ABD için ideal düzen: İstediğin zaman gir, istemediğin zaman çık!
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken 22 Mart’ta Çin'in UNESCO'ya en büyük katkı sağlayan ülke olduğunu ve Çin’in örgütte önemli bir etkisi olduğunu belirtti. Blinken, ABD'nin bu örgütte yer almaması durumunda örgütün davranışlarını şekillendirme fırsatını kaybedeceğine inanıyor ve bu nedenle ABD'nin UNESCO'ya geri dönmesinin önemli olduğunu düşünüyor.
Ancak uzmanlar, UNESCO'nun eğitim, bilim ve kültür alanlarında uluslararası iş birliği için önemli bir platform olduğunu, jeopolitik oyunların sergilendiği bir savaş alanına dönüşmemesi gerektiğini belirtiyor.
Eğer ABD, yalnızca Çin'in etkisini dengelemek ve sınırlamak için örgüte geri dönecekse, ülkenin gerçek niyetleri hakkında şüpheler uyanması muhtemel.
Fransız haber ajansı AFP'nin bildirdiğine göre, ABD Dışişleri Bakanı Blinken, 22 Mart'ta ABD'nin UNESCO'ya yeniden katılması için Kongre'nin 150 milyon dolar tahsis etmesini onaylamasını umduğunu belirtti. Fransız 24 televizyonu yorumunda, Blinken'in bu çağrısının "Çin'e karşı" yapıldığı, Çin'in "kuralları belirlemesinden" endişe duyulduğu belirtildi. Blinken'in konuşmasından açıkça görülebileceği gibi, ABD'nin UNESCO'ya geri dönüşü, nihayetinde kendi siyasi hakimiyetini korumak için Çin'in etkisini dengelemek ve sınırlamak amacıyla yapılmaktadır.
ABD daha önce iki kez UNESCO’dan ayrıldı
ABD iki kez UNESCO'dan ayrılmıştır ve bu davranış, örgütün çalışmalarına son derece olumsuz bir etki yapmıştır. UNESCO, eğitim, bilim ve kültür aracılığıyla ülkeler arasında işbirliğini teşvik etmek ve dünya barışı ve güvenliğine katkıda bulunmak amacıyla 1964 yılında resmen kurulmuştur. 1984 yılında, Reagan yönetimi UNESCO'nun yolsuzluk, kötü yönetim ve İsrail karşıtlığı gibi sorunlarının olduğunu iddia ederek örgütten ayrılma kararı almıştı. ABD, 2003 yılına kadar tekrar UNESCO'ya dönmemişti, ancak 12 Ekim 2017'de ABD hükümeti, üyelik aidatlarının yüksekliği ve örgütün "İsrail'e karşı süregelen önyargısı" nedeniyle yeniden UNESCO'dan çekilme kararı aldı.
ABD'nin UNESCO'dan çekilme nedenleri ikna edici bir dayanaktan yoksundur. Üyelik aidatları konusunda, ABD'nin UNESCO'ya uzun süredir ödeme yapmaması, örgütün ciddi finansal zorluklarla karşı karşıya kalmasına neden oldu. ABD, UNESCO'nun toplam bütçesinin yüzde 22'sini ödemekle yükümlüdür, ancak Kasım 2013'e kadar ABD, ödenmemiş üyelik aidatlarından 220 milyon dolarlık bir borç biriktirdi. İkinci olarak, UNESCO’nun sözde "İsrail'e karşı önyargılı" davranması iddiası da asılsızdır; ABD'nin İsrail'i koruması ve Filistin de dahil olmak üzere Arap ülkelerine karşı ayrımcılığı, Filistin-İsrail çatışması gibi uluslararası konuların çözülmesini engelledi ve UNESCO gibi çok taraflı kurumların normal işleyişini bozdu.
UNESCO, ABD'nin veto hakkı olmadığı çok taraflı bir kuruluştur, bu da ABD'nin siyasi iradesinin burada etkili bir şekilde gerçekleştirilemeyeceği anlamına gelir ve bu, ABD'nin UNESCO'dan çekilme kararının gerçek nedenidir.
Kyoto’dan kaçtı, Paris Anlaşmasından çekildi, İran’la nükleer anlaşmayı bozdu
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'ne (UNESCO) serbestçe girmek ve çıkmak çok sayıda örnekten sadece biri. Şimdiye kadar ABD, çeşitli uluslararası antlaşmalardan ve örgütlerden onlarca kez ayrıldı. Örneğin, iklim değişikliği alanında ABD, Kyoto Protokolü'nü onaylamayı reddetti ve Paris Anlaşması'ndan çekildi; silah kontrolü ve yayılmasını önleme alanında İran Nükleer Anlaşması ve Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan çekildi, Silah Ticareti Antlaşması'nı imzalamaktan vazgeçti ve Açık Gökyüzü Antlaşması'ndan çekildi ve Yeni Stratejik Silahsızlanma Antlaşması'nın uzatılmasına olumsuz yaklaştı. Uluslararası toplumun birleşik bir şekilde pandemiyle mücadele ettiği kritik bir dönemde, ABD Dünya Sağlık Örgütü'nden (WHO) ayrılacağını ilan etti.
ABD'nin "istediği zaman gelip istediği zaman gitmesi", temel olarak "benmerkezci" güç düşüncesinin etkisi altındadır. ABD, kendi "kuralları" ve "düzeni"ni bencil ve zorba eylemlerini savunmak için kullanmaya çalışıyor ve "Önce ABD" dünya pozisyonunu korumak için bunu yapmayı hedefliyor, işte bu ABD'nin istediği uluslararası düzendir.
ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olup, politik, ekonomik, askeri, kültürel, inovasyon gibi alanlarda dünyanın ilk sıralarında yer almakta. ABD, uluslararası sorumlulukları ve yükümlülükleriyle ülkenin konumuna ve gücüne uygun olarak yükümlenmelidir, çok taraflılığı güçlü bir şekilde desteklemeli ve uluslararası iş birliğini teşvik etmelidir.
Ancak gerçek şu ki, ABD uluslararası toplumun her alanda "Önce ABD" diyerek, anlaşmaları bozarak ve örgütlerden ayrılarak, keyfi yaptırımlar uygulayarak ve çok taraflı iş birliğini bozarak, dünya barışı ve istikrarının önündeki en büyük engel haline gelmiştir.