
Daha önceki programlarımdan birinde, Pekin Dil Kültür Üniversitesi'nde düzenlenen Uluslararası Kültür Festivali'nden, burası için hazırlanan göz dolduran Türk standından, Türklerin hazırladığı ve oldukça dikkat çeken programdan bahsetmiştim. Bu programı hazırlayan ekibin başı da Pekin Dil ve Kültür Üniversitesi Türk Öğrenci Kulübü Başkanı Engin arkadaşımızdı. Bugün anlatacağım etkinlik de yine, "organizatör" Engin'in hazırladığı ve duyurduğu bir etkinlik.
13 Mayıs günü elektronik postamda, 2 hafta sonraki Pazar günü için Engin'in gönderdiği piknik duyurusunu gördüğümde epey sevinmiştim. Soğuk geçen bir kışın ardından havaların hızla ısınmaya başladığı bir zamana denk gelmesi ve uzun zamandır benzer bir etkinlik düzenlenmemiş olması, bu pikniği benim gözümde cazip hale getiriyordu. Hep birlikte mangal yapılacak, oyunlar oynanacak, ayrıca ata binme ve "bungee-jumping" yapma olanağı olacaktı. İlk fırsatta kaydımı yaptırdım.
Gidilecek olan yerin adı Shi Du. Okunduğunda "on derece" anlamına geliyor, fakat yazılışı farklı. Pekin şehir merkezinden yaklaşık 110 km kadar dışarıda, şehrin en güneybatısındaki Fangshan semti sınırları içindeki bu bölge size, doğal güzelliklerin içinde piknik ve farklı eğlence olanakları sunuyor. Ben daha önce buranın adını hiç duymamıştım, fakat sorduğum birkaç Çinli arkadaşın hepsi, birçoğu hiç gitmemiş bile olsa, bana çok güzel bir yer olduğunu, iyi eğlenebileceğimi söyledi. Shidu'ya otobüsle gitmek isterseniz, şehir merkezinden 917 numaralı otobüs gidiyor ve bilet ücreti 24 yuan.
Gelelim etkinliğimize. Pazar sabah 9'da Dil Kültür Üniversitesinin önünden, Engin'in ayarladığı otobüsle yola çıktık. Şarkılar söylenerek ve hatta otobüsün içinde göbek bile atılarak, gayet eğlenceli hale getirilen bir yolculuğun ardından Shidu levhasını gördüğümüzde saat 11.30 olmuştu. Otobüsten indikten sonra hep birlikte malzemeleri piknik alanına taşıdık. Programa göre ilk olarak mangal yapılacaktı. Bunun için tatlı bir telaş başladı. Mangalların tellerini kendimiz getirmiştik, fakat kömürün konulduğu hazneleri oradaki görevliler getirdiler. Oradaki sevimli bir adam ve eşi olduğunu tahmin ettiğim bir kadın, hem mangal malzemelerini hazırlamamıza yardım ettiler, hem yakmamıza yardımcı oldular, hem de bir problem olduğunda ilgilendiler. Sanırım bu hizmeti, oraya pikniğe giden herkese veriyorlar.
Mangal yakıldıktan sonra ben köftelerin başına geçtim ve 45 dakika kadar onlarca köfte pişirdim. Etraftaki Çinli aileler meraklı gözlerle bize bakıyorlardı, bazıları ise gülümsüyorlardı. Bir başka arkadaş da yan tarafta tavuk kanatlarını kızarttı. Diğer tarafta da arkadaşların kimisi salata yaptı, kimisi ekmekleri kesti, kimisi de ayran servisi yaptı. Soğuk olmayışını saymazsak, içtiğimiz ayranın Türkiye'de kaliteli bir lokantada içebileceğinizden hiçbir farkı yoktu.
Etkinliğe katılanlar sadece öğrenciler değildi. Almanya'dan gelen bir Türk aile ve burada çalışan bir aile, çocuklarıyla birlikte etkinliğin konukları arasındaydılar. Büyükelçilik Kültür ve Tanıtma müşavirimiz sayın Oğuzhan Bey de ailesiyle birlikte otobüsle bizimle birlikte gelmişti ve her anımızı paylaşıyordu. Etlerin pişirilmesi esnasında da bazen tadımlık alıp çok lezzetli olduğunu söyleyerek, bazen gelip bizlerle fotoğraf çektirerek bize enerji veriyordu. Hatta daha sonra bizimle birlikte voleybol bile oynadı. Daha sonra Büyükelçimiz sayın Murat Salim Esenli de eşiyle birlikte aramıza katıldı, hatta bir ara mangalın başına bile geçti. Bu şekilde, bir büyükelçinin elinden köfte yeme lüksüne sahip olduk.
