"Bölünmüş Amerika" dünya için en büyük risk olabilir

2021-01-07 12:07:14

Nie Shuyi

"Bölünmüş Amerika" dünya için en büyük risk olabilir_fororder_ABD

Öfkeli protestocuların ABD Kongresi’ne şiddet kullanarak girişi, ülkede devam eden kaosu zirveye taşıdı.

Dünyaca ünlü siyasi danışmanlık şirketi Eurasia Group, kısa süre önce "2021 için Küresel 10 Risk"in yer aldığı bir rapor yayımladı. “Bölünmüş Amerika"nın listede ilk sırada bulunduğu raporda, siyasi kutuplaşmalar, demokratik sistemin çıkmaza girmesi, sosyal adaletsizlik ve başarısız dış politikaların yol açtığı birçok sorunun bu "süper gücün doğru istikamete geri dönüşünü" zorlaştırdığı kaydedildi.

Raporda, "Bölünmüş bir süper güç, herkesin derdi" ifadesi kullanıldı.

Peki, “dünyanın bir numaralı gücü"nden "dünyanın karşısındaki bir numaralı risk"e dönüşen, bir zamanlar kendisinin "küresel lider" olduğunu iddia eden ABD'ye ne oldu?

Her şeyden önce, ABD’deki iç sorunlar, COVID-19 salgını sırasında birikmeye ve yoğunlaşmaya devam ederek ülkenin istikrarını etkiliyor. 2008 finans krizinden 2020 yılının başına kadar ABD ekonomisi yaklaşık 12 yıllık bir refah dönemi yaşadı. Bununla birlikte, son dönemdeki ekonomik büyümenin meyveleri zenginler ve teknoloji sektörünün yeni elitleri arasında paylaşıldı. Orta sınıf ve düşük gelirli gruplar ise ekonomik büyümeden yararlanamadı. COVID-19 salgınının patlak vermesinden bu yana, zengin ile fakir arasındaki bu uçurum daha da derinleşti, aslında "İki Amerika" olduğunu gösteren tablo daha da netleşti.

Salgının istihdama büyük katkı sağlayan hizmet sektörünü ciddi şekilde etkilemesi, ABD’deki işsizlik oranının daima yüksek seviyede seyretmesine yol açtı. ABD Çalışma Bakanlığı tarafından aralık ayı ortasında açıklanan verilere göre, ABD’de işsizlik maaşı için başvuran kişilerin sayısı son üç ayın en yüksek seviyesine çıkarak 885 bini buldu.

Öte yandan, ABD'li zenginler servetlerini hızla büyütmeye devam ediyor. Kasım 2020 itibarıyla, ABD’deki 650 dolar milyarderinin toplam serveti 4 trilyon ABD dolarına yaklaştı. 2008 yılındaki "Wall Street'i İşgal Et" hareketinde protestocular “yüzde 99'a karşı yüzde 1" sloganını atmışlardı. Ancak 12 yıl sonra, aşırı zengin yüzde 1’lik nüfusun serveti daha da büyüdü.

Bu durum, ABD toplumunda bir bölünmeyi kaçınılmaz hâle getirdi. Eurasia Group’un raporunda, Biden yönetimi için en büyük riskin iç sorunlar olacağına, bunun "uluslararası toplumun ABD'nin küresel liderliğine yeniden güven duymasına" da olumsuz etki getireceğine vurgu yapıldı.

Amerikan toplumunun parçalanması siyasi kutuplaşmayı da hızlandırırken, ülkeyi kurumsal bir çıkmaza sürüklüyor. Son üç yılda, yoğunlaşan iki siyasi kesim arasındaki ihtilaflar bu yıl zirveye ulaştı.

ABD Kongresi’nde Demokrat Parti’nin başkan adayı Joe Biden'in 2020 yılı başkanlık seçiminin galibi olduğunun tescili esnasında beklenmedik olaylar ortaya çıktı. ABD siyasi geleneğindeki kaybeden tarafın sonucu kabul etmesi durumunun aksine, "seçimde hile" ve "yolsuzluk" gibi iddialar ortaya atıldı.

Bilhassa bazı Cumhuriyetçi üyeler, Kongre'nin kendilerine göre tartışmalı olan seçim sonuçlarını reddetmesinde ısrar ediyor. ABD medyası ve bazı politikacılar, son günlerde ABD’nin "iç savaş" tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulunuyor.

Bloomberg’in haberinde, seçim konusundaki anlaşmazlıkların Biden yönetiminin meşruiyetini ciddi şekilde zayıflatacağı, ABD’nin siyasi sistemine dair de soru işaretlerine yol açacağı belirtildi. Siyasi kutuplaşmanın ciddileşmesi, ABD’yi çözülmesi zor bir "veto siyaseti" kısır döngüsüne sürükledi. Bu da toplumdaki düşmanlık ortamını daha da pekiştiriyor. Bu koşullar altında, ABD toplumunda uzlaşı ihtimali giderek azalırken, hoşgörü, koordinasyon becerisi ve ekonomik canlılık da büyük ölçüde geriliyor.

Geride kalan birkaç yıl içinde ABD’nin uluslararası “şöhreti” sert bir darbe aldı. Son üç yılda, Trump yönetimi, Obama yönetiminin izlediği küresel işbirliği ve çok taraflılık yönündeki dış politikayı büyük ölçüde tersine çevirdi; bunun yerine, "Önce Amerika" diyerek tek taraflı dış politika izlemeye başladı. Bu dönemde, ABD diplomasisinin ağırlıklı noktalarından biri "çekilme" oldu: ABD, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi'nden, UNESCO'dan, Dünya Sağlık Örgütü'nden, Paris İklim Anlaşması’ndan, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması ve Açık Gökyüzü Anlaşması gibi silah kontrolü anlaşmalarından, insanlığın geleceğini ve küresel güvenliği yakından ilgilendiren İran Nükleer Anlaşması’ndan çekildi.

ABD, aynı zamanda uluslararası siyasi ve ekonomik hegemonyasından yararlanarak tek taraflı yaptırımları ve “uzun kollu” yargı yetkisini kötüye kullandı, ticaret savaşlarını kışkırttı ve diğer ülkelere baskı uyguladı. ABD, çevre, bölgesel güvenlik, küresel ekonomi ve COVID-19 salgınıyla mücadele gibi konularda uluslararası toplumu kötü etkiledi. Uluslararası sorumluluklarını yerine getirmeyi reddeden ve diğer ülkelerin çıkarlarına kasıtlı olarak zarar veren girişimler ABD'nin "koruyucu" imajının da çökmesine neden oldu.

Eurasia Group Başkanı Ian Bremmer, başka ülkelerin artık ABD'yi "uzun vadeli kalkınmada veya siyasette rol oynayan" bir ortak olarak görmediklerini söyledi.

Aslında, Eurasia Group’un açıkladığı diğer 9 küresel risk de ABD ile yakından ilgili. Artık elinde ağır silahla gezen bir sarhoş gibi görülen ABD’nin nereye ateş açacağını kimse öngöremiyor.

吴丹