Çin-ASEAN işbirliğinin git gide güçlenmesinin nedenleri
Yazar: Chen Tingyao
45. ASEAN Zirvesi, Laos’un başkenti Viyentiyan’da sona erdi. Zirve kapsamında düzenlenen 27. Çin-ASEAN (10+1)Liderler Toplantısı’nda, Çin-ASEAN Serbest Ticaret Bölgesi 3.0 versiyonuna ilişkin müzakerelerin sonuçlandığı açıklandı.
3.0 versiyon, Doğu Asya’nın ekonomik entegrasyonunun geliştirilmesi için kritik bir adım olmanın yanı sıra, Çin ve ASEAN’ın çok taraflılığı ve serbest ticareti destekleme konusundaki kararlılığının göstergesi olarak değerlendirildi.
Çin Başbakanı Li Qiang, toplantıda Çin-ASEAN işbirliğinin derinleştirilmesi için 3 maddelik öneri ortaya koyarak üç boyutlu bir bağlantı ağı oluşturulması, yeni yükselen endüstriler arasındaki işbirliğinin genişletilmesi ve kültürel ve beşeri iletişimin derinleştirilmesi çağrısında bulundu. Li’nin önerileri, Çin’in ASEAN ülkeleriyle dostane işbirliğini derinleştirme konusunda istekli olduğunu yeniden ortaya koydu.
Çin, art arda 15 yıldır ASEAN’ın en büyük ticaret ortağı olmaya devam ederken, ASEAN da art arda dört yıldır Çin’in en büyük ticaret ortağı konumunda. 2024 yılının ilk sekiz ayında iki taraf arasındaki toplam ticaret hacmi yıllık bazda yüzde 10 oranında arttı.
Hem uluslararası hem de bölgesel durum karmaşık doğalara sahip değişikliklerden geçerken, bazı ülkeler ayrışmayı ve zıtlaşmaları teşvik ediyor ve dünya genelinde ticarette korumacılık trendi yükseliyor. Buna rağmen, Çin ve ASEAN ülkeleri arasındaki işbirliğinin giderek daha da sağlamlaşmasının nedenleri şunlar: Gerek Çin, gerekse ASEAN ülkeleri, kalkınmayı ve halklarına iyi bir hayat yaşatmayı arzuluyor; yakın komşular olarak, bu ülkelerin ekonomileri birbirini tamamlayıcı niteliğe sahip ve bu ülkeler, sanayi ve tedarik zincirlerinin oluşturulmasında özgün avantajlara sahipler. Tüm bunlar, karşılıklı yarara ve kazan-kazan anlayışına dayalı kalkınmanın gerçekleştirilmesi için uygun koşullar yaratıyor.
Çin-ASEAN Serbest Ticaret Bölgesi 3.0 versiyonuna ilişkin anlaşmanın 2025 yılında imzalanması bekleniyor. Anlaşma, iki tarafın birlikte dev bir ortak pazar kurması için kurumsal garanti sağlarken, daha güçlü ve daha uzun süreli bir kalkınma ivmesi getirecek.
Çin ve ASEAN ülkelerinin toplam nüfusu 2 milyarın üzerinde. Bu, dünya nüfusunun çeyreği anlamına geliyor. İki dev pazar el ele vererek işbirliğinde bulunursa, bölgesel ekonomik entegrasyonun düzeyi yükselecek ve küresel ekonominin zemini güçlenecek.
Bu yılki ASEAN zirvelerinin öncesinde ve sonrasında bazı olumsuz görüşler ortaya atıldı. Örneğin bazı Japon siyasetçiler, sözde "NATO’nun Asya versiyonu" iddiasını gündeme getirdi. ABD ve Filipinler ise zirvelerde Güney Çin Denizi meselesini kullanarak çatışmaları kışkırtmaya çalıştı. ASEAN’ın bölgede barış ve kalkınmayı savunma arzusuna aykırı olan söz konusu girişimler, büyük tepki çekti ve eleştirildi.
Malezya Dışişleri Bakanı Muhammed Hasan, "ASEAN’da NATO’ya ihtiyaç olmadığını" açıkça belirtti. Laos Cumhurbaşkanı Thongloun Sisoulith de ASEAN’ın barış, istikrar ve sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin ortak hedeflere bağlı kalmaya, eşitlik ve karşılıklı yarara dayalı çok taraflılığı desteklemeye devam etmesi gerektiğinin altını çizdi.
Güney Çin Denizi meselesine ilişkin olarak Çin, egemenlik haklarını ve çıkarlarını korumak için gerekli önlemleri almanın makul ve yasal olduğunu, ilgili ülkelerle olan anlaşmazlıkların diyalog ve istişare yoluyla uygun şekilde ele alınmasında ısrar etmeye devam edeceğini ve "Güney Çin Denizi Taraflar Eylem Kuralları"na ilişkin istişarelerin sürmesi için ASEAN ülkeleriyle birlikte çaba sarf edeceğini açıkça belirtti.
Bunun yanında, ASEAN zirvelerinde ulaşılan sonuçlara bakıldığında taraflar arasında iklim değişikliğiyle mücadele, tedarik zinciri işbirliğinin hızlandırılması ve yapay zekânın geliştirilmesi gibi alanları kapsayan onlarca işbirliği belgesi imzalandı. İlgili uzlaşılar ve elde edilen neticeler şunu tekrar gösteriyor: Barış arayışında bulunmak ve kalkınmayı güçlendirmek bölge ülkelerinin en ivedi talepleri. Kaos yaratan söz ve eylemler bu ülkelerce hoş karşılanmıyor. Açıklık ve kapsayıcılık, bu ülkeler tarafından doğru yol olarak görülürken, Soğuk Savaş zihniyetini ve zıtlaşmaları destekleyen "NATO modelinin" burada alıcısı yok.