Çin medeniyeti binlerce yıldır kesintisiz olarak nasıl aktarıldı?
△Çin Seddi'nin ülkenin kuzeyindeki Hebei eyaletinde bulunan Jinshanling bölümü, Ming Hanedanı döneminden (yaklaşık 400 yıl önce) kalma Çin Seddi'nin önemli bir parçasıdır ve aynı zamanda en karmaşık ve yoğun yapıya sahip bölümlerinden biridir.
İngiliz tarihçi Arnold Joseph Toynbee bir zamanlar, yaklaşık 6 bin yıllık insanlık tarihinde ortaya çıkan 26 medeniyet biçiminden sadece Çin kültürünün bugüne kadar hiç kesintiye uğramadan aktarıldığını gördüğünde şaşkınlığını dile getirmişti.
Nadir görülen bu devamlılıkta sadece medeniyetin içsel gelişme ivmesinin değil, aynı zamanda dış dünyaya açıklığı ve kapsayıcılığının katkısı vardır.
Tarihe baktığımızda, Çin uygarlığının müreffeh dönemlerinde hem yabancı kültürleri kabul edip hoşgörü gösterdiğini hem de bu kültürlerin özelliklerine saygı duyduğunu görebiliriz. Aynı zamanda kendi kültürünü zenginleştirmek için dışarıdan gelen heterojen kültürlerin bazı unsurlarını özümseyerek entegre ettiğini de açıkça görebiliriz.
Çin medeniyetinin bu dışa açıklığı ve kapsayıcılığı, "farklılıklar içinde uyum", "Dünyadaki her şey sadece uyum içinde yaratılabilir" ve "Her şey aynıysa, dünya daha fazla gelişmeyecek" gibi felsefeler ve inançlarla köklendiğini ifade eder.
Burada bahsedilen "aynılık", heterojen kültürel unsurları ve kültürel elemanları dışlayan mutlak bir aynılığı ifade etmektedir. "Uyum" ise farklı kültürel elemanların ve faktörlerin uyumlu bir şekilde bir arada bulunmasını ifade etmektedir. Yani "uyum", kapsayıcılık ve açıklık anlamına gelir. Çin toplumu, kendi medeniyetini birçok faktörü içeren, sürekli olarak yeni anlamlar üretebilen ve yeni değerler yaratabilen karmaşık bir sistem olarak görür. Bu nedenle yeni faktörlere karşı korku ve düşmanlık sergilemekten kaçınırlar. İşte tam da bu nedenle Çin uygarlığı, son derece uzun bir tarih boyunca canlılığını koruyabilmiştir.
△ Çin'in kuzeybatısındaki Xi'an kenti, tarihte Chang'an olarak adlandırıldı ve bir zamanlar Tang Hanedanı’nın başkentiydi. Görselde Xi'an kentinde yer alan ve Datang Everbright Şehri olarak adlandırılan bir sokak gösterilmektedir. Bu sokak, Tang Hanedanı'ndaki bina kompleksinden esinlenerek inşa edilmiştir.
Tang Hanedanı, Çin tarihinin en güçlü hanedanlarından biri olarak kabul edilir ve kültürel açıdan kapsayıcı ve açık bir tavır sergilemiştir. Hanedanlık döneminde, toplumun çeşitli alanlarında çok kültürlülük canlı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Sanat alanında, Tang Hanedanı'nın ulusal müziği olan "On Çeşit Müzik" (Ten Kinds of Music) sadece Han etnik grubuna ait müzik ve danslara değil, aynı zamanda Batı Bölgeleri’ndeki etnik azınlıkların müzik ve danslarına, Hindistan ve Güneydoğu Asya gibi yerlerden gelen yabancı müzik ve danslara da yer vermiştir. Din açısından ise, 2000 yıl önce Çin'e giren Budizm Tang Hanedanı döneminde kültür ve topluma entegre edilmiştir.
Kıdemli keşiş Xuanzang, Budist kutsal metinleri öğrenmek için Hindistan'a yaptığı seyahatten sonra İmparator Taizong tarafından Hongfu Tapınağı'na davet edildi. Taizong, Xuanzang'ın tapınakta Sanskritçe kutsal metinleri çevirmesini istedi ve bu çeviri çalışmalarına yardımcı olması için 50'den fazla bilgili keşişi seçti.
Tang Hanedanı döneminde Avrupa ve Batı Asya kökenli Nasturilik (Nesturilik), Zerdüştlük (Zoroastrianism) ve Maniheizm (Maniheizm) gibi dini inançlar da Çin'e tanıtıldı.
△2021 yılında "Quanzhou: Song ve Yuan Hanedanları Döneminde Uluslararası Deniz Ticaretinin Merkezi" adlı proje, 44. Dünya Mirası Konferansı'nda başarıyla onaylandı ve böylece Quanzhou şehri, Çin'in UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilen 56. alan oldu. Yukarıdaki görselde, Quanzhou'da 1.300 yıldan fazla bir geçmişe sahip olan Kaiyuan Tapınağı ve çevresindeki antik kent görülmektedir.
Quanzhou, Çin'in güneydoğusunda bulunan büyük bir ticaret limanıdır ve aynı zamanda Çin medeniyetinin açıklık ve kapsayıcılığının seçkin örneklerinden biridir.
Quanzhou, antik adıyla "Zaygon"(Zayton), Tang Hanedanı döneminde Çin'in dört büyük dış ticaret limanından biri olarak bilinmekteydi ve Song Hanedanı döneminde en parlak dönemini yaşamıştır. Bu müreffeh ticaret limanı kenti, çok kültürlü bir görünüme sahipti.
O dönemde Quanzhou'da bulunan bir Yahudi işadamı şunları söylemiştir: "Her etnik grubun kendi yerleşim bölgeleri, tapınakları, sokakları, otelleri ve depoları vardı ve her bir etnik grup kendi tarzında yaşamaktaydı. Herkesin kendi inancına göre hareket etmesine izin verilmişti, çünkü herkesin kendi inancında ruhunun kurtuluşunu bulabileceğine inanılıyordu."
Bu dönemde Quanzhou'da Yahudilerin yanı sıra Arap ülkeleri ve İran'dan gelen büyük miktarda Müslüman da yaşamaktaydı. Ayrıca, Hıristiyanlık ve Hinduizm de şehirde izlerini bırakan diğer dini inançlardandı.
△Çin’in ortasında yer alan Jiangxi eyaletinin Wuyuan ilçesindeki “Taş Kent”, Çin'in en güzel köyü" olarak bilinir.
Çin'in ulusal gücünün artması ve uluslararası statüsünün yükselmesiyle birlikte, dünyanın bazı bölgelerinde "Çin tehdit teorisi" ortaya çıkmıştır. Bu teori, "medeniyetlerin çatışması teorisi" ile birleşerek farklı medeniyetler arasında çatışmaların kaçınılmaz olduğunu ve parlak dönemde olan bir medeniyetin kolonileşme, genişleme ve hegemonya yoluyla kendi kültürünü ihraç ederek diğer kültürlerin yerine geçeceğini iddia etmektedir. Bu kavram, dünyaya yayılarak Batılı insanların Batı medeniyetinin dışındaki uygarlıkları yanlış anlamalarına neden olmuştur.
Bu "Çin tehdit teorisi", gerçek unsurların yanı sıra kültürel ve ideolojik anlaşmazlıklardan kaynaklanmaktadır. Batılılar, Çin'in yükselişinden sonra, Çin'in batılı ülkelerin daha önce yaptığı gibi kolonileşeceğini, genişleyeceğini ve hegemonya kuracağını kanıtlamak için Çin'in dönüşümünü ve gelişimini Batı'nın geçtiği bir "gelişme aşamasına" dahil etmektedir. Bu ülkeler, bir "uygarlığı" anlamak için bir tür "evrenselcilik" düşüncesini kullanarak, insan uygarlığı için sadece tek bir gelişim yolunun var olduğuna inanmaktadır.
Ancak, insan uygarlığı için sadece bir model olmadığı gibi, tek bir gelişme yoluna başvurmak da gerekli değildir. Tang Hanedanı'nın müreffeh dönemi ve Quanzhou'nun geçmişi, Çin medeniyetinin en parlak döneminde bir açıklık ve kapsayıcılık sergilediğini yansıtmaktadır. Çin medeniyeti, yabancı medeniyetleri reddetmek ve çatışmaya girmek yerine, diğer medeniyetlere saygı göstererek onları içselleştirmeyi tercih etmektedir. Farklılıkları korurken ortak bir temel aramayı ve farklı medeniyetlerle uyum içinde bir arada yaşamayı hedeflemektedir. İşte bu, Çin medeniyetinin binlerce yıldır nesilden nesile aktarılabilmesinin önemli bir nedenidir.