ABD tarzı çifte standart uygulaması: AUKUS’a evet, İran’a hayır!

2023-06-09 15:08:49

Kamboçya Başbakanı Samdech Hun Sen, ABD, İngiltere ve Avustralya tarafından ilan edilen ve nükleer enerjili denizaltı geliştirmeyi öngören AUKUS paktının tehlikeli bir askeri rekabetin başlangıcı olduğuna işaret etti. Kamboçya Başbakanı, bu durumun devam etmesi halinde, dünyanın daha büyük bir riskle karşı karşıya bulunacağı uyarıda bulundu. Samdech Hun Sen, 5 Haziran’da yaptığı açıklamada, ayrıca Güneydoğu Asya’nın nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge olduğuna işaret ederek, ASEAN üyesi ülkelerin nükleer silahların yayılmasına kararlılıkla karşı çıktığını vurguladı.

Kamboçya Başbakanı’nın açıklaması, ASEAN üyeleri dahil tüm bölge ülkelerinin AUKUS paktına duydukları ciddi endişeyi yansıtıyor. Ancak AUKUS paktına öncülük eden ABD, şu ana kadar bölge ülkelerinin rasyonel endişelerine herhangi bir yanıt vermedi.  

ABD, öteden beri dünya lideri ve küresel barışın koruyucusu olmakla övünüyor, ancak kendi siyasi çıkarları için nükleer konusunda çifte standart uygulamaya çalıştı, dolayısıyla nükleer silahların yayılmasını önlemeyi öngören küresel sisteme ciddi darbe indirdi. 

Küresel silahsızlanma uzmanları, ABD ve İngiltere’nin AUKUS paktı doğrultusunda Avustralya’ya transfer edecekleri nükleer malzemeler ile yaklaşık 80  adet nükleer silahın üretilebileceğini savundu. AUKUS, Güneydoğu Asya ve Güney Pasifik bölge ülkelerinin nükleer silahlardan arındırılmış bölge kurmak için harcadıkları çabaların boşa gitmesine yol açacak. AUKUS paktının yürürlüğe girmesi ve Avustralya’nın nükleer enerjili denizaltıya sahip olması halinde, bölgede büyük devletlerin rekabeti şiddetlenecek ve ASEAN’ın bölgedeki merkezi rolü zayıflayacak. Aynı zamanda nükleer silahlara sahip olmayan bazı ülkeler, Avustralya’yı taklit ederek, nükleer silaha sahip olmaya kalkışacak. Bu durum, Güneydoğu Asya ve Güney Pasifik bölgesinin askeri rekabet alanına dönüşmesine ve nükleer silahların yayılmasını önlemeyi öngören küresel sistemin çökmesine neden olacak. 

Son yıllarda ABD, Soğuk Savaş zihniyetinde ısrar ederek, blok zıtlaşması ve ideolojik çatışmayı kışkırtmaya çalıştı ve “büyük devletlerarası rekabet”e odaklandı. Nükleer silahları jeopolitik çıkarlar elde etmenin bir aracı olarak gören ABD, nükleer silahsızlanma konusunda çifte standart uyguladı. ABD, kendi rakipleriyle dost olmayan ülkelere ekonomik, askeri ve politik baskı uygularken, nükleer şemsiye sağlamak yöntemiyle müttefik ülkeleri yanına almaya çalıştı.

AUKUS paktı, aslında ABD’nin nükleer konusunda uyguladığı çifte standartın bir örneği. AUKUS paktı, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nın (NPT) imzalanmasından bu yana geçen süre içinde nükleer silaha sahip olan ülkelerin ilk kez tonlarca nükleer silah malzemesini nükleer silaha sahip olmayan ülkelere transfer etmesidir. Özellikle AUKUS paktına göre, ABD ve İngiltere, Avustralya’ya yüzde 90 oranında zenginleştirilmiş uranyum teslim edecek. Ancak iki ülkenin zenginleştirilmiş uranyum saflığı açısından İran’a belirledikleri kırmızı çizgi ise yüzde 3.67 oldu. ABD’nin National Interest dergisinde daha önce yayımlanan bir makalede, AUKUS’nun Washington yönetiminin nükleer konusunda uyguladığı çifte standartı yansıttığı, ABD’nin Avustralya’nın nükleer enerjili denizaltılara sahip olmasına izin verirken, İran’ın nükleer planına sert bir tutum sergilediği savunuldu. Makalede 1980’li yıllarda ABD’nin nükleer silahların yayılmasını önleme bahanesiyle Fransa ve İngiltere’nin Kanada’ya nükleer enerjili denizaltı satmasını engellediği de hatırlatıldı. Tüm bunlar, ABD’nin kendi siyasi iradesine göre nükleer silahların yayılmasını öngören küresel sistemi sabote etmekte olduğunu kanıtlıyor.

Daha da önemlisi, AUKUS’ta uygulanan çifte standart ABD’nin nükleer konusundaki iki yüzlülüğünü de gösterdi. Joe Biden, başkanlık seçimine katıldığı dönemde, ABD Başkanı seçilmesi halinde, güçlü bir nükleer caydırıcılık kapasitesini koruma ve aynı zamanda nükleer silahlara bağımlılığı azaltıp, ilgili bütçeyi düşürme taahhüdünde bulundu. Ancak Biden’ın ABD Başkanlığı’na seçilmesinden sonra, nükleer silah gücü inşa etmek için yapılan harcamalarda azalma değil, büyük boyutta artış görüldü. Biden yönetiminin bu konuda yaptığı harcama 50 milyar 900 doları buldu. Bu miktar, Trump dönemine göre yüzde 15 oranında arttı. ABD, önümüzdeki 10 yıl içinde nükleer silah gücünü yenilemek için 634 milyar ABD Doları ayırmayı planladı. Buna paralel olarak, ABD, nükleer silahsızlanma konusunda Anti Balistik Füzeler Antlaşması (ABM) ve Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması (INF) ile İran Nükleer Sorunu’na ilişkin kapsamlı sözleşmeden tek taraflı olarak çekildi. Bütün bunlar, nükleer silahların yayılmasını önlemeyi öngören küresel sistemi büyük risk altına sokarken, ABD’nin nükleer silah aracılığıyla küresel hegemonyacılığı koruma niyetini gösterdi.

Günümüzde küresel stratejik güvenlik alanında birçok önemli meydan okuma bulunuyor. NPT’ye taraf olan ülke ve en çok nükleer silaha sahip olan ülke olan ABD’nin nükleer silahların yayılmasını önlemede diğer ülkelere bir örnek teşkil etmesi gerekiyor. Ancak, ABD nükleer konusunda çifte standart uygulama ve kendi sorumluluklarını hiçe sayarak ideolojik önyargılarla küresel hegemonyacılık yolunu seçti. ABD’nin bu eylemi, tarihin ve çağın ana eğilimine aykırı olduğu gibi, uluslararası toplumdan destek alamayacak ve dolayısıyla eninde sonunda başarısızlığa uğrayacaktır.