CRI Haber Merkezi
Johns Hopkins Üniversitesi, ABD’de dün itibarıyla tespit edilen COVID-19 vakalarının sayısının 50 milyonu aştığını ve salgından dolayı yaşamını yitirenlerin sayısının 800 bine yaklaştığını açıkladı. ABD vaka ve ölüm sayısında dünyada ilk sırada yer alıyor. Birçok Amerikalı salgından dolayı acı ve öfke duyarken, bazı Amerikan siyasetçiler hâlâ diğer ülkelere demokrasi ve insan hakları dersi vermeye çalışıyor.
50 milyon vaka, küresel çapta tespit edilen COVID-19 vakalarının beşte biri demek. 800 bin vefat ise salgında yaşanan can kayıplarının, birinci ve ikinci dünya savaşları ile Kore, Vietnam, Irak ve Afganistan’da hayatını kaybeden Amerikan askerlerinin sayısını geçtiği anlamına geliyor.
Bunlar tespit edilen vaka ve vefat sayısı, belki gerçek durum daha vahim. USA Today’da 9 Aralık’ta yayımlanan bir habere göre, ABD’de salgından dolayı yaşamını yitirenlerin sayısı en az yüzde 20 eksik belirtildi. Gerçek vefat sayısının muhtemelen 1 milyonu aştığı tahmin ediliyor.
Dünyanın en gelişmiş ülkesi, neden salgınla mücadelede en başarısız tabloyu sergileyen ülke oldu? Demokrasi timsali olduğunu söyleyen ABD, neden vatandaşlarının en temel hakkını bile güvence altına alamıyor? Bu soruları bütün dünya soruyor...
Salgının ABD’de görüldüğü ilk günden itibaren yaşananlara bir bakalım: Salgınla mücadele çalışmaları, ilk günden beri kafaları siyasi çıkarlarla dolu siyasetçiler tarafından geciktirildi. ABD’nin eski başkanı, seçimleri kazanabilmek için salgınla bilimsel mücadeleyi reddederek, siyasi çıkarlarını halkın can güvenliğinin önüne koydu. Mevcut lider ise, içerideki dikkatleri başka yöne çevirmek için virüsün kaynağı araştırmalarına ilişkin spekülasyonlar ileri sürerek, bu konudaki sorumluluğundan kaçmaya çalıştı ve bu nedenle çok kaynak ve enerji tüketti. Bütün bunlar ABD’de salgın kontrolü sürecini büyük ölçüde sekteye uğrattı. Amerikan basınında çokça işaret edildiği gibi, salgın bilimsel bir tavırla göğüslenebilseydi birçok kişi hâlâ hayatta olabilirdi.
ABD tarzı demokrasi sistemi, COVID-19 salgını karşısında tamamen etkisini yitirdi. Federal hükümet ile eyalet yönetimleri salgınla mücadelede ayrı ayrı tedbirler alıyor. Ülke çapında koordinasyon eksikliği yaşanıyor. Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasındaki anlaşmazlıklar artıyor. Aşı olup olmama ya da maske takıp takmama gibi konular bile iki parti arasındaki tartışmanın odak noktası olabiliyor. Yani, salgınla mücadele tedbirleri ciddi şekilde siyasileştiriliyor.
COVID-19 salgınının Amerikan toplumuna getirdiği olumsuz etkiler sadece kamu sağlığı alanında değil. Çok sayıda şirketin kapatılması sonucu birçok kişi işsizlikle yüzleşmek zorunda kaldı. Aynı zamanda, gevşek para politikası da ABD'de enflasyon artışına yol açtı. ABD’de Tüketici Fiyat Endeksi, Kasım ayında yıllık bazda yüzde 6,8 artarak, son 40 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Bu da Amerikan halkının kaygılarını arttırıyor. Ayrıca salgının ciddileşmesiyle ülkede ırkçılık da artıyor.
ABD’de salgın nedeniyle ortaya çıkan siyasi, ekonomik ve toplumsal çelişkiler, ABD tarzı demokrasinin dezavantajlarını ortaya koydu.
50 milyon vaka ve 800 bin vefat, Washington’daki siyasetçilerin görmezden gelemeyeceği bir uyarı. Washington, bir an önce halkın sağlığına ve güvenliğine öncelik vermeli.