Yemek faslı bittikten sonra tavla turnuvası başladı. İsimler kura ile eşleştirildi. Gerçi ödüllü bir turnuva değildi, fakat tıka basa ekmek arası köfte ve tavuk yiyip ayran içtikten sonra açık havada, göletin kıyısında tavla oynamak da büyük bir zevkti. Oyunlar bittikten sonra da isteyenin istediğini yapabileceği boş bir vakit yaratıldı.
Ben iki arkadaşımla birlikte göl kenarına gittim. Gölün üzerinde gezinti yapmak istiyorsanız üç seçeneğiniz var. Birincisi sal. Birçok ahşap çubuğun birbirine bağlanmasıyla oluşturulmuş, 2x3 metre boyutlarında, kocaman küreğini gölün dibine saplayıp kendinizi iterek ilerlediğiniz ilkel araç. İkincisi deniz bisikleti. Üçüncüsü ise bildiğimiz kürekli kayık. Salın saati normalde 30 yuan, fakat Engin'in organizasyonu sayesinde bizim grubumuz için ücretsizdi. Deniz bisikletinin saati 40 yuan, kayığınki ise 50 yuan. Kiralayacağınız zaman da görevliler açıklılıkla size "bir saatten daha fazla da gezebilirsin, problem değil" diye öneride bulunuyorlar. Biz de ilk olarak üç kişi deniz bisikleti kiraladık, fakat göletin üzerinde bol miktarda bulunan yosundan ve rüzgarın şiddetinden dolayı istediğimiz yöne gitme konusunda fazla başarılı olamadık. Daha sonra, onun süresi sona ermeden ben kendi başıma bir kayık kiraladım ve iki araçla, arada sırada çarpışarak veya sürtünerek yan yana dolaştık. Sıcak havada, rüzgarın getirdiği gölet ve yosun kokusunun eşliğinde sohbet ederek dolaşmak son derece keyifli. Ben akıl edememiş de olsam eğer elinize sandviçinizi de alıp bir taraftan da atıştırırsanız eminim daha zevkli olacaktır.
Ben kayıkla gezmeye devam ederken uzaktan, karadaki arkadaşların daire şeklinde toplandıklarını gördüm ve yakınlarına doğru kürek çektim. Piknik alanında Nuğrul Beşer isimli arkadaşımız bir sandalyenin üzerine çıkmış, bazen darbuka eşliğinde bazen de solo olarak harika sesiyle birbirinden güzel şarkı ve türküler söylüyor, herkes de mest bir şekilde onu dinliyordu. Ben de bir süre bu büyüye kapılıp dinledim, daha sonra ise kayığın ücretli olduğunu ve zaman geçtiğini hatırlayıp gezintime devam ettim.
Ben kayıktan indiğim zaman herkes yorulmuştu. Kimisi göletin diğer tarafına gidip iç çamaşırlarıyla gölete girip yüzdü, kimisi buna cesaret edemeyerek sadece paçalarını sıvadı ve dizlerine kadar suya girerek birbirini ıslattı, kimisi uyudu, kimisi de voleybol oynadı. Bu şekilde gayet keyifli geçen bir günden sonra gitmek üzere hazırlık yapıldı.
