Gelişmekte olan ülkelerde borç sorununa yol açan asıl taraf ABD’dir
ABD Hazine Bakanı Janet Yellen kısa süre önce yaptığı açıklamada, ABD’nin Çin’in gelişmekte olan ülkelere kredi sağlama konusunda sahip olduğu etkilere direnmek için çaba harcayacağını söyleyerek, Çin’in gelişmekte olan ülkelere kredi sağlamasının bu ülkelerde borç sorununa yol açtığını iddia etti. Analistler, aslında ABD liderliğindeki batılı ülkelerin gelişmekte olan ülkelerde borç sorununa yol açan asıl taraf olduğuna işaret ederek, ABD’nin borç sorununun sorumluluğunu Çin’e yüklemeye çalışmasının “Hırsızı yakalayın” diye bağıran hırsızları andıran bir siyasi şov olduğunu dile getiriyor.
Çin’in sözde “borç tuzağı”na yol açtığı iddiası asılsız ve dayanaksızdır. Çin’in öteden beri gelişmekte olan ülkelere sağladığı ekonomik yardımlar herhangi bir siyasi önşarta bağlı değildir. Çin hep dışa açıklık ve şeffaflık ilkeleri doğrultusunda, gelişmekte olan ülkelerle finansman iş birliği yaptı, bu ülkelere yüklü miktarda önşartsız kredi sağladı ve bu ülkelerin kalkınmasına yardımcı oldu.
Çin-Laos demiryolu, Sri Lanka Colombo Limanı, Çin-Pakistan ekonomik koridoru gibi bir dizi projenin hayata geçirilmesi, ekonomik ve toplumsal gelişmeye önemli dinamizm katacak. Buna paralel olarak Çin gelişmekte olan ülkelerin borç sıkıntısını ortadan kaldırmaları için aktif çaba harcadı. Dünya Bankası, 2008-2021 döneminde Çin’in düşük gelirli ülkelerin borçlarının yeniden yapılandırılmasını 71 kez gerçekleştirdiğini bildirdi. 2020 yılında Çin, G20’nin borçlarını askıya alma inisiyatifine katılarak, ilgili ülkelerin 1 milyar 300 milyon dolar tutarındaki borçlarını askıya aldı. Çin’in bu konuda sağladığı katkılar, G20 çerçevesinde askıya alınan toplam borçların yüzde 30’unu oluşturdu. Çin, bu konuda G20 üye ülkeleri arasında birinci sırada yer aldı. Ayrıca Çin ilgili Afrika ülkelerinin 2020 yılının sonu itibariyle ödemesi gereken faizsiz krediyi silerken, 19 Afrika ülkesiyle borçlarını askıya alma konusunda mutabakat sağladı.
Tarihi gerçekler, ABD liderliğindeki batılı ülkelerin gelişmekte olan ülkelerin borç sorununa yol açan asıl taraf olduğunu defalarca kanıtladı. 1970’li yıllardan bu yana geçen süre içinde gelişmekte olan ülkelerin uğradığı borç krizlerinin arkasında ABD gibi batılı ülkeler bulunuyor. Başta ABD olmak üzere batılı ülkeler, ticari çıkarlar elde etmek için öncelikle elverişli finansman şartlarından faydalanıp, gelişmekte olan ülkeleri yüksek faizli tahvil basmaya yönlendirdi ve bu ülkelerde borç büyüklüğününün hızla artmasına neden oldu. Daha sonra ABD, kemer sıkma politikası izleyip finansman spekülasyonu yaparak, yüklü miktarda ticari çıkarlar elde etmeye çalıştı. ABD, aynı zamanda tek taraflı yaptırımlar uygulayıp “tarife duvarları” kurdu, küresel endüstriyel ve tedarik zincirlerin güvenliğine büyük tehdit oluşturdu. ABD’nin söz konusu girişimleri, enerji ve gıda gibi emtia fiyatlarının hızla artmasına neden olup, gelişmekte olan ülkelerin finansman durumunu daha da kötüleştirdi. İngiliz gazeteci Bobby Naderi yazdığı makalede, günümüzdeki küresel finansman sisteminde istikrarsızlığa yol açan tarafın ABD olduğunu savunarak, ABD’nin kendi para birimi doları silah olarak kullanmasının küresel finansman sistemine tehdit oluşturduğunu kaydetti.
Borç verilerine bakıldığında, batılı ticari alacaklılar ve çok taraflı kuruluşlar, gelişmekte olan ülkelerin borçlarının en büyük alacaklıları konumunda. ABD Columbia Üniversitesi ve İngiltere Oxford Üniversitesi tarafından ortaklaşa hazırlanan rapora göre, 2004 yılından bu yana geçen süre içinde, riskten korunma fonları, ticari bankalar, sigorta şirketleri ve emtia devleri gibi batılı alacaklılar öteden beri Afrika ülkelerin borçlarının en büyük kaynağı. Dünya Bankası, 2022 yılında yayımladığı bir raporda, gelecek 7 yıl içinde orta ve düşük gelirli ülkelerin tarihten süregelen borçları için 940 milyar dolar ödemesi gerekeceğini tahmin etti. Bu kapsamda bu ülkelerin ödemeleri gereken miktarlar batılı ticari alacaklılara 356 milyar 600 milyon dolar, çok taraflı kuruluşlara da 273 milyar dolar olacak. Bu miktar, bu ülkelerin toplam borçlarının yüzde 67’ini oluşturuyor.
Finansman verimliliğine bakıldığında, ABD liderliğindeki çok taraflı finansman kurumları gelişmekte olan ülkelere çetin siyasi şartlar ve normlar koydu. Bu kurumlar, sıkça kredi sağlayarak gelişmekte olan ülkelere ekonomik ve siyasi müdahalede bulunuyor. Bu, gelişmekte olan ülkelerin finansman sıkıntısını daha da ağırlaştırdı. ABD’nin Afrika ülkelerine sağladığı krediler, esas olarak üretim dışı alanlarda kullanıldı, dolayısıyla vergi gelirinin ve ihracat kaynaklı dövizin artmasına yardımcı olmadı. Afrika ülkeleri bu nedenle “kredi alarak daha yoksulluğa düşme, yoksul olmakla da daha çok kredi isteme” sarmalına girdi. Daha da kötüsü, ABD “borç tuzağı” iddiasını Çin’in üstüne yıkmaya çalıştı, dolayısıyla Çin ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki ilişkileri bozmaya ve ABD’nin ticari hegemonyasını korumaya çalıştı.
“‘Borç tuzağı’ sadece batılı ülkelerin uydurduğu bir iddia, Çin, öteden beri Sri Lanka’nın en yakın dostu.” Sri Lanka Dışişleri Bakanı Ali Sabry’un bu sözleri, gelişmekte olan ülkelerin ortak görüşünü yansıtıyor. Gelişmekte olan ülkelerin borç sorununa yol açan ana taraf olan ABD gibi batılı ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin gelişmesine yardım etmek için diğer ülkeleri suçlamayı bırakıp somut adımlar atmalı.