ABD Çalışma Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre, 2-9 Ocak arasında işsizlik yardımına ilk kez başvuran kişi sayısı 965 bine ulaştı. Bu sayı, Ağustos 2020’den bu yana geçen süre içindeki en yüksek seviyeye işaret ediyor. COVID-19 salgını öncesi dönemde kaydedilen haftalık başvuru sayısı ise 200 bindi.
Öte yandan, geçen yılın ekim ayının ortası itibariyle ABD’li milyarderlerin toplam servetleri 3,88 trilyon dolara çıktı. Bu sayı geçen yılın mart ayına göre 931 milyar dolardan fazla. ABD Federal Rezervi’nin verdiği bilgiye göre geçen yılın ikinci çeyreğinde ABD’deki zengin ailelerin net kazancı bir önceki çeyreğe göre yüzde 7 arttı. Ancak bu artışın esas olarak en zengin ailelere gittiği belirtildi.
Demek ki, ABD toplumunun tümörü olarak kabul edilen zengin-fakir kutuplaşması salgın döneminde daha belirgin hale geldi. Zenginlerin mal varlığı, niceliksel genişlemenin beraberinde borsalardaki yükseliş nedeniyle daha da büyüyor. Zenginler fakirlerden daha erken virüs testi yapabiliyor, aşılama sırasında öne geçebiliyor. Bununla birlikte sayısı her geçen gün artan yoksullar, yemek yemek ve tedavi görmek gibi en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor.
ABD Federal Rezervi tarafından hazırlanan rapora göre, ülkedeki en fakir nüfusun yüzde 50’sinin toplam mal varlığı, tüm ailelerin mal varlıklarının sadece yüzde 1,9’unu oluşturuyor. Hâlihazırda ABD’deki yoksul nüfus 40 milyonu, evsiz sayısı ise 500 bini aşmış durumda. Milyonlarca kişi açlık seviyesinde yaşıyor. Günümüzde ABD, fakirler için son derece soğuk ve acımasız bir yer.
Hâl böyleyken, ABD’li siyasetçiler “eşitlik” ve “adalet” söylemlerini dillerine dolayıp ülkenin siyasi sisteminin avantajlarından dem vuruyor, ancak zengin-fakir kutuplaşması kapitalist sistemin derin çelişkisinin artık saklanamaz olduğu yönünde uyarı sinyalleri veriyor.
Çıkar grupları ABD siyasetine kök saldığı için, “sermaye öncülüğü” ABD’li karar organlarının kanına işlemiş durumda. ABD yönetimi, ekonomik büyümeyi teşvik etmek için zenginlere fayda getirmeyi ön planda tutuyor. Geçen yıl vergi indirimden sağlanan kazançların yüzde 27’si ABD’nin en zenginlerinin cebine girdi. ABD’de en zenginler, toplam nüfusun sadece yüzde 1’ini teşkil ediyor.
Gittikçe şiddetlenen para siyasetinin, ABD hükümetini zenginlerin sözcüsü haline getirdiğini söylemek mümkün. Beyaz Saray milyonlarca yoksul vatandaşın yaşamıyla ilgilenmiyor. BM Aşırı Yoksullukla Mücadele ve İnsan Hakları Özel Raportörü Philip Alston’ın bu konudaki yorumu dikkate değer: “Aşırı yoksulluğun varlığı, iktidarın yaptığı siyasi bir tercihtir.”
İşin daha da endişe verici yanı, gelecekte ABD’de zenginler ve fakirler arasındaki uçurumun kapatılmasının, bir hayal ürününden ibaret olması. Fransız Akademisyen Thomas Piketty, 21’inci Yüzyılda Sermaye adlı kitabında “kazanç oranındaki artış hızının, üretim gücünün artış hızının çok üstünde bulunması nedeniyle kapitalist toplumda kutuplaşmaların gittikçe ağırlaşacağı” değerlendirmesinde bulundu.
Bu durumda ABD yönetimi durmaksızın yardım paketi çıkarsa da toplumsal kutuplaşma gerçeğini düzeltemez. Yardım paketlerinin şeffaflığı da bir başka sorun. ABD Kongresi’nin geçen yılın ilk yarısında küçük işletmelere Maaş Koruma Programı kapsamında verdiği paraların önemli bir kısmının büyük işletmelerin “cebine” girdiği tespit edildi.
“Zenginlerin sonsuza dek zengin, fakirlerin ise sonsuza dek fakir kalması” ABD’nin içinden çıkamayacağı bir kısır döngü haline geldi. Bu yapısal kriz nedeniyle kendisine “demokrasi timsali” sıfatını yakıştıran ABD, artık sadece büyük bir alay konusu.