Joe Biden, yönetimi devraldığında "ABD geri döndü" demişti. ABD’nin Afganistan'dan ayrılma kararının ardından, geri dönen, Aralık 2001'de devrilen Taliban rejimi oldu.
CIA ve diğer ABD istihbarat teşkilatlarının tahmini, Afgan hükümet güçlerinin ABD birliklerinin geri çekilmesinden sonra 3 ila 6 ay kadar dayanabileceği yönündeydi. Ancak Taliban'ın saldırısı altında, Afgan hükümet güçleri tüm yol boyunca yenildi ve çoğu durumda savaşmadan teslim oldular.
Daha geçen ay Biden gazetecilere Afgan hükümetinin dayanma yeteneğine sahip “iyi donanımlı” 300.000 askeri olduğunu söylüyordu.
Taliban 75.000'den fazla unsuruyla bir ay sonra Kabil'i ele geçirdi ve ABD bir kez daha aşağılayıcı "Saigon Anı"yla karşılaştı.
Eski BM Genel Sekreter Yardımcısı Michael von der Schulenburg, yazdığı değerlendirmede, Batılı politikacılar, düşünce kuruluşları ve ana akım medya görmezden gelse bile, NATO'nun yenilgisinin küçük bir olay olmadığını savundu:
“Afganistan'da savaşmak için, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük askeri koalisyonu NATO komutası altında topladık. Zaman zaman bu koalisyon 54 ülkeyi içeriyordu. Bazıları yalnızca simgesel katkılarda bulunsa bile, bu ülkeler dünya çapındaki askeri bütçelerin yüzde 60'ından fazlasını kontrol altında tuttu ve teknik olarak en gelişmiş ve güçlü silahlı kuvvetlerden bazılarına sahip oldular. Neredeyse tüm Batı dünyası, dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Afganistan'ın üzerine çökmüştü... Ve kaybettik. Bunun Afganistan'ın çok ötesine geçen sonuçları olmalı.”
“Soğuk Savaş şimdi sona erdi”
Schulenburg’a göre bu yenilgi, Batı'nın dünyayı iyi bir güç olarak yönetmenin ilahi görevi olduğuna ve bunun Batı'ya gerekirse askeri güçle siyasi sistemini diğerlerine dayatma hakkı verdiğine inandığı bir çağın sonunu işaret etmelidir:
“Bu yenilgi bizi dünyadaki rolümüzü nasıl gördüğümüzü, farklı siyasi sistemlere sahip ülkelerle nasıl ilişki kurduğumuzu ve artık hakim olmadığımız değişen bir dünyada liberal demokrasi ilkelerimizi nasıl koruyabileceğimizi temelden yeniden düşünmeye mecbur bırakmalıdır. Şimdi en büyük hata, Afganistan fiyaskosundan çıkarmamız gereken dersleri görmezden gelmek olacaktır.”
Yazara göre Soğuk Savaş döneminde ideolojik imparatorluklar kendilerine özgü bir zihniyetle, komünizm veya liberalizm olsun, kendi siyasi sistemlerini üstün ve evrensel olarak uygulanabilir gördükçe kendilerini haklı hissettiler. Bu açıdan bakıldığında, Soğuk Savaş 1989'da Avrupa'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla değil, ancak NATO'nun 2021'de Afganistan'daki yenilgisiyle sona erdi: Komünistlerin küresel olarak genişlemeye yöneldiği yer Hindukuş'un uzak dağlarındaydı. Felaketle sonuçlandı. Hindukuş'ta liberal demokrasiyi dünyaya yaymaya yönelik bir Batı müdahalesi benzer bir felaketle sonuçlandı.”
Çin’den ilk tepki
Çin de sınırındaki gelişmeleri yakından izliyor. Kısa süre önce Taliban liderlerinin Çin’e gelerek Dışişleri Bakanı Wang Yi ile görüşmeleri, Çin’in ABD sonrası dönem için diplomatik hazırlıkları olarak yorumlanmıştı.
Taliban’ın Kabil’i kontrol etmesi üzerine Çin Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Afgan halkının isteğine ve seçimine saygı duyulduğu belirtildi.
Aynı açıklamada, Afganistan’daki savaşın 40 yıldan fazla süredir devam ettiği, savaşa son vermenin ve barışa erişmenin, 30 milyondan fazla Afgan’ın ortak isteği olduğu gibi, uluslararası toplumun ve bölge ülkelerinin ortak beklentisi olduğu kaydedildi.
Taliban Çin’in güvenlik endişelerini anladığını ve Afgan topraklarında Çin’i hedef alacak hiçbir girişime izin verilmeyeceğini taahhüt etti. Çin Taliban’ın bu sözünü memnuniyetle karşılarken, Taliban rejimini tanıyıp tanımama konusunda Taliban’la ve diğer ilgili taraflarla iletişimin sürdüğü, Çin büyükelçiliğinin faaliyetlerine devam ettiğini bildirildi.
Çin’in İngilizce yayın yapan organlarından Global Times, Taliban’ın terörizm, aşırıcılık ve ayrılıkçılıktan oluşan “üç şer”le tüm bağlarını kesmesi halinde tanınırlık kazanabileceğini yazdı ve bunun gerçekleşmemesi ve Afganistan’ın teröristler için bir üreme alanı haline gelmesi halinde BM Güvenlik Konseyi’nin bölgeye barış gücü göndermeyi düşünebileceğine işaret etti.
Lanzhou Üniversitesi Afganistan Araştırmaları Merkezi Direktörü Zhu Yongbiao Global Times'a verdiği demeçte, "Taliban'ın ilerlemesi beklenenden daha hızlıydı. Daha önce dünya çapında birçok gözlemci, Taliban'ın askeri eylemlerinin büyük bir insani krize neden olacağından endişeliydi, ancak şu ana kadar katliam veya kadınların taciz edildiğini görmedik ve büyük şehirlerin çoğu savaşmadan ele geçirildi. Taliban'a yönelik bazı suçlamalar var ama henüz somut kanıtlar görmedik” dedi.
Zhu, Batı'nın Afganistan’dan alelacele çekilerek Çin'e tuzak kurmaya çalıştığını da savundu: "Mevcut durum ABD için bir karmaşa ve bölgedeki ülkeleri etkileyecek ve ardından etkileri bize [Çin] gelecek. Taliban ülkeyi hemen kontrol altına alır ve istikrar getirirse bu kötü bir haber olmaz. Kaos olmadan barışçıl bir transferi gerçekleştiren istikrarlı bir ülkede aşırılık ve terörizm de dizginlenir."
“Çin’in kartviziti kalkınma”
Yakın zamana kadar Cambridge Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası Çalışmalar Bölümü'nde kıdemli araştırmacı olan Martin Jacques’a göre, Çin'in konuya yaklaşımı ABD’den tamamen farklı olacak. Jacques, Global Times için yazdığı değerlendirmede, Çin’in askeri yollara başvurmayacağını, uzun vadede ülkenin ekonomik kalkınmasına nasıl yardımcı olabileceğine bakacağını belirtti:
“Çin tıpkı Afrika, Latin Amerika ve Güney Doğu Asya'da yaptığını yapacaktır. Kalkınma Çin'in kartviziti oldu. Çin'in 1949'dan beri gelişmekte olan bir ülke olması, gelişmekte olan dünyanın sorunlarına anlayış ve empati geliştirmesini sağlıyor. ABD, zengin bir toplum olarak onların sorunlarını çok az anlıyor veya bunlarla ilgilenmiyor.”