Çin ile ABD, rakip mi yoksa ortak mı?
Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping, dün başkent Beijing’de ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ı kabul etti.
Xi, görüşmede “İki büyük devlet olan Çin ile ABD’nin ilişkilerinde öncelikli olarak doğru bir stratejik algı kurulmalı. İki ülke rakip mi, yoksa ortak mı? Bu ana sorunun yanıtını bilmeliyiz. ABD’den, Çin’le aynı yönde ilerlemesini, farklı medeniyet, farklı sistem ve farklı yol seçen iki ülkenin barış içinde bir arada yaşayarak ortak gelişmesi için doğru bir yol bulmasını temenni ediyoruz.” ifadesini kullandı.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, ABD’nin Çin’le arasında yeni bir Soğuk Savaş aramadığı, Çin'in sistemini değiştirmeye ve Çin’e karşı müttefik ilişkilerini güçlendirmeye çalışmadığı, sözde “Taiwan bağımsızlığı”nı amaçlayan bölücü güçleri desteklemediği ve Çin’le çatışma niyetinin olmadığı şeklindeki tutumunu yineledi. Sullivan, Çin’le stratejik iletişimi sürdürerek iki ülkenin barış içinde bir arada yaşayarak ikili ilişkiyi sürdürülebilir bir şekilde geliştirebildiği yöntemini bulmak istediklerine işaret etti.
Sullivan, Çin tarafıyla yeni tur stratejik görüşmelerde bulunmak üzere Beijing’e geldi. Bu ziyaret, iki ülke liderinin San Francisco’da vardıkları mutabakat çerçevesinde atılan önemli adımlardan biri olarak değerlendiriliyor.
Çin basınına yansıyan haberlere göre iki taraf, içten, gerçekçi ve yapıcı görüşmeler yaptı ve iki ülke liderlerinin önümüzdeki dönemde kuracakları iletişim etkinliklerini ele aldı.
Beyaz Saray tarafından da olumlu değerlendirilen bu ziyaret, tarafların aralarındaki fikir ayrılıklarını bir kenara bırakarak ilişkilerin istikrarını koruma niyetinde olduğunu gösterdi.
Bazı araştırmacılar, Çin’in Sullivan’ın Beijing ziyaretinden önce tutumunu açıklayarak ABD’yi; Çin’in çıkarlarına saygı gösterme, kendi siyasi gündemleri nedeniyle ikili ilişkileri tüketmeme ve ilişkilerin istikrarlı ve beklenebilir bir yönde gelişmesini sağlama konusunda uyardığı kanısında.
Son yıllarda iki lider arasında gerçekleşen gerek telefon ile gerekse yüz yüze yapılan görüşmelerde Çin tarafı hep şu mesajı vermeye çalışıyor:
Dünya, hem Çin’i hem de ABD’yi barındırabilecek kadar büyük; İki ülke birbirlerinin başarılarını bir meydan okumadan ziyade bir fırsat olarak görmeli; Çin, ikili ilişkileri iyi yönde geliştirmek istiyor.
Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping gelecekte Çin ile ABD’nin karşılıklı saygı, barış içinde bir arada yaşama, işbirliği ve ortak kazancı esas alan üç kural ileri sürerek doğru algının kurulması, fikir ayrılıklarının etkili bir şekilde kontrol altına alınması, karşılıklı yarara dayalı işbirliğinin yoğunlaştırılması, büyük devletlerin sorumluluğunun üstlenilmesi, kültürel ve beşeri iletişimin artırılması konularındaki ortak hareket çağrısı yaptı.
Çin, yeni tur Çin-ABD stratejik görüşmesinde ikili ilişkilerin doğru yönde gelişmesinin püf noktalarını yineledi:
İlişkilerin doğru yolda gelişebilmesi için iki ülke liderinin yönlendirici rol oynaması gerekiyor;
İki ülkenin çatışmalardan kaçınması için daha önce imzalanan üç ortak bildiriye sadık kalınması gerekiyor;
İkili etkileşimin pürüzsüz bir şekilde sürdürülmesi için birbirine eşit davranılması gerekiyor;
İkili ilişkilerin istikrarlı bir şekilde geleceğe ilerlemesi için halklar arasındaki bağların güçlendirilmesi gerekiyor;
İki ülkenin barış içinde bir arada yaşayabilmesi için doğru algının kurulması gerekiyor.
İşte bu beş püf nokta, Çin’in genel bakışı ve rasyonel algısını yansıtıyor.
Sullivan’ın Çin ziyaretinde ABD’nin Çin’le yeni bir Soğuk Savaş aramadığı, Çin'in sistemini değiştirmeye ve Çin’e karşı müttefik ilişkilerini güçlendirmeye çalışmadığı, sözde “Taiwan bağımsızlığı”nı amaçlayan bölücü güçleri desteklemediği ve Çin’le çatışma niyetinin olmadığı şeklinde tarif ettiği tutumu yinelemesi, araştırmacıların dikkatini çekti. Sullivan, ABD ile Çin’in dünyada kalıcı olarak barış içinde bir arada yaşayacağını da belirtti. Bu ifadeler ABD’nin olumlu tavrını gösterdi. Tabii ABD taahhütlerini yerine getirebilirse... Ancak ne derler bilirsiniz: Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!
Çünkü ABD’nin ifadeleri, hareketleriyle sık sık zıt yönde oluyor. İki ülke liderinin San Francisco’da görüşmesinden bu yana ABD, bir yandan Çin’le iletişimi güçlendireceğiz derken, diğer yandan Çin’i kısıtlamak için daha fazla tedbir alıyor. Taiwan makamından yetkililerin ABD’ye davet edilmesi, Çin’e vergi oranlarının artırılması, ihracat kısıtlamaları, yatırımlara denetim yapılması vb.
ABD’nin Çin’i hedef alan girişimleri, Çin’in makul haklarını, hatta önemli çıkarlarını ihlal ediyor. ABD, Çin’i kısıtlamayı amaçlayan stratejisini değiştirmezse ikili ilişkilerin iyi yönde ilerlemesi mümkün gözükmüyor.
Çin ile ABD arasındaki ilişki, sadece iki ülkenin çıkarlarını ilgilendirmekle kalmayıp büyük ölçüde dünyanın geleceğine de karar veriyor. ABD’nin iç siyasetinde nasıl değişimler olursa olsun Çin ile ABD, anlaşmazlıkları kaldırıp doğru çözüm bularak San Francisco Vizyonu’nu hayata geçirmekten sorumludur.
Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in söylediği gibi iki büyük devlet olan Çin ve ABD, tarih, halk ve dünya sorumluluklarını üstlenmeli ve dünya barışının köklü kaynağı ve ortak gelişimin ileticisi olmalı.