, Budizm'in Hotan Hanlığı'ndaki uygulamalarına ilişkin canlı bir anlatım bırakmıştır.

    BURHAN SAKINÇTA!

    Budizm inancının Orta Asya'da gelişmesi birçok mezhebin doğuşuna da yol açmış. Örneğin, bugün "Zen" Budizm'i olarak bilinen mezhebin ilk doğum yeri Orta Asya olmuş. Çince "Chan" olarak anılan bu mezhep Japonya'ya gelince bu ülkenin diline uyarlanarak "Zen" adını almış.

    Biz Türkler bugün Zen Budizm'e ve hatta Budizm'in tamamına ilişkin bilgileri, Batılı bilginlerin bu ülkelerde yaptıkları araştırmalardan öğreniyoruz. Yani, bağlantı hep Batılı aracılar üzerinden oluyor.

    Oysa Türk olarak atalarımız saydığımız topluluklar bir zamanlar bu inanca mensuptu. Budizm'e ilişkin her şey onların kendi dillerinde yazılıp söyleniyordu. O kadar ki. Buda'ya bile Türkçe isim vererek Burhan demişlerdi. Bugün çok moda olan "meditasyon" sözcüğünün karşılığı neydi dersiniz? Söyleyince eminim hemen tanıyacaksınız: Sakınç. Meditasyon, sakin fakat uyanık dikkat olarak tanımlanır. "Dikkat" anlamında bugün bile uyarı olarak "Sakın" demiyor muyuz? Uyanık sükûnet içinde dikkat halinde olan kişi sakınçtadır.

    TÜRKÇE KONUŞAN TOPLULUKLARIN ETKİSİ

    Orta Asya bölgesi Müslümanlar tarafından fethedilip burada Türkçenin çeşitli lehçelerini kullanan halklar İslam dinine geçinceye kadar Budizm hâkim inanç olarak kaldı.

    İpek Yolu boyunca Çin içlerine doğru ilerleyen Budizm inancı ve sanatı en parlak dönemini Tang hanedanı döneminde yaşadı. Arap orduları Orta Asya'da belirip buraların Müslüman olmasını sağladığı zaman Budizm artık Çin'de kökleşip yerleşmişti. Zamanla Hindistan'da ortadan kalktı ama Çin uygarlığının belirleyici öğelerinden biri oldu. Kısacası, deniz yolundan yapılan az sayıdaki yolculuk hariç tutulacak olursa, Budizm Çin'e doğrudan Hindistan'dan değil, dolaylı olarak gelmiş, Büyük İskender'in getirdiği etkilerin de mevcut olduğu Türkçe konuşan toplulukların yaşadığı topraklar üzerinden ilerleyerek Çin'e girmişti.

    ARAYAN BAŞKA ŞEYLER DE BULUR!

    Öykünün bu noktasında başta bağlantı kurmaya çalıştığım üç öğenin birbiriyle ilişkisini kurabildiğimi sanıyorum. Bütün bunların benim ve ailemle doğrudan bağlantısı olmadığı. Tarihsel olguların yan yana getirilerek zihinsel düzeyde oluşturulmuş bir ilişki olduğu söylenebilir. Söyleyenler haklı da olur. Zaten yapmak istediğim bundan başka bir şey değil.

    En başta "arayan bulur" demiştim. Arayarak bulduğum bilgileri yan yana koyarak kendi zihnimde Türk oluşum, ailemin Makedonya kökenli olması ve Çin tarihi arasında bir bağlantı kurmuş oldum.

    Arayan başka şeyler de mi bulabilir? Gayet tabii. Bundan sonra da Beijing'de Zaman'da başka bağlantılar bulmaya çalışacağım.

İlgili Haberler
Yorumunuzu Gönderin
Çin-Türkiye ilişkilerinde yeni kilometre taşı
Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Türk Lirası, Çin finans dünyasına ayak bastı.
Çinli kulüpler büyük transferlerine devam ediyor

Chelsea'nin yıldız orta saha oyuncusu Oscar, 60 milyon avroya Çin'e gelmeye hazırlanıyor. Peki Çinli kulüpler yabancı futbolcular için ne kadar para ödüyor? Bu sorunun cevabı ve haftanın ekonomi gündemine genel bir bakış için Ekodiyalog'a kulak verin.

Diğerler>>
Çin'de 2016'da neler konuşuldu? (1) (Çin Mahallesi)
Çin'de 2016 yılında gündemde neler vardı? Çinlilerin en çok dikkatini çeken gelişmeler nelerdi? Çin Mahallesi'nin sakinleri, 2016'yı nasıl geçirdi?
Çin'in 5. büyük icadı 24 Sezon nedir? (Çin Mahallesi)
Çinlilerin günlük hayatına yön veren bir takvim sistemi olan 24 Sezon'a kâğıt, pusula, matbaa ve baruttan sonra Çin'in 5. büyük icadı diyenler de var. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan 24 Sezon, bir kez daha gündemde.
Diğer>>
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (07-01-2015)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (19-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (05-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (08-10-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (24-09-2014)
Diğer>>
Anket
Soru-Yanıt
  • Nükleer Güvenlik Zirvesi'nde Çin'in gücü ortaya kondu

  • Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping 31 Mart-1 Nisan günlerinde ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenen ve dünyanın odaklandığı Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katıldı.
    Diğer>>
    İzleyici Postası
  • Koyun yılınız kutlu olsun (Pınar Koçak)

  • Koyun Yılının en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması dileğiyle...
  • Çin kadınlarına (Ali Güler)

  • Düşlerimde gelir bir güzel bana, alır götürür beni uzak bir diyara...

    Diğer>>
    Linkler
    © China Radio International.CRI. All Rights Reserved.
    16A Shijingshan Road, Beijing, China