Türkiye ekonomisi geçtiğimiz yıl büyük sınamalarla karşı karşıya kaldı. Türk Lirası'nın değerinde büyük düşüş görüldü, ABD'in yaptırım uygulamasıyla Türkiye ekonomisinde büyük baskı yaşandı, Türkiye-Çin ilişkisindeki dalgalanmalar Kuşak ve Yol inşasının önemli bir katılımcısı olan Türkiye'nin ekonomisine de belli derecede etkiler getirdi. Bazı uzmanlar, Türkiye ekonomisinin teknik gerileme aşamasına girdiğini düşünüyor. Peki gerçekten öyle mi?
Shanghai Sosyal Bilimler Akademisi Tarih Araştırmaları Bürosu ve Shanghai Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Guo Changgang, CRI'a verdiği röportajda, Türkiye ekonomisine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Prof.Dr.Guo Changgang, Türkiye ekonomisini etkileyen faktörler hakkında yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Kısa süre önce geride bıraktığımız 2019 yılının dördüncü çeyreğinde, küresel ekonominin performansı pek iyi değildi. Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından Temmuz 2018'de açıklanan raporda, dünya ekonomisinin geçen yılki büyümesinin yüzde 3,9 olacağı tahmin edilmişti. IMF, geçen Ekim'de söz konusu oranı yüzde 3'e indirdi. Bu rakam, 2008 yılı itibarıyla, yani küresel finans krizi yaşanmasından bu yana en düşük seviye. Bu bağlamda, geçen yılın dördüncü çeyreğinde ekonomi alanında iyi bir performans göstermeyen sadece Türkiye değil; bütün dünya ekonomisi öyleydi. Türkiye hükümeti tarafından açıklanan verilere göre, geçen yılın Ocak-Ekim döneminde, Türkiye'nin dış ticareti iyi bir performans gösterdi. Örneğin ihracatında yüzde 2'lik artış, ithalatında yüzde 12,8'lik düşüş ve ticaret açığında yüzde 52,5'lik azalma görüldü. Bu bakımdan, Türkiye aslında dış ticarette denge sağlayarak, ekonomik kalkınmada daha fazla yol bulmaya çalışıyor. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisini etkileyen en önemli faktör, yine uluslararası ortam. Diğer taraftan, ABD'nin Türkiye'ye uyguladığı yaptırımlar da önemli bir unsur. Ama söz konusu faktörlere bakarak Türkiye ekonomisinin teknik gerileme aşamasına girdiği şeklinde bir sonuç çıkartamıyorum." Türkiye, Kuşak ve Yol inisiyatifinin önemli bir katılımcısı. Son yıllarda Çin-Türkiye ticaretinde de devamlı bir artış eğilimi görünüyor. Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? "Öncelikle bana göre, 2010-2019 yılları, Çin-Türkiye ilişkisi için altın bir dönemdi; yani şu ana kadarki en iyi dönem oldu. Özellikle 2016 yılında Türkiye'de yaşanan askeri darbe girişiminden sonra, iki ülke arasındaki ilişkiler hızla ilerledi. 2018 yılının verilerine göre, Türkiye'de faaliyet gösteren Çinli şirketlerin sayısı bini aştı. Mesela Çinli bankalardan ICBC, Tekstilbank'ı satın aldı ve Türkiye'de faaliyetlerine başladı. Çin'in e-ticaret devi Alibaba ise Türkiye'nin e-ticaret şirketlerinden birinin (Trendyol) yüzde 75 hissesini aldı. Bütün bunlar, Çin-Türkiye ekonomik ilişkisinde geçtiğimiz yıllarda yakalanan olumlu eğilimi yansıtıyor. Öte yandan bence, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin uluslararası konumunun tanınmadığını, özellikle ABD tarafından yeterince tanınmadığını hissediyor. Dolayısıyla, Türkiye, ABD ile ticaret sürtüşmelerinin yaşandığı bir zeminde, Çin'le arasındaki ilişkiyi iyileştirme fırsatı gördü. Erdoğan, Türkiye ile Çin arasında büyük bir işbirliği imkanının bulunduğunu düşünüyor olabilir. Bu nedenle, Erdoğan geçen yılın Temmuz ayında Çin'i tekrar ziyaret etti ve ziyareti sırasında Çin-Türkiye ilişkisini ilerletme konusunda çok çok olumlu bir sinyal verdi. Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiye bakıldığında ise, ABD'nin Türkiye'yi F35 projesinden çıkarmasının iki ülke arasında yol açtığı gerginlikle, Türkiye Çin'le ilişkileri geliştirmenin önemini daha net anladı. Buna ek olarak, ABD'nin Türkiye'ye uyguladığı ekonomik yaptırımlardan dolayı Türkiye de Çin'le ilişkileri sıkı şekilde korumanın önemini anlamalı. Özellikle, Türkiye için pek iyimser olmayan ekonomik durumlar göz önünde bulundurulduğunda, Çin'le sıkı bir ilişki sürdürmek, Türkiye'nin ekonomik kalkınması için çok önemli. Dolayısıyla bence, son yıllarda Çin ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerde olumlu bir eğilim sürüyor. Şöyle bir noktayı da vurgulamak istiyorum: Çin, şu an dünyadaki 120'den fazla ülkenin en büyük ticaret ortağı. Çin, küresel ticarette çok önemli bir rol oynuyor. Çin'in küresel ekonomik büyümeye yönelik katkısı geçtiğimiz on senede yüzde 34'e çıktı. ABD'nin katkı oranı sadece yüzde 24,5. Çin'in küresel ekonomik kalkınmaya yönelik katkısı ABD'nin katkısından çok daha büyük. Bu durumda inanıyorum ki, Türkiye de Çin'in önemini, özellikle Türkiye ekonomisi için taşıdığı önemi anlayabilecek." Bütün bu olumlu gelişmelerle birlikte, Çin-Türkiye ilişkisi yine bazı hassas konulardan etkileniyor. Örneğin, Türkiye basınında Xinjiang'la ilgili yayımlanan asılsız ve olumsuz haberler Çin-Türkiye ilişkisine ve Türkiye ekonomisine ne gibi etkiler getirdi? "Etkisi kesin var. Özellikle geçen Şubat ayında, Xinjianglı ozan Abdurrehim Heyit ile ilgili bazı yalan haberler Türkiye basınında yer aldı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından bu konuda yapılan açıklama ise, Çin tarafının yoğun ilgisini çekti. Çin, aynı ay İzmir Konsolosluğu'nu kapattı. Bence bu, Çin hükümetinin Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nın uygunsuz açıklamasına yönelik bir tepki anlamına geliyor. İkili ilişkilerdeki dalgalanmaların etkileri ekonomik verilerde de somut olarak görülebiliyor. Çin ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi geçen Ocak-Ekim döneminde, 17 milyar 60 milyon ABD dolarını buldu. Bu rakam bir önceki yıla göre yüzde 16,8 düştü. Bunlar arasında Türkiye'nin Çin'e yönelik ihracatı yüzde 14 düştü. Bence buna yol açan en önemli faktör, Çin'den gelen baskı olmalı. Ancak iki ülke arasındaki küçük sürtüşmeler uzun sürmeyecek. Çin de böyle bir gerginliğin uzun vadeli devam etmesine izin vermeyecek. Aynı şekilde Türkiye de Çin'le olumlu bir ilişkiye ihtiyaç duyuyor. Diğer taraftan, Çin-Türkiye arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler genel bakımdan ilerlemeye devam ediyor. Örneğin, Çinli bankalar ile Türkiye'nin bankaları ve şirketleri arasında bir dizi anlaşma imzalandı. Ziraat Bankası, China Development Bank'tan 600 milyon dolarlık kredi aldı. Türkiye İş Bankası, The Export-Import Bank of China'dan 400 milyon dolar tutarında kredi sağladı gibi… Ayrıca ICBC, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Kuzey Marmara Otoyolu gibi projelere toplam 7 milyar dolarlık kredi sağladı. Üstelik, Çin Türkiye'nin üçüncü nükleer santral projesine 20 milyar dolarlık yatırım yapmayı planlıyor. Bu bakımlardan, Çin ile Türkiye arasındaki işbirliği kapsamlı şekilde ilerliyor. Özellikle ABD'nin Türkiye'ye yaptırım uyguladığı bir zeminde, Türkiye finans bakımından Çin'den sermaye desteğine ihtiyaç duyuyor. Bence bazı hassas sorunların yol açtığı dalgalanmalar ikili ilişkileri kesin etkiliyor. Ancak uzun vadeli açıdan, iki ülke arasındaki ekonomik işbirliği devam edecek. Şunu vurgulamak istiyorum ki, Türkiye hükümeti, Çin'le ilişkilerin öneminin farkında. Türkiye hükümetinin bazı olumsuz ifadeleri, çoğu zaman yurt içindeki baskılara bağlı. Mesela geçen Şubat'ta Türkiye Dışişleri Bakanlığı'nın Xinjiang'la ilgili olumsuz açıklaması, bence Mart ayında yapılacak yerel seçimlerle ilgiliydi. Türkiye medyası bu konuda önemli bir rol oynuyor. Bence iki taraf işbirliğini daha da güçlendirerek, halk ve medya arasındaki karşılıklı anlayışı pekiştirmek için beraber çaba harcamalı." Peki Türkiye ekonomisi bu yıl nasıl ilerleyecek? "Türkiye Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Twitter hesabından Türkiye ekonomisine ilişkin iyimser ifadeler paylaştı. Aslında bu yıl küresel ekonomik gelişmeye pek iyimser bakmıyorum ama Türkiye'nin iyimser tutumunun nedeni hakkında bir tahminim var. Öncelikle Türkiye, ABD'yle olan ilişkinin yeniden dengeli bir noktaya dönebileceğini umuyor. Aslında, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Serdar Kılıç 21 Aralık'ta yaptığı bir açıklamada, 'Eğer siz Orta Doğu'da birtakım işler yapacaksanız burada en fazla ihtiyaç duyacağınız ülke Türkiye'dir. O yüzden Türkiye'nin ABD'ye ihtiyacı olduğu kadar hatta belki daha fazla ABD'nin Türkiye'ye ihtiyacı vardır.' diye konuştu. Büyükelçinin söz konusu ifadesini birkaç açıdan anlayabiliriz. Aslında Serdar Kılıç'ın konuşması, 'ABD, Türkiye'nin işbirliğine daha çok ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla Türkiye-ABD ilişkisi, bu yıl geçen yılki gibi kötü olmayabilir' sinyali veriyor. Bu, Türkiye ekonomisi için faydalı olacak. Ayrıca, Türkiye ile Libya arasında kısa süre önce bir anlaşma imzalanmasına rağmen, Erdoğan bazı konuşmalarında Suriye ve Mısır'la ilişkileri iyileştireceği şeklinde sinyal verdi. Türkiye'nin Suriye ve Mısır ile ilişkileri daha da iyileştirebilmesi, Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu bölgesel ortam için çok faydalı olacak. Buna ek olarak, Türkiye Doğu Akdeniz bölgesinde zengin petrol-gaz kaynakları keşfetti. Bu, muhtemelen Orta Doğu'daki yeni odak konusu olacak. Bu durum da Türkiye ekonomisi için faydalı olacak. Öte yandan bu, Türkiye'nin bölgedeki ilgili ülkelerle ilişkilerini uygun şekilde çözebilmesi için de bir sınav anlamına geliyor." "Çin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi. Ekonomisini geliştirmek isteyen herhangi bir ülke için Çin'le iyi bir ekonomik ve ticari ilişki sürdürmek önemli. Dünyanın en büyük nüfusuna, aynı zamanda en büyük piyasasına sahip Çin'i hiç kimse ihmal edemiyor. Çin-Türkiye ilişkisinin Türkiye ekonomisinin gelecekteki gelişiminde oynayacağı rol nasıl olacak?" "Çin, Türkiye'yle ilişkilere büyük önem veriyor. İki ülke arasında gıda kontrolü ve karantinası konusunda anlaşmaya varıldı. Kiraz dahil Türkiye'nin bazı tarım ürünleri geçen sene Çin piyasasına girdi. Aslında Çin, piyasasını Türkiye'ye her geçen gün daha da açıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Çin-Türkiye ilişkisinin önemini anlıyor. İyi bir Çin-Türkiye ilişkisinin, Türkiye ekonomisinin gelecek dönemdeki gelişimi ve Türkiye'nin 2023 vizyonunu gerçekleştirmesi için çok önemli olduğuna inanıyorum."