Ancak gün bu şekilde bitmedi. Benim için esas heyecan bundan sonra başlıyordu. Piknik alanından araçla yaklaşık 5 dakikalık bir mesafedeki bir bölgede "bungee-jumping" yani hepimizin televizyonlarda izlediği, belki de geçmişte yaptığı, ayaklarınıza elastik bir halat bağlanarak yüksek bir platformdan başaşağı boşluğa atlanarak gerçekleştirilen heyecanlı sporu yapma olanağı mevcuttu. İlk başlarda kimse ciddi olarak niyetli olmasa da, kah diğerlerini cesaretlendirerek, kah kendi kendini teşvik ederek "yapalım" diyen 8 kişilik bir grup oluştu. Yapar mıyız yapamaz mıyız derken kendimizi, elimizde 200 yuan verilerek alınmış biletler, atlayışın yapılacağı yere doğru çıkan teleferiğin içinde bulduk. Teleferikten indikten sonra halen tereddütümüz devam ediyordu ve heyecanımız had safhadaydı. Atlayış esnasında bir talihsizlik sonucunda rezil olmamak için hep birlikte tuvalete gittik ve ardından atlayacağımız yere çıktık. Orada bize, atlayışla ilgili bir form imzalattılar. Formun ilk maddesinde "Bunun tehlikeli bir spor olduğunu, ölüm ya da yaralanma riski olduğunu biliyorum" ifadesi vardı. Herkes birbirine "Ya işe bak, ölüm riski varmış, ama yine de yapıyoruz" şeklinde yakındı; fakat nedense hiç vazgeçen olmadı. Ayrıca yüksekliğin 55 m. olduğu belirtiliyordu, yani yaklaşık 20 katlı bir binanın çatısından aşağı atlayacaktık. Ben daha önce, belinize ip bağlanıp sizi yerden yukarı fırlattıkları bir sporu denemiştim, fakat yukarıdan atlamayı denememiştim, o yüzden çekinerek en arkadan gidiyordum. Ben atlama alanına vardığım zaman iki kişi çoktan atlamıştı bile. Oradakiler bana "atlayacak mısın, emin misin?" diye sordu, ben daha net olarak "evet" demeden beni hazırlamaya başladılar. Bütün cepler ve içindekiler bantlandı, ayakkabılar bantlandı, pantolon belden bağlandı, çantalar, cüzdanlar çıkarıldı. Arkadaşlarla aramızda yaptığımız anlaşmaya göre ben sondan ikinci atlayacaktım, o yüzden herkesi deyim yerindeyse uğurladım. Atlarken halatın bir yerinize dolanmaması için sizi birisinin arkadan itmesi gerekiyor, siz kendiniz atlamıyorsunuz. O itilme esnasında birçok kişi tereddüt yaşasa da herkes sonunda ellerini bıraktı ve itilerek aşağıya atladı. Sıra bana geldiğinde duygularımı heyecan kelimesi ile tarif etmek zordu. Bileklerime sargıları sıkı şekilde taktılar ve halatı geçirdiler. En uca gelip aşağı baktığım anda kafamdan şu geçti : "ben eğer 10 saniye daha kalırsam vazgeçerim". Bunu düşündüğüm anda ellerimi bıraktım ve bıraktığım anda da görevli arkamdan itti. O duyguyu yaşamak gerek, anlatmak zor. Aşağıda bota indiğim zaman heyecanım halen geçmemişti fakat çok mutluydum. Karaya çıktıktan sonra öğrendim ki atlayışınızı videoya çekiyorlar, daha sonra CD'ye kaydedip 50 yuane satıyorlar. Sonrasında tüm atlayanlar bir araya geldik ve hep birlikte gidip pazarlık yaparak fiyatı 20 yuana indirdik. Hepimiz orada kendimizi birer kez atlarken izledikten sonra CD'lerimizi aldık ve bizi bekleyenlerin yanına döndük. Ata binme şansı da vardı fakat atlama sonrasında kimsenin gözünde ata binmek yoktu. Sonrasında zaten bütün atlayanlar, herkes dağılana kadar atlayışlarından, duygularından, bir daha yapmak istediklerinden, hatta "şu zaman tekrar gidelim" şeklinde planlarından bahsediyordu. Yorucu ve heyecanlı geçen bir günün sonunda, herkese çok uzun gelen bir yolculuktan sonra programımızı noktaladık.
Pekin'de yaşayıp Shi Du bölgesine gitmemiş olan varsa, mümkünse kalabalık bir grupla gitmenizi tavsiye ederim, gerçekten hem eğlenebileceğiniz, hem dinlenebileceğiniz, güzel bir gün geçirebileceğiniz bir yer. Temiz hava, güzel manzara, farklı etkinlikler, size şehir gürültüsünden ve stresten uzak, sıradan olmayan bir gün geçirme olanağı sağlayabilir.
Evet sayın seyirciler, bu haftaki programımızın da sonuna geldik. Program içinde geçen bazı kelimelerin Çincelerini öğrenerek programı noktalayalım.
Gittiğimiz bölgenin adı shi(2) du(4). Shi(2) on demek, du(4) ise okunuş olarak derece demek fakat karakteri farklı. Piknik demek için Çince'de ye(3) can(1) diyoruz. Ye(3) tek başına, açık alan, sınır, limit, vahşi anlamlarına geliyor, can(1) ise yemek demek, yani açık alanda yemek. Şarkı söylemek demek için Çince'de chang(4) ge(1) diyoruz. Ge(1) tek başına şarkı demek. Kayık demek için Çince'de xiao(3) chuan(2) diyoruz. Xiao(3) küçük demek, chuan(2) ise vapur, gemi demek. Kendisi de Türkçe olmayan fakat en kolay bu şekilde adlandırılan "Bungee-jumping" sporunun da Çince söylenişi, beng(4) ji(2) tiao(4).