Avrupa’nın tercihi: Macron ve von der Leyen'in Çin ziyaretlerine bakış
He Zhigao, Çin Sosyal Bilimler Akademisi Avrupa uzmanı
Avrupa’nın en önemli aktörlerinden biri olan Fransa’nın cumhurbaşkanı ve Avrupa Komisyonu Başkanı’nın eş zamanlı olarak Çin’i ziyaret etmeleri uluslararası arenada büyük ilgi gördü.
Von der Leyen'in Avrupa Komisyonu Başkanı olduktan sonra Çin'e yaptığı ilk ziyaret, Macron'un COVID-19 pandemisinden sonra Çin’e gerçekleştirdiği ilk ziyaret ayrı bir anlam taşıyor.
6 Nisan günü Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping, Beijing'deki Büyük Halk Toplantı Sarayı'nda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile bir görüşme gerçekleştirdi.
Avrupa’dan ziyaretçilerle neler konuşuldu?
Çin ile Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkilerin en sıkı olduğu alanın ekonomik ve ticari işbirliği olduğuna şüphe yok. EDF, Alstom, Veolia ve havacılık devi Airbus'un da bulunduğu 60'tan fazla Fransız firmasının temsilcilerinden oluşan bir heyet de Macron ile birlikte Çin’e geldi.
Ekip büyüktü, siparişler de çabuk oldu... 6 Nisan'da Çin ve Fransa liderleri bir dizi önemli işbirliği anlaşmasının imzalanmasına tanıklık etti. "Fransız çiftliklerinden Çinlilerin sofralarına" kadar zincirin tüm halkalarını kapsayan hızlı bir eş güdüm mekanizması oluşturuldu. Fransa, 2024 Çin Uluslararası Hizmet Ticareti Fuarı ve 7. Çin Uluslararası İthalat Fuarı’na onur konuğu olarak katılacak. Çin ve Fransa, havacılık ve sivil nükleer enerji gibi alanlardaki geleneksel işbirliğini pekiştirirken, yeşil kalkınma ve teknolojik inovasyon gibi alanlarda yeni büyüme fırsatları yakalayacak.
Emmanuel Macron, 7 Nisan’da Guangzhou'ya da özel bir ziyaret gerçekleştirdi. Fransız firmaları, kentin bağlı olduğu Guangdong eyaletinde uzun yıllardır faaliyet gösteriyor ve bölgeyi önemli bir piyasa olarak görüyor. Çin ile Fransa arasındaki en büyük ölçekli enerji işbirliği projesi olan Taishan Nükleer Santrali de Guangdong eyaletinde yer alıyor.
Bunun yanında, Alstom, 2014 yılında Guangdong Elektrik Enerjisi Tasarım Enstitüsü ile stratejik bir işbirliği anlaşması imzaladı. Airbus ise Guangzhou'daki ana müşterisi China Southern Airlines'ı ziyaret etmekle kalmadı, Çin'de ikinci bir uçak montaj hattı açarak ülkedeki üretim kapasitesini ikiye katlayacağını duyurdu.
Avrupalı liderlerin yüklü siparişlerinin ardında ne var?
Macron’un ikinci görev dönemindeki öncelikleri Fransız ekonomisinin canlandırılması ve halkın geçim sorununun çözülmesi olacak. Çin ile AB arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin geçmişte bazı yaralar almış olmasına rağmen, Avrupa ülkeleri ekonomik ablukanın veya "ayrışmanın" hem başkalarına hem de kendilerine zarar verdiğini gayet iyi biliyor.
İki taraf arasında ekonomi, ticaret, yatırım, enerji dönüşümü ve yeşil kalkınma alanlarındaki işbirliğinin büyük bir direnç ve potansiyele sahip olduğu somut örneklerle de kanıtlanmış durumda. Eurostat’ın verilerine göre, 2022 yılında 27 Avrupa ülkesinin Çin ile yaptığı ticaretin toplam hacmi bir önceki yıla göre yüzde 22,8 artarak 856,3 milyar avroyu buldu. Çin, AB'nin ikinci büyük ticaret ortağı, en büyük ithalat kaynağı ve üçüncü büyük ihracat pazarı oldu.
Dünyanın en büyük piyasasına ve muazzam büyüme potansiyeline sahip Çin, tüm Avrupa tarafından uluslararası dengeler açısından önemli bir güç olarak görülüyor.
6 Nisan günü, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Beijing'de Çin-Fransa Girişimciler Konseyi’nin 5. toplantısının kapanış töreninde konuştu.
Ekonomik ve ticari işbirliğine ek olarak, Ukrayna krizi de Çin-Fransa ve Çin-AB toplantılarının başlıca gündem maddeleri arasında bulunuyor.
Ukrayna krizinin devam etmesi, bazı Avrupa ülkelerini “yardım konusunda yorarken”, bu ülkelerin sokakları sık sık eylemlere sahne oluyor. “Savaş ekonomisi”, ekonomik toparlanmanın üzerindeki baskıyı artırıyor. Kriz, Avrupa halklarının psikolojisini ve güvenlik bilincini ciddi şekilde etkiledi. Avrupa'nın gelecekte yeni bir güvenlik düzenini bağımsız şekilde inşa etmesi zorlaştı.
Aslında Avrupa, Rusya ile barış görüşmeleri için kapıyı kapatmış değil. Çin-Fransa zirvesinden önce Macron, Fransa'nın "arabulucu" olarak hareket etmesini umduğunu defalarca dile getirdi, Çin'i arabuluculuk konusunda rolünü güçlendirmeye çağırdı.
Çin, Ukrayna konusunda barış görüşmelerini ve siyasi uzlaşmayı destekleyerek başından beri tutarlı bir politika izliyor. Çin, son görüşmelerde de uluslararası topluma itidalin korunması, krizi daha da ciddileştirecek ve kontrolden çıkaracak eylemlerden kaçınma, sivillere ve sivil amaçlı tesislere yönelik saldırıları önleme çağrısı yaptı, bu konuda Fransa ile birlikte çalışmaya hazır olduklarını açıkladı.
Nükleer silahların kullanılmayacağına ve nükleer savaş başlatılmayacağına dair sözler tutulmalı. Avrupa’da dengeli, etkili ve sürdürülebilir bir güvenlik çerçevesi oluşturmak için en kısa sürede barış görüşmeleri yeniden başlatılmalı. Çin, Fransa ve AB arasındaki üçlü toplantıda, Ursula von der Leyen ve Emmanuel Macron da "barışı ve müzakereleri ilerletmenin bir yolunu bulmak için Çin ile işbirliği yapmayı istediklerini" ifade etti.
Açıkçası Çin, Fransa ve AB, Ukrayna krizine siyasi bir çözüm getirilmesi konusunda fikir birliğine sahip. Üç taraf, krizin daha da kötüye gitmesini ve kontrolden çıkmasını istemiyor, Ukrayna krizinin küresel yönetişim ve gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisini azaltmaya çalışıyor.
Ukrayna krizinde siyasi çözüm için Rusya ve Ukrayna'nın müzakere masasına dönmesi ve perde arkasındakilerin kışkırtma girişimlerinden vazgeçmesi gerekiyor. Dünyanın barışçıl bir kalkınma yolunda mı, yoksa ideolojik ayrışmalara dayalı yeni bir Soğuk Savaş'a mı doğru ilerleyeceğine tarafların atacağı adımlar karar verecek. Bu yüzden, tüm tarafların akılcı kararlara imza atarak, doğru tercihler yapması gerekiyor.
6 Nisan günü, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Beijing'deki Büyük Halk Toplantı Sarayı'nda bir araya geldi.
Çin-AB ilişkilerinin Çin-ABD ilişkilerine mi bağlı geliştiği, yoksa içsel dinamiklere mi sahip olduğu daima ilgi çekici bir konu olmuştur.
Macron ve von der Leyen’in Çin'e yaptıkları eş zamanlı ziyaretler, hem Avrupa hem de ABD kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Her iki lider, Avrupa’daki bazı kesimlerin büyük baskısına maruz kaldı. Bazıları, Fransa ve Avrupa'nın Çin ile dostluğunu "Çin’e taviz vermek" olarak görüyor, bazı medya kuruluşları Avrupa'nın "Çin’e karşı naif olduğu teorisini" yineliyor ve Elysee Sarayı'nın neden "daima ABD'den farklı göründüğünü" sorguluyor.
Bu bağlamda Beijing, Avrupa'yı her zaman çok kutuplu dünyada bağımsız bir kutup olarak gördüğünü, Avrupa'yı stratejik özerkliğini gerçekleştirmesinde desteklediğini açıkça ortaya koyuyor ve Çin-AB ilişkilerinin üçüncü bir tarafı hedef almadığı, kimseye bağlı olmaması ve kimse tarafından kontrol edilmemesi üzerinde ısrar ediyor. Beijing, Çin-AB ilişkilerinin uzun vadede işbirliği ve kalkınma açılarından sağlam iç dinamiklere ve büyük bir güce sahip olduğu kanısında.
Von der Leyen, Çin'e yaptığı ziyaretin öncesinde, AB'nin Çin politikasının "ayrışmak değil riskleri azaltmak" üzerine odaklandığını açıkça belirtmişti. Bu, AB’nin Çin'e ekonomik bağımlılık riskini azaltmayı istiyor, ancak "Çin'den kopmayı istemiyor”.
Bunun dışında, "sistematik rekabet", bazı Avrupalı siyasetçilerin ve düşünce kuruluşlarının Çin-AB ilişkilerini tanımlarken en sık başvurdukları kavramlardan biri hâline geldi. Ancak, buna rağmen Avrupa ülkelerinin Çin’e bakışı “angajman ve işbirliği” şeklindeki ana çizgiden sapmadı.
Çin-Fransa ve Çin-AB toplantılarında da ikili ve çok taraflı işbirliğini teşvik etme, farklılıkları yapıcı bir şekilde yönetme yönünde olumlu mesajlar verildi.
Çin-AB ilişkilerinin istikrarlı bir istikamette ilerlemesi, Avrupa'nın stratejik özerkliğinden, özellikle de Çin’e dönük bağımsız bir kavrayışa sahip olmasından ve bağımsız bir politika izlemesinden ayrı düşünülemez.
ABD’nin aksine Avrupa, Çin'in barışçıl yükselişini bir tehdit olarak görmediği gibi, yüz yılda bir görülebilecek büyük değişimler karşısında enflasyondan kurtulmak, kalkınmayı güçlendirmek ve barışı korumak için Çin ile işbirliği yapmaya ihtiyaç duyuyor. Avrupa, Çin ile işbirliği yapmadan iklim değişikliği gibi kritik alanlarda ilerleme sağlanamayacağını çok iyi biliyor.
Avrupa, tarafını mı seçecek, yoksa büyük güçlerin yükselişine dair doğru bir kavrayışa sahip olarak, küresel zorluklara ortaklaşa yanıt mı verecek?
Avrupalı liderler Çin’e art arda yaptıkları ziyaretlerle verdikleri kararı gösterdiler.