Yurtdışına seyahate çıkan Çinli turistlerin sayısının 2014 itibarıyla ilk defa bir milyonu aşmasıyla, Çin yurtdışına en fazla turist gönderen ülke haline geldi. Bu bağlamda, Çin ile Türkiye arasındaki turizm de sürekli artıyor. Türkiye ekonomisinde düşüş görüldüğü bir zeminde devamlı olarak artan Çinli turistler, şüphesiz ki Türkiye ekonomisine büyük bir dinamizm getirebilir.
Çin Sosyal Bilimler Akademisi Batı Asya ve Afrika Araştırmaları Bürosu'ndan Wei Min, CRI'a verdiği demeçte, Çin ile Türkiye arasındaki turizme ve Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Wei Min, iki ülke arasındaki turizm işbirliğiyle ilgili şöyle konuştu:
"Yurtdışına seyahate çıkan Çinli turistlerin sayısı 2014 yılı itibarıyla ilk defa bir milyonu aştı. Çin, dünyanın en çok turist gönderen ülkesi haline geldi. Çin'den yurtdışına seyahatler hızla artıyor. Çin'den yurtdışına yapılan seyahatlerde, 1995-2014 yılları arasında ortalama yüzde 9,3'lük artış görüldü. 2015 yılında Türkiye'de bazı olaylar yaşandıktan sonra Türkiye'ye giden Çinli turistlerin sayısında büyük düşüş kaydedildi. Ama ondan sonra, özellikle 2017 yılı itibarıyla iki ülke arasındaki turizm yavaş yavaş yeniden canlanmaya başladı. 2017 yılında Türkiye'ye giden Çinli turistlerin sayısı 222 bin oldu. 2018'de ise 360 bini buldu. Bu rakam geçen yılın Kasım ayında 400 binin üzerine çıktı.
Genel bakımdan, Türkiye'ye giden yabancı turistler arasında Çinli turistlerin payı pek büyük sayılmaz. Şu an Türkiye'nin ağırladığı yabancı turistlerin çoğu Avrupa'dan geliyor. Ancak Türkiye'ye giden Çinli turist sayısı her geçen yıl daha da artıyor. Yani Çinli turistlerin payı devamlı olarak yükseliyor. Bu çok iyi bir eğilim. Bence iki ülke arasında turizm işbirliği bakımından çok büyük bir potansiyel mevcut."
Wei Min'e göre, Çin ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişki de genel bakımdan istikrarlı bir şekilde ilerliyor. Wei bu konuda şunları söyledi:
"Özellikle yatırım, hizmet ve turizm gibi alanlardaki işbirliği yıldan yıla yoğunlaşıyor. Bu çok iyi bir eğilim. Tabii ki uyumsuz bazı faktörler de var. Ancak herkes biliyor ki, Türkiye kamuoyu uzun zamandan beri Batılı medya kuruluşlarından derin şekilde etkileniyor. Dolayısıyla Türkiye kamuoyunda Çin'e yönelik algı da eksik ve yanlış. Çin-Türkiye ilişkisinin gelişme sürecinde, uyumsuz unsurlar da iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğini etkileyen önemli bir faktör."
Wei Min, Türkiye ekonomisinde geçen yıl ortaya çıkan bazı olumsuz unsurlara ilişkin değerlendirmesinde ise şöyle konuştu:
"Türkiye ekonomisi geçen yıl genel bakımdan pek iyi bir performans göstermedi. Türkiye ekonomisini etkileyen en önemli faktörlerden biri, 2018 yılında yaşanan Lira krizi olmalı. Ondan sonra Türkiye hükümetinin ekonomik büyümeyi teşvik etmeyi hedefleyen bir dizi önlem almasına rağmen, ekonominin genel kurallarından dolayı, Türkiye ekonomisi kısa süre içinde hemen toparlanamadı. Ancak, geçen yılın ikinci yarısına dair bazı endekslere bakıldığında, özellikle geçen Aralık ayına ait verilere bakıldığında, Türkiye ekonomisinde yine bazı parlak noktalar görülebiliyor. Örneğin, Aralık'ta Satın Alma Yöneticileri Endeksi Kasım'a denk geldi. Demek ki, ekonomideki gerileme eğilimi durduruldu.
Diğer yandan, Satın Alma Yöneticileri Endeksi'nin yine 50 altında olmasına rağmen, işletmelere gelen sipariş sayısında ise artış görülmeye başlandı. Yani, Türkiye'nin işletmeleri alım faaliyetlerini genişletti. Bu iyi bir eğilim. Dolayısıyla uzun vadeli bakımdan Türkiye ekonomisine iyimser bakıyorum.
Bence şu an Türkiye ekonomisinde en büyük problem istihdam. Özellikle genç işsizlik oranı yüksek. Bu, Türkiye hükümetinin çözmesi gereken en ivedi sorunlardan biri."
Dr. Wei ayrıca, Çin ve Türkiye'nin gelecekte ekonomi ve ticaret alanında daha yoğun işbirliği yapacağına inandığını söyledi.
Wei, "Çin, Türkiye'nin önemli bir ticaret ortağı ve en önemli yatırım ortağı. Biz de gördük ki, Türkiye hükümeti 'Yeniden Asya' açılımı ile Afrika'yı kalkındırma stratejisini ortaya koydu. Çin'in de Afrika'ya yönelik kalkındırma stratejisi ve politikası var. Dolayısıyla bence iki ülke arasındaki işbirliği, özellikle üçüncü piyasadaki işbirliği, örneğin Afrika bölgesindeki ekonomik işbirliği büyük potansiyele sahip" dedi.