ABD'nin insan hakları sorunlarını kullanması hegemonyasının çöküşünün habercisidir
Yazar: Chen Tingyao
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nin 57’nci Oturumu 9 Eylül’de Cenevre’de başladı. Oturumda yüzden fazla ülke, yaptıkları konuşmalarda Çin’in tutumunu destekleyerek Xinjiang, Hong Kong ve Tibet meselelerinin Çin’in iç işleri olduğunu ve ABD’nin söz konusu meselelere müdahalesine karşı çıktıklarını vurguladı. Bu durum ABD gibi birkaç Batılı ülkenin insan hakları sorununu siyasetleştirme girişiminin destekçi bulmadığını kanıtladı.
1970’li yıllarda ABD, Sovyetler Birliği’ni engellemek için "insan hakları diplomasisi" sloganını ortaya attı. Bugün ise ABD diğer ülkelerini baskı altında tutmak ve hegemonyasını sürdürmek için kendi insan hakları ihlallerini görmezden gelerek, insan hakları sorunlarını önemli bir koz olarak kullanıyor.
Bu uluslararası ilişkilerin temel normlarını ihlal etmenin yanı sıra küresel siyasi istikrarı ve ekonomik gelişimi de ciddi bir şekilde olumsuz etkiliyor. ABD’nin bu girişimi uluslararası toplum tarafından geniş çapta eleştiriliyor.
Peki, ABD insan hakları sorunlarını hangi yöntemlerle koz olarak kullanıyor ve nasıl bir amaç güdüyor?
Diğer ülkelerin iç işlerine müdahale etmek için ABD öncelikle “insan hakları suçlarını” uydurdu. ABD ayrıca diğer ülkelere iftira atmak ve onları engellemek için ilgili raporlar hazırladı. Bunun tipik bir örneği ABD Dışişleri Bakanlığı’nca yayımlanan Ülkelerin İnsan Hakları Raporu.
Örneğin, ABD Xinjiang için yayımladığı raporlarda defalarca yalanlar uydurdu ve bu yalanları bahane edip Xinjiang menşeli ürünlerin ithalatını yasaklamak, yetkililerin varlıklarını dondurmak gibi Çin’e birçok yaptırım uyguladı. Amacı Çin’in uluslararası imajını karalamak ve Çin’in gelişimini engellemektir.
Bunun yanında "sınır aşan yargı yetkisi" de ABD’nin sık sık başvurduğu önemli yöntemlerden biri.
ABD’nin suçları uydurma yöntemi genellikle onun "uzmanlığı" olan tam zincirli kamuoyu savaşı ile birleştirilir.
Hükümet ve medyanın yanı sıra Hükümet Dışı Kuruluşlar (NGO) da ABD’nin insan hakları sorunlarını kullanmasında önemli roller üstlendi. Şu an ABD’de yaklaşık 2 milyon NGO bulunuyor. Ne kadar adları “hükümet dışı kuruluşlar” olsa da gerçekte bu kuruluşlar hükümetle ayrılmaz biçimde bağlantılıdırlar.
Bazı araştırma sonuçlarına göre, NGO’ların fon kaynakları arasında hükümet finansmanı çok önemli, hatta ana kanaldır. ABD’deki bazı NGO’lar sözde demokrasi ve insan hakları kisvesi altında dünya çapında gizlice bölücülük ve şiddet eylemlerini kışkırtıyor, siyasi krizleri planlıyor, yalan uyduruyor ve ülkelere nüfuz etmeye çalışıyor.
ABD’li NGO’lar, bir yandan eğitim alanında sponsor olmak bahanesiyle yerel protestocu ve muhalefeti doğrudan kışkırtıyor, diğer yandan da Açık Kaynak İstihbaratı (OSINT) teknolojisini kullanarak, hedef ülkeleri uydu görüntüleri ve sosyal medya verileri aracılığıyla uzaktan izliyor ve sahte raporlar hazırlıyor. Bu kuruluşlar, uluslararası ortamda konuşma yaparak hedef ülkeler üzerinde baskı yapıyor. Nerede bir kargaşa varsa ABD’li hükümet dışı kuruluşların "meşgul" olduğunu görebilirsiniz.
ABD’li hükümet dışı kuruluşların bu girişimleri, başka ülkelerin siyasi sistemini ve düşünce değerlerini etkileyerek, ABD’nin çıkarlarına uygun bir uluslararası ortam oluşturmayı amaçlıyor.
ABD, uzun bir süredir insan hakları sorunları gerekçesiyle gelişmekte olan ülkelere siyasi baskı yapıyor, acil insani sorunların çözülmesini engelliyor. Ekim 2023’te Filistin-İsrail çatışmalarının başlamasından bu yana ABD, birçok kez vetoyu kullanarak Gazze’de ateşkesin sağlanmasına engel oldu. Gazze halkının trajik yaşam koşullarıyla karşı karşıya kalan ABD, yalnızca kendi siyasi çıkarlarını düşünüyor.
Başta ABD olmak üzere az sayıda ülkenin girişimleri, çifte standardın ne olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı.
Adaleti savunan ülkelerin büyük çoğunluğu, ABD'nin insan hakları kisvesi altında Çin'in ve diğer gelişmekte olan ülkelerin iç işlerine müdahale etmeye çalıştığını anlamış durumda.
Çok sayıda İslam ülkesi de dahil 100'den fazla gelişmekte olan ülke, İnsan Hakları Konseyi’nde Çin’i destelediğini açıklaması, yalnızca Çin'in meşru haklarını korumakla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda uluslararası adaleti, gelişmekte olan ülkelerin ortak hak ve çıkarlarını ve içişlerine karışmamaya dayanan uluslararası ilişkilerin temel normlarını korumayı da amaçlıyor.
Bu ülkelerden yükselen sesler, ABD gibi az sayıda ülkenin yaptığı siyasi manipülasyonun destekleri kaybettiğini de gösteriyor.
Diğer yandan ABD’nin insan hakları sorunlarını giderek daha fazla kullanması, aslında hegemonyasının çöküşünün habercisidir.