Çin'de eski bir atasözü "Borç alınan aptallık, gerçek delilik değildir" der. İlk bakışta atasözünün kendisi bile kulağa çılgınca gelebilir. Ancak bu sözün derinliklerinde son derece iyi kurgulanmış bir strateji bulunmaktadır. Şimdi gelin söz konusu Çin atasözüyle neyin kastedildiğine göz atalım. Yalandan ihtiyarlık veya hastalık etrafınızdaki herşeyi bir süreliğine eylemsizliğe sürükler veya eylemsizliği planlı olarak amaçlayan her davranış gizlice hedeflediği amaca yönelik bir strateji ile hazırlık içindedir.
Gaye tabiki de kafa karıştırmak. Çin'in tarihten gelen 36 Savaş Taktiği'nden biri olan "Borç alınan aptallık, gerçek delilik değildir" stratejisini açıklamak da, uygulamak da ustalık ister. Savaş hilesiyle düşmanın kafasını karıştırıp, sizin niyet ve motivasyonunuzu anlamasını engelemek esas hedeftir. Bunun için düşmana cezbedici veya rahatlatıcı bir sahne göstermek ve onun buna inanarak gardını düşürmesini sağlamak gerekir. Bu arada fazla bir çaba harcamadan savunma halinde kalınır ve sessizce doğru an beklenir. Çin tarihinin en iyi bilinen strateji uzmanı Sima Yi, 1700 yıl önce ustaca bu savaş hilesini uygulamış ve başarıya ulaşmıştır. Ve bu tarihi vakada alınacak birçok ders vardır. Üç Krallık Dönemi'nde (M.S. 220-280) Wei devletinin genç prensi M.Ö. 239 yılında tahta çıktıktan sonra imparatorluk sarayı aslında iki güç sahibi memur tarafından kontrol altında tutuluyordu. Bu memurlar; Sima Yi ve Cao Shuang idi. Gücü elinde bulundurmak için mücadele veren her iki hasım arasından Cao, ülkenin ordusunu yöneterek Sima'yı saf dışı bıraktı. Bu yenilgi üzerine Sima ansızın hastalık izni alarak imparatorluk sarayındaki görevlerinden ayrılarak memleketine iki oğluyla birlikte geri döndü. Cao, Sima'nın bu ani gidişi üzerine rahatlasa da içinde her daim bir şüphe kaldı. Sima'nın hastalığı gerçek miydi, yoksa bu planlı bir geri çekilme miydi ? Dikkate değer bir süre sonra Cao, güvendiği bir elçisini gizlice gerçekte ne olduğunu öğrenmesi için Sