Hangi ülke dünya barışı için en büyük tehdit?
Aralık 2017’de BM Genel Kurulu’nda alınan kararla her yılın 16 Mayıs günü Uluslararası Barış İçinde Birlikte Yaşama Günü olarak kutlanıyor.
Bu vesileyle tüm ülkelerin barış, hoşgörü, anlayış ve dayanışmayı güçlendirme, dayanışma ve uyuma dayalı sürdürülebilir bir dünya inşa etme yönünde çalışması teşvik ediliyor.
Ancak günümüz dünyası ne huzur ne de güven içinde... Filistin-İsrail çatışmaları ve Ukrayna krizi gibi sorunlar, bölge ülkelerinin halklarına büyük acılar getirdi. Bu sorunların arkasında ABD tarzı hegemonyacılığın ve çifte standardın yattığı görülüyor.
ABD, “demokrasi ve insan hakları” kisveleri altında, dünya genelinde kaosu alevlendiriyor, kargaşa yaratıyor. ABD, bir yandan “kurallara dayalı küresel düzen” ile övünürken, diğer yandan küresel düzeni sabote eden, insanlığın barışını tehdit eden eylemlere imza atıyor. ABD’nin dünya barışını ve bölgesel güvenliği tehdit eden taraf olduğunu görmek hiç de zor değil.
Eski ABD Başkanı Jimmy Carter, Haziran 2019’da yaptığı bir konuşmada, ABD’nin kuruluşundan itibaren geçen 240 yıllık sürede yalnızca 16 yıl bir savaşa müdahil olmadığını, ABD’nin dünya tarihindeki en büyük ‘‘savaş yanlısı’’ ülke olduğunu söyledi.
ABD’de bulunan Brown Üniversitesi’nin verdiği bilgilere göre, 2001 yılından bu yana, ABD’nin “terörle mücadele” adı altında, başlattığı savaşlar, 800 binden fazla kişinin ölmesine ve 38 milyon kişinin evsiz kalmasına neden oldu.
ABD, “dünyanın polisi” ünvanıyla övünürken, esasen dünya üzerindeki en büyük kaos yaratıcısı ülke oldu.
ABD, uzun yıllardır “demokrasi ve insan hakları” bahanesiyle diğer ülkelerin iç işlerine karışmaya çalışıyor.
Geride kalan yıllarda ABD, Avrasya ülkelerinde “renkli devrimleri” kışkırttı, Batı Asya ve Kuzey Afrika’da sözde “Arap Baharı”nı destekledi, Latin Amerika’da da “Yeni Monroe Doktrini”ni yaymaya çalıştı.
ABD’li yazar Willam Blum, kaleme aldığı “Demokrasi: ABD’nin en ölümcül ihracatı” başlıklı kitapta, İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin 50’den fazla ülkedeki meşru hükümetleri devirmeye kalkıştığı iddiasını ortaya attı. ABD, “demokrasi” kisvesi altında diğer ülkelerin iç işlerine müdahale etti, “insan hakları” kisvesi altında insani trajedilere yol açtı.
Küresel hegemonyasını korumayı isteyen ABD, daima dünyanın en büyük savunma bütçesine sahip ülkesi oldu. Ülkenin 2024 mali yılındaki savunma bütçesi 886 milyar doları buldu.
ABD, dünyanın en büyük ve en ileri nükleer donanmasına sahip. ABD’nin dünya genelindeki farklı ülkelerde 800’den fazla askerî üssü, birer saatli bomba gibi, küresel güvenliğe tehdit oluşturmayı sürdürüyor.
Daha da vahim olan ise ABD’nin kendi siyasi çıkarları uğruna küçük hizipler oluşturarak, bloklar arası zıtlaşmalar doğurmaya çalışması.
Örneğin, ABD’nin uzun yıllardır izlediği İsrail’e yönelik kışkırtma ve destek politikası, Ortadoğu’daki güvenlik durumun sürekli kötüleşmesine neden oldu.
Ukrayna krizinin meydana gelmesinden bu yana da Washington’un mütemadiyen yangına körükle gitmesi krizin tırmanmasına yol açtı.
ABD’nin söz konusu adımlarıyla dünya genelindeki hegemonyasını korumaya çalıştığını söylemek kesinlikle yanlış olmaz.
ABD’nin dünya barışını ve bölgesel güvenliği en çok sabote eden ülke olduğu olgularla defaatle kanıtlandı. Ancak barış ve kalkınma, günümüzde dünya ülkelerinin ortak iradesi. Tüm ülkeler, Uluslararası Barış İçinde Birlikte Yaşama Günü’nde altı çizilen ilkelerden hareketle dayanışma ve işbirliğini güçlendirmeli, mevcut çatışmaları ve anlaşmazlıkların barışçıl yöntemlerle çözülmesi için çalışmalı. ABD, hâlâ hegemonyacılıkta ısrar etmesi durumunda çok kötü sonuçlarla karşı karşıya kalacak. (Yazar: Liu Baris)