ABD, dünya barışının en büyük sabotajcısı

2022-08-24 11:52:17

“Sokaklarda telaş içinde koşuyorum, yanımdan geçen benim gibi koşan çocukları, kadınları, yaşlıları görüyorum. Yerlerde dizilen cesetleri görüyorum, tankların cesetlerin üzerinden geçtiğini görüyorum.” Bu sözler ABD ordusunun 1989 yılında Panama Kanalı’nı kontrol etmek için Orta Amerika’nın küçük ülkesi olan Panama’yı işgal ettiği sırada oradaki bir tanığa ait. Panama Komplosu (The Panama Deception) adlı ABD yapımı belgesel filmde tanıkların başına gelen olaylarla tarih yeniden sahnelendi.

1993 yılında en iyi belgesel film Oscar ödülünü kazanan Panama Komplosu, ABD ordusunun işgalinin Panama halkına getirdiği sayısız acıları aydınlattı. Savaşta yaklaşık 30 bin ABD askeri, F-117 tipi savaş uçaklarının hava desteği altında, sadece 15 saat içinde Panama ordusunu etkisiz hale getirdi ve Panama’da iktidarda bulunan Manuel Antonio Noriega Moreno yönetimini devirdi. ABD, işgal savaşına “adaletin davası” kod adını verdi, ancak ABD işgalle baştan sona bağımsız bir ülkenin egemenliğini ayaklar altına aldı. 

Panama Komplosu filmi, ABD ordusunun çekilmesinden sonra savaşta hayatını kaybeden Panama vatandaşlarının cesetlerinin gömüldüğü toplu mezarları, tahrip edilen yerleşim merkezlerini ve evsiz kalan 20 binden fazla Panamalı mülteciyi görüntüledi. Gerçi ABD ordusunun işgal savaşının komutanı Orgeneral Maxwell Reid Thurman filme verdiği özel demeçte, savaşta sadece 500 kişinin yaralandığı ve öldüğünü iddia etti. Ancak Panama İnsan Hakları Komitesi ise bu rakamın 4 bine ulaşabileceğini ileri sürdü. 


“Savaş ABD’lilerin yaşam tarzıdır”

 

ABD ordusunun Panama’yı işgal etmesi, ABD’nin hegemonik özelliğini etkin şekilde aydınlattı. ABD’li tarihçi Paul Atwood basına verdiği demeçte, “Savaş ABD’lilerin yaşam tarzıdır” değerlendirmesinde bulundu. ABD,  kurmasından bu yana yaklaşık 240 yılda sadece 16 yıl içinde savaş yapmadı. İkinci Dünya Savaşı’ndan 2001 yılına kadar geçen süre içinde, dünya çapında 248 askeri çatışma meydana geldi. Bunlardan 201’i ABD tarafından açıldı. Yalnızca 21’inci yüzyıl başından bu yana geçen süre içinde ABD, Afganistan savaşı ve Irak savaşını başlattı, Suriye’de iç savaşı kışkırtmaya kalkıştı. Böylece, toplam 27 milyondan fazla sivil evsiz kaldı. ABD ordusunun gittiği her yerde, savaş ateşi alevleniyor, çalkantılar yaşanıyor, masum insanlar acılar çekiyor. 

Doğrudan askeri müdahale yapmanın yanı sıra, darbe planlama, ekonomik yaptırım, kaosu kışkırtma, siyasi seçimleri manipüle etme de ABD’nin diğer ülkelere baskı vermek için sıkça başvurduğu yöntemlerdir. ABD Boston Koleji’nden Doçent Lindsey A. Orourke’ye ait “Örtülü Rejim Değişikliği: ABD’nin gizli soğuk savaşı” adlı kitapta, ABD’nin 1947-1989 döneminde diğer ülkelerde 64 kez gizli rejim değişikliğiyle kamuya açık 6 operasyon gerçekleştirdiğini savundu. Orourke’ye göre, Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra bile ABD’nin diğer ülkelerin yönetimlerini devirme eylemleri yine de devam ediyor. ABD, Latin Amerika’da siyasi çalkantılara yol açtı, Orta Doğu’da “Arap Baharı”, Avrasya bölgesinde ise “Renkli Devrimleri” kışkırttı. ABD’nin bu eylemleri, dünyanın birçok bölgesinde toplumsal çalkantı ve ekonomik çöküşe yol açarken, aşırı dinci güçlerin kuvvetlenmesine zemin hazırladı. ABD, “dünya polisi” rolünü oynamayı seviyor, ancak dünya düzeninin en büyük sabotajcısı yine ABD’nin kendisidir. 

ABD, hegemonyasını korumak için askeri bütçesini uzun yıllardır dünya birinciliğinde tutuyor. ABD’nin askeri harcaması, dünya toplamının yüzde 40’ını oluşturuyor. ABD, dünyanın en büyük ve en ileri nükleer silahlarına sahip olan ülkesidir. Dahası, ABD, dünyada kimyasal silah rezervine sahip tek ülke. ABD, dünya çapında 800’den fazla askeri üsse sahiptir, bunlar birer saatli bomba gibi, dünya barışı ve güvenliğine tehdit oluşturuyor. 

İşin en çirkin yönü ise bazı ABD’li siyasetçiler, “kurallara dayalı küresel düzeni” koruyacaklarını iddia ediyor. Bu iddialar, ABD’nin diğer ülkelerin içişlerine müdahalesine kolaylık sağlamayı, küresel hegemonyacılık statüsünü korumayı amaçlıyor. Ancak, dünya halkı, gün geçtikçe, ABD’nin ilan ettiği kuralların “orman kanunları”, küresel düzenin ise ABD temelinde hegemonyacılık düzeni olduğunu daha iyi biliyor. ABD, tarih ve çağın ana eğilimine aykırı olarak hegemonyacılık yolunda ilerlemeye devam etmesi halinde sıktığı kurşunla kendi ayağını vuracak.