Urumçi'deki ilk durağımız Xinjiang Kültür Merkezi. Taksiyle kültür merkezine doğru giderken, üzerinde "BRT" yazan otobüsler dikkatimi çekti. Kendilerine ayrılmış bir yolda giden bu otobüsler, İstanbul'daki "metrobüs" sistemine benziyor. Taksiciye BRT ile ilgili sorular sordum. 180 adet otobüs olduğunu söyledi. BRT sistemi, geçen yıl Ağustos ayında hizmete girmiş. Urumçi trafiğine rahatlık getirmiş. "Urumçi'de trafik olur mu" demeyin! Özellikle işe giderken ve iş çıkış saatlerinde Urumçi'de trafik çok sıkışık oluyormuş.
Kültür, Çin halkının nabzıdır
Kültür merkezine vardığımızda, büyük bir pankart dikkatimi çekti; kırmızı renkli pankartın üzerinde beyaz karakterlerle bir yazı yazıyordu; çevirmen arkadaşıma yazının anlamını sordum: Kültür, Çin halkının nabzıdır!
Bu sözün ne anlama geldiğini, Çin'de yaşadığım bir buçuk yıl içinde zaten öğrenmiştim. Daha fazlasını öğrenmek için sergi salonuna girdik.
Sergide yöreye özgü el sanatları, müzik aletleri, içkiler, Uygur kâğıt sanatının örnekleri ve geleneksel kostümler yer alıyordu. Bağlama çaldığım için benim ilk dikkatimi çeken, müzik aletlerinin bulunduğu stant oldu. Uygurcada "rawab" adı verilen müzik aletini elime aldım, bağlamaya çok benziyor. O an aklıma gelen türkülerden birini çalmaya başladım. Parmaklarım kendiliğinden hareket ediyordu. Xinjiang ile Türkiye arasındaki kültürel bağlar, sadece yemeklerle sınırlı değil elbette.
"Rawab"ın yanı sıra, dutar, surnay, pushtar, tambur, ghirjek, dap ve naghra adlı çalgıları gördüm. Bu çalgılar bir araya geldiğinde dev bir Uygur müzik orkestrası oluşturuyor. Bunlar Uygur 12 Makam müziğinin de temel enstürmanları. Xinjiang'dan çıkarak 19 ülkeye yayılmış olan Uygur makamları, müziğin evrensel niteliğinin kanıtlarından biri.
Müzik aletlerinden sonra geleneksel kostümlerin olduğu standa gidiyorum. Burada Kırgız kalpakları, Kazak şapkaları ve Uygur kepleri dikkatimi çekiyor.
Serginin ardından öğlen yemeği için bir lokantaya oturuyoruz. Kuzu etli pilav ve yoğurt yiyoruz. Buradaki yoğurt, Çin'in orta kesimlerindeki gibi şekerli değil, ekşi.
Yemekten sonra Urumqi'nin ünlü Büyük Pazar'ına gidiyoruz. Geçtiğimiz aylarda Türk medyasında Büyük Pazar'la ilgili çok fazla haber çıktı. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın resmi Çin gezisinin ilk durağı Urumqi'ydi ve Erdoğan bu kentte Büyük Pazar'ı ziyaret etmişti.
Pazarda konuştuğum satıcılar, Türk olduğumu öğrendiklerinde "Erdoğan buraya geldi, Erdoğan'la konuştuk" diyorlar.
Bu satıcılardan biri de 22 yaşındaki Uygur genci Ali.
Ali, Başbakan Erdoğan'la tokalaştığını, onunla sohbet ettiğini söylüyor.
"Başbakan senin dükkânından çay ve kuru meyve satın aldı mı?" diye soruyorum Ali'ye.
"Almadı, sadece baktı" diye cevap veriyor.
Erdoğan'ın yerine ben Ali'den yarım kilo papatya çayı aldım. Ali benim için indirim de yaptı.
Akşam yemeği için sofraya oturduğumuzda, sofrada Xinjiang bölgesindeki her etnik gruba ait yemekler vardı. Kazak, Uygur, Hui ve Han yemekleri aynı masada buluşmuştu. Birbirinden farklı bu tatlar, bir araya gelince harika bir lezzet oluşturuyor. Şunu diyebiliriz: Bölgenin etnik zenginliği, yemek masalarına da yansıyor.
Urumçi izlenimlerimiz yarın devam edecek…