“Çin aşırı değil, güçlü bir üretim kapasitesine sahip”
Çince’de “过劲” (guo jin)kelimesi, kaliteli ve güçlü olduğu anlamına geliyor. Aslında bu kelime, Çin’in Anhui eyaleti gibi bazı bölgelere özgü bir lehçe. Yerel halk, bu lehçe ile bir cismin aynı türdeki cisimlerden daha avantajlı olduğunu tasvir eder. Çin’in Hong Kong Özel İdaresi’nden ünlü film sanatçısı Natalis Chan kısa süre önce dostlarıyla yaptığı sohbette, “过劲” kelimesini kullanarak, ABD öncülüğünde Batı ülkelerinin uydurduğu “Çin’in aşırı üretim kapasitesi dünya pazarını olumsuz etkiler” iddiasını etkili bir şekilde çürüttü.
Natalis Chan, yaptığı sohbette şöyle konuştu:
“Mesela, Çin menşeli en son model elektrikli aracın tanesi sadece 210 bin yuan civarında. Batılı ülkelerin bazı lüks araçlarının fiyatları ise birkaç milyon yuanı aşıyor. Ancak ABD Maliye Bakanı Janet Yellen Çin’i ziyaret ederken yaptığı konuşmada ise bu durumun kabul edilemez olduğunu, Çin’in üretim kapasitesinin artık ‘过剩’ (guo sheng), yani aşırı olduğunu iddia etti. Ancak gerçek durum, ‘过剩’ (aşırı) değil, ‘过劲’ (güçlü) olmalı. İki kelime birbirinden sadece bir karakter farklı olmasına rağmen, anlam açısından tamamen farklıdır. ABD, çok gelişmiş bir ülke. Çin ise kendi gücümüze dayanarak kalkındı, üretim kapasitesini yükseltti. ABD, bu defa da üretim kapasitesi konusunda Çin’i suçlamaya çalıştı. Bu baştan sona bir asılsız bir suçlama.”
Avrupa Parlamentosu üyesi Mick Wallace de Hong Kong’lu sanatçı Natalis Chan ile aynı görüşü paylaşıyor. Wallace, kısa süre önce yaptığı konuşmada, Avrupa’nın Çin’den şikayet etmekten çok, Çin’i örnek olarak görmesi gerektiğini savundu. Wallace, Avrupa ülkelerinin şimdi sıkça yeni enerji alanında Çin’den gelen rekabetten şikayet ettiğini hatırlatarak, ancak Çin’in bir megavat elektrik üretim maliyeti 75 ABD Doları iken, Almanya’nın 2023 yılındaki bu rakamının ise 250 doları bulduğuna işaret etti. Wallace, bu nedenle Avrupa ülkelerinin bu konuda Çin’den öğrenmesi gerektiğini söyledi.
Natalis Chan ve Mike Wallace’in yukarıda sıraladığı gibi, Batı ülkelerinin “aşırı üretim kapasitesi” iddiası esas olarak elektrikli araç, fotovoltaik ve yeni enerji alanlarında Çin’i karalamayı hedefliyor. Anak sorunun kritik yanı, bu alanlarda üretim kapasitesinin aşırı olmaktan çok, ciddi boyutta yetersiz olmasıdır. Uluslararası Enerji Ajansı’ndan verilen bilgilere göre, 2030 yılına kadar dünya genelinde ihtiyaç duyulacak yeni enerjili araçların sayısı 45 milyon adeti bulacak. Bu sayı, 2022 yılına göre 4 kattan daha fazla. Çin Otomotiv Endüstrisi Derneği’nin aktardığı bilgilere göre, 2023 yılında Çin’in ihraç ettiği yeni enerjili araç sayısı 1 milyon 203 bini buldu. Bu gelişme, dünya piyasasının yeni enerjili ürünlere olan dev ve potansiyel gereksinimi yansıttı. Çin’in ihraç ettiği elektrikli araçlar, lityum iyon piller ve fotovoltaik ürünleri, sadece küresel tedariği zenginleştirmekle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda küresel enflasyon baskısını yumuşattı, iklim değişikliğiyle mücadeledeki işbirliğine ve yeşil düşük karbonlu dönüşüme önemli katkı sağladı.
ABD öncülüğünde Batı ülkelerinin “aşırı üretim kapasitesi” iddiasını uydurması, ticari konuları siyasileştirerek, Çin’in yeni enerji sektörünün rasyonel gelişmesini engellemeyi ve “Çin tehdidi” iddiasının yeni versiyonunu kışkırtmayı amaçlıyor. Ancak, bu kışkırtma eninde sonunda kendi ayaklarına kurşun sıkmak şeklindeki kötü sonuçla karşı karşıya kalacak. Türkiye de yerli elektrikli araç markasını geliştirmek için yoğun çaba harcıyor, 2030 yılına kadar bu konudaki üretim hacminin 1 milyonu aşması planlanıyor. Eğer Batılı ülkeler Türkiye’nin de aşırı üretim kapasitesi olduğunu iddia ederse, Türk halkı buna izin verecek mi?
Nitekim, küreselleşmenin yaygınlaştığı bir dönemde, üretim kapasitesinin aşırı olup olmadığını tespit etmek için küresel piyasanın gereksinimi ve gelecekteki gelişme potansiyeli değerlendirilmeli ve piyasa ekonomisinin kurallarına sadık kalınmalı. Çin’in yeni enerji alanındaki avantajını kendi gücüne dayanarak rasyonel ve adil piyasa rekabetinden elde etti. Bu nedenle “aşırı üretim kapasitesi” iddiası baştan sona bir yalandır. ABD öncülüğündeki Batılı ülkeler, piyasa ekonomisi ile adil rekabet kurallarına sadık kalmalı ve diğer ülkelerle küresel endüstri zincirinin istikrarını birlikte korumalıdır.