CRI Türkçe
Dünya, COVID-19 pandemisiyle mücadeleye devam ederken, ABD yönetimi, ülke içinde yeniden kötüleşen duruma odaklanmak yerine provokatif adımlar atmayı sürdürüyor.
Washington’un Çin’i sürekli karalamaya çalışması, ne ABD’deki ne de dünya genelindeki salgın durumunu düzeltiyor. Bu kampanyaların, virüsün kaynağını bulmaya da hiçbir faydası yok.
Basit bir mukayeseye gidersek: Bir tarafta, salgınla ilk yüzleşen ülke olan Çin’in dünyaya yaptığı katkılar var. Çin, en başta yeni tip koronavirüsün gen dizilimini dünyayla paylaşarak diğer ülkelerin salgınla mücadeledeki ilk adımı atmalarına yardımcı oldu. Çin, ilerleyen dönemde de tüm dünyayla aşı paylaşarak, başta gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere tüm dünyadaki insanların aşıya erişimini kolaylaştırdı.
Çin, ayrıca ‘kendini bilerek’, yani kendi koşulları doğrultusunda tedbirler alarak ülke içinde salgını kontrol altına aldı.
Bunun karşısında ise ABD örneği var: Dünyada en çok vaka görülen ve en çok can kaybı yaşanan ülke. Herkes salgınla mücadele ederken, tek derdi Çin’e saldırmak olan, aşıyı paylaşmak bir yana dursun, başka ülkelerin aşılarına el koyan, aşı istifleyen ABD...
Tabii tüm bu başarısızlıklara rağmen, bazı Batılı basın organlarınca salgınla mücadelede ‘‘zirveye’’ oturtulan ABD...
Donald Trump yönetimi, salgının başlarında ‘Wuhan virüsü’, ‘Çin virüsü’ gibi yaftalamalarla sürekli Çin’e saldırarak içerideki gündemi değiştirmeye, kamuoyunun tepkisini Çin’e yönlendirmeye çalışıyordu.
Joe Biden döneminde de farklı görünen bir üslupla özünde aynı politika izleniyor. Esasen değişen hiçbir şey yok...
Dolayısıyla son dönemde ülkedeki vaka sayılarının artması üzerine Washington’un Çin’e saldırılarının da artması şaşırtıcı değil.
Bilim ne diyor?..
ABD yönetimi, saldırılarına Dünya Sağlık Örgütü’nü de alet etmekten geri durmuyor. Washington, örgüte Çin’de virüsün kaynağıyla ilgili yeni bir araştırma yapılması konusunda baskı yapmayı sürdürüyor.
Tabii Çin, yeni araştırmaların adresinin yine Wuhan olmayacağı konusunda kararlılığını daha evvel bildirdi. Çin’in bu kararı bilimsel gerçeklerle de uyumlu.
The Lancet’te yayımlanan makaleye göre, İtalya ve ABD’nin de dâhil olduğu farklı ülkelerden bilim insanları, Lombardy’de 2019 yılının haziran ve ağustos aylarında koronavirüsün dolaştığına dair çok sayıda delil olduğunu tespit etti. Dolayısıyla uzmanlar, İtalya’da söz konusu dönemde virüsün tespit edilmesinin, salgının Wuhan’da görülmesinden çok daha önce virüsün Avrupa’da dolaştığını gösterdiğinin altını çiziyor.
Tek başına bu durum bile şuna işaret ediyor: Virüsün kaynağına dair araştırmalar için tekrar tekrar Wuhan ismini köpürtmek değil, daha erken tarihlere ait veriler toplamaya ve farklı ülkelerde araştırmalar yapmaya odaklanmak gerekiyor.
Dünya Sağlık Örgütü uzmanlarının gelip de şeffaflıkla araştırmalar yürüttüğü tek ülke Çin olmasına rağmen, ABD’li siyasetçiler hâlâ Çin’de yeniden araştırma yapılması konusunu gündeme taşımaya, kendi başarısızlıklarının üzerini örtmeye çalışıyor.
Asıl düşmanı unutmak...
Dünya, 2020 yılının başından bu yana bir virüs karşısında bir savaş veriyor. ABD ise asıl düşman olan virüsü unutarak ve unutturarak başka ülkeleri karalamaya çabalıyor.
Savaş deyince, sadece Çinlilerin değil, farklı ülkelerden insanların aklına Sun Zi’nin Savaş Sanatı eseri gelir. 2 bin küsur yıl önce yazılan eserde kendine ve düşmanına odaklanmak, Doğu felsefesinin önemli bir unsuru olan kendini bilmek çok büyük önem taşır.
Sun Zi, bilgece nasihatlerinde, kendini bilmeden savaşa girenin başarısızlığa mahkûm olduğunu belirtir, ‘‘Düşmanını bilir, kendini bilirsen yüz harbe de girsen zaferden şüphe etme!’’ der.
Büyük usta, insanın bu felsefi yaklaşımı düşmanına da doğrultmasını salık verir ve düşmanını tanımanın taşıdığı büyük önemi eserin farklı bölümlerinde vurgular. Buradaki önemli bir nokta da gözünü hırs bürüyen insanların asıl düşmanlarını unutma tuzağına düşmesidir.
Dünya ortak bir düşman olan virüs karşısında mücadele ederken, ABD’nin bu düşmanı unutmasının, unutmuş gibi yapmasının ve unutturmaya çalışması kimseye fayda getirmiyor.