Efsaneye göre Cengiz Han'ın ikinci oğlunun, savaş sırasında yolda yemekleri bitmiş. Lider ve askerleri yemek ararken, Narat'a gelmişler. O sırada güneş doğmuş ve askerler güneşi görünce Narat Narat diye bağırmışlar. Narat, güneşi en erken gören yer demekmiş. İşte Kanas'tan sonra beni ikinci kez büyüleyen Narat'ın adı buradan geliyor.
1981 yılında kurulan Narat, o dönemde doğal otlak koruma bölgesi olarak ilan edilmiş. Narat'a Çinliler 'havadaki otlak' diyorlar. Narat dünyadaki en büyük havadaki otlaklardan birisi…
2 bin 200 metre yükseklikteki dağda arabamızla yol alırken, rehberimiz bize buranın hem yiyecek hem de maden kaynakları açısından ne kadar zengin olduğunu anlatıyor. Yemyeşil ortamı, Çap adı verilen bir nehir süslüyor. Bu nehirlerin bir bölümü dağdaki karların erimesiyle, bir bölümü de yerin altından ortaya çıkıyormuş. Nalati'deki uzun ve ince ağaçlar hemen dikkatimizi çekiyor. Bu ağaçlar sadece burada yetişiyormuş. Boyları 25 ile 30 metre arasında. Bir başka özelliği de bu ağaçların çok yavaş büyümesi. Yollarda gördüğümüz ağaçların yaklaşık 300 yıllık olduğunu öğreniyoruz.
Yolda arabamız Tianjietai'de duruyor. Burada inip, Tanrı Dağları'nın uzantılarıyla beslenen yemyeşil doğaya bakıyoruz ve bol bol fotoğraf çektiriyoruz. Daha sonra da 500 Kazak ailenin yaşadığı bir yere gidiyoruz. Kazaklar, bizi inanılmaz bir sıcaklıkla karşılıyor ve çadırlarına davet ediyor. Çadırların içinde bol bol fotoğraf çektirip, onların yardımıyla atlara biniyoruz.
Kazak ailelerin beni çok şaşırtan örf ve adetleri var. Mesela kendi bayramlarında ailenin en büyüğü olan kadın, eline şeker ve peynirleri alıp havaya fırlatıyor. Bunun insanlara mutluluk ve bereket getireceğine inanılıyor.
Kazaklar, at ve koyunlarının saygı görmesine büyük önem veriyorlar. Çocuklarına 'aman nasıl da tombul bir çocuk' denilmesini ise istemiyorlar. Bu şekilde bir çocuğa hitap edilirse çocuklarına hastalık geleceğine inanıyorlar.
Kazaklar ve Türkler'in ortak kelimeleri oldukça fazla. Birbirimizle kolaylıkla anlaşıp, bol bol sohbet ediyoruz.
Kazak ailelerinin kaldıkları yerden ayrıldıktan sonra bizi birbirinden lezzetli yiyeceklerle donatılmış çadır içinde bir yer sofrası bekliyor. Yemeklerimizi yerken Kazak danslarını izliyoruz. Sofrada at eti bulunması da dikkatimizi çekiyor. Gece devam ederken, ortaya bir koyun başı yemek olarak geliyor ve sofradaki en kıymetli misafire etin en güzel yeri ikram ediliyor. Koyunun kulak memesi ise küçük çocuklara veriliyor.
Nalati'deki gecemiz, yurtdışından gelen gazetecilerin dans eden Kazaklar'a eşlik etmeleriyle son buluyor...