“Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi insanlık ve doğa arasında barışçı bir sözleşme”

2022-12-21 14:38:26

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı’nın (COP15) ikinci aşama üst düzey toplantısında “Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi” başlıklı belge önceki gün kabul edildi. Bu tarihi belge, uluslararası toplumun geçen 4 yıl içindeki çetin görüşmelerinin ardından kaydedilen önemli bir ilerleme niteliğinde. Belge, tüm dünya ülkelerinin küresel biyolojik çeşitliliği koruma iradesiyle kararlılığını gösterdi. COP15 Başkanlığı’nı yürüten Çin Ekoloji ve Çevre Bakanı Huang Runqiu basına verdiği demeçte, geçen 4 yıl içinde harcanan yoğun çabalar sayesinde ilgili tüm taraflarla çalışmanın bitiş noktasına gelindiğini kaydetti.  

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ise basına verdiği demeçte, uluslararası toplumun nihayet doğa ile barışçı sözleşmeye varmaya başladığını söyledi. Dünya kamuoyu, yüksek değer taşıyan belgenin doğa koruma alanında bir “Paris Anlaşması” olduğuna işaret ederek, bunun 2030 yılına, hatta daha sonraki zamanlara, küresel biyolojik çeşitlilik yönetişimine yön verdiğini savundu. 

Nitekim, “Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi” , gerçekçi ve dengeli bir belge ve 23 somut hedefi içeriyor. Bu hedeflerin en önemlisi ve kilometre taşı niteliği taşıyanı, 2030 yılına kadar yeryüzünde karasal, iç sular ve deniz alanlarının en az yüzde 30’unu koruma altına alma taahhüdüdür. Yüzde 30’luk oran, insanlığın temel yaşamı ve gelişmesi için ihtiyaç duyulan asgari yüzölçümü alanıdır. Uzmanlar, bu hedefin gerçekçi olduğunu ve uygulanabilirliğinin yüksek olduğunu savundu. Almanya’da yayın yapan Süddeutsche Zeitung gazetesinde yer alan haberlerde, yerkürenin toplam yüzölçümünün yüzde 30’unu korumanın küresel ekolojik gerilemeyi önleyebilen en önemli tedbir olduğu savunuldu.  

Sermaye seferberliği ve dağılımı, belgenin bir diğer önemli hedefi ve diğer hedeflerin gerçeklemesi için kritik bir halkadır. Bu da gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler arasında önemli bir anlaşmazlıktı. Gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerin mevcut birikimiyle küresel biyolojik çeşitliliğini sabote ettiğine, dolayısıyla daha fazla sorumluluk üstlenmesi, gelişmekte olan ülkelere daha fazla yardım sağlaması ve çevreye verdiği zararı telafi etmesi gerektiğini savundu. Gelişmiş ülkeler ise, büyük miktarlarda yardım etmek istemiyordu. Buna rağmen, gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler nihayet olarak, görüş farklılıklarını bir kenara bırakarak, yardım sermayesi konusunda anlaştılar. 

“Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi”ne göre, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yapılan uluslararası mali yardımın 2025 yılına kadar yılda en az 20 milyar dolara ve 2030 yılına kadar yılda en az 30 milyar dolara çıkarılması öngörülüyor. Bu taahhütlerin yerine getirilmesi halinde, küresel biyolojik çeşitliliğinin korunmasına güçlü güvence sağlanacak. 

Belgenin 23 hedefi arasında ayrıca 2030 yılına küresel yiyecek israfının, istilacı türlerin ve yüksek riskli kimyasalların kullanımının yarıya indirilmesi yer alıyor. Genel olarak “Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi”nin kabul edilmesi, uluslararası toplumun kaydettiği büyük bir ilerleme. Bu ilerleme özellikle COP15 Başkanlığını yürüten Çin’in öncü ve koordinasyon rolüne sıkıca bağlantılı. Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping, dünya kader ortaklığını oluşturmanın önemine iki kez vurgu yapmıştı. Bu konuşmalar, küresel biyolojik çeşitliliğin korunmasına önemli rehberlik etti. Nitekim, COP15’in birinci aşama toplantısında Kunming Deklarasyonu onaylandı ve bu tüm dünya ülkelerine büyük bir güven verdi. Çin, “Kunming biyolojik çeşitliliği fonu”nun kurulacağını ilan ederek, gelişmekte olan ülkelere yardımı artıracaklarını açıkladı. Çin tarafının yoğun çabaları, uluslararası toplum tarafından yüksek takdirle değerlendirildi. BM Çevre Programı İcra Direktörü Inger Andersen basına verdiği demeçte, Çin’in küresel biyolojik çeşitliliği korumayı hızlandırmada harcadığı çabaların olağanüstü olduğunu vurguladı.

Bu yıl, BM Biyolojik Çeşitlilik Antlaşması’nın onaylanmasının 30’uncu yıldönümü. İnsanoğlunun “2050 yılına kadar doğa ile uyum içinde bir arada yaşaması” hedefine kavuşup kavuşmayacağı, tüm dünya ülkelerinin güçlü siyasi iradesine ve özellikle atılan gerçekçi adımlara bağlı olacaktır.