Çinli yazarın Uygur yaşam tarzıyla kucaklaşmasına ışık tutan kitap Türkçe'ye çevrilecek

2024-11-18 10:34:47

Kırmızı Kedi Yayınevi ile Çin Yayın Grubu arasında kısa süre önce Çin edebiyatı eserlerinin Türkiye’de yayımlanması, ortak yayın ve araştırmalar yapılması için editoryal ofis kurulmasına ilişkin anlaşma imzalandı. Anlaşmanın imzalanması vesilesiyle Beijing’de düzenlenen törende çağdaş Çinli yazar Wang Meng'in, Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi'ne bağlı İli Kazak Özerk İli'nde geçen hikayelerinden oluşan "İli'de" kitabının Türkçe'ye çevrilmesi için telif hakkı anlaşmasına da varıldı. Atılan bu adımla Çinli yazarın otanik Uygur yaşam tarzıyla kucaklaşmasına ışık tutan kitabın yakın gelecekte Türk okuyucularla buluşma fırsatını bulacak.

 Yazar Wang, kitapta İli’de yerel halklarla iç içe içinde geçirdiği günlere dair dokuz hikayeyi kendi bakış açısıyla anlattı.

Ünlü yazar Wang Meng, 1965 yılında çalışmak için Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi'ndeki İli Kazak Özerk İli’ne gitti. Uygur kültürüyle iç içe olan Wang, çiftçilerle birlikte yaşadı, demir aletlerin kullanımını öğrendi, hatta Uygurca bile öğrendi.

Wang, İli'deki bu altı yıllık deneyimine dayanarak 1983 ile 1984 yılları arasında “İli’de” (İn Ili) adlı kitabı yazdı. Bu kitap ilk olarak 1984 yılında Çin’deki Yazarlar Yayınevi (The Writers Publishing House) tarafından yayınlandı ve aynı yayınevi tarafından Temmuz 2024'te yeniden basıldı.

Wang 29 Ekim’de Beijing’de kitabının yeni baskısı için düzenlenen lansman töreninde şunları söyledi: “İli’de’nin yeniden yayımlanmasından büyük mutluluk duyuyorum. Sanki zaman 40 yıl geriye gitmiş gibi hissettim ve 30'lu yaşlarıma dair anıları anlatıyordum. Bu, gençliğimin özel bir dönemiydi ve hayatımın en güzel dönemiydi."

Yazar, kitapta İli’de yerel halklarla iç içe içinde geçirdiği günlere dair dokuz hikâyeyi kendi bakış açısıyla anlattı. Kitapta farklı geçmişlere sahip insanların birlikte oynadığı, uyum içinde çalıştığı ve hayatın zorluklarıyla el ele göğüslediği sahneleri tasvir edildi. Günlük yaşamı ve bireysel karakterlerin kaderlerinin düzyazı tarzında tasvir edildiği eser, okuyuculara Uygur halkının kişiliklerine dair bir bakış sunuyor.

Kitabın son baskısında Wang’ın 1981’de İli’nin Bayandai kasabasına dönüşünde yazdığı yeni bir önsözü de yer alıyor. Yazarın Uygur çiftçi arkadaşlarıyla samimi bir şekilde yeniden buluşmasına da değinilen yeni önsözde, hikayelerin karakterlerine ve ilham kaynaklarına dair kavrayışlar sunuluyor.

Uygur halkının gözünde, iki dili akıcı bir şekilde konuşan bir kişi, toplum içinde zekayı çağrıştıran ve saygı ifadesi olan "iki dil" olarak etiketlenir.

Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi Bilim ve Teknoloji Derneği’nin başkan yardımcısı Gulnar Obul, kitapla ilgili verdiği bir demeçte şu bilgileri verdi: “Wang, hem Mandarin hem de Uygur dilini konuşabildiğinden dolayı, kitapta anlattığı hikayelerle iki kültür arasındaki diyalogu yansıtıyor.”

Ayrıca Obul, kitabın okuyuculara yabancı gelebilecek birkaç belirgin etnik özelliği ortaya koyduğunu da vurgulayarak şu ifadeleri kullandı: “ Xinjiang’ın kuzey ile güney kesimleri arasında birçok kültürel fark vardır. Örneğin, bölgenin kuzeyinde yer alan İli'deki kadınlar başörtülerini arkadan bağlamayı tercih ediyor. Bunun aksine, Xinjiang’ın güneyindeki insanlar başörtülerini çenelerinin altına bağlayarak daha geleneksel bir yaşam tarzı sürdürüyor.”

Ekim 1939’da doğan Wang, devlet tarafından Halk Sanatçısı unvanıyla onurlandırıldı. Önemli eserleri arasında “Uzun Yaşa Gençlik” (Long Live Youth) ve “Kelebek” (The Butterfly) gibi kitaplar yer alır. Yakın zamanda 90. yaş gününü kutlayan Wang'ın yazma tutkusu ve etkileyici üretkenliği, toplam 26 milyondan fazla karaktere ulaşan eserlerinde somutlaşıyor.

Wang, İli'deki zamanını hatırlarken, oraya gitme kararının ardındaki motivasyonu ve bu deneyimin onun üzerindeki etkisini içtenlikle dile getiriyor: “O dönemlerde İli’deki zor yaşam koşullarına rağmen, oraya kendi isteğimle, kendimi yerel kültür ve dile kaptırma arzusuyla gittim.”

Yazar, şuları da sözlerine ekledi:

"Acıyı nasıl anlayacağımız edebiyatın hayati bir konusudur. Sorun şu ki birçok insan gerçek acının kendisinden bile daha ağır, çok fazla acı hissediyor. Bana göre, mutluluğu deneyimlemek her zaman herkes için bir sorumluluktur. Ili’deki günlerimde, önümde uzanan geleceği hayal edemiyordum ama depresif hissetmiyorum. Sadece bol miktarda sütlü çay içtim, güldüm ve anın tadını çıkardım. Uygur arkadaşlarımla birlikte bölgenin canlılığına katkıda bulunduk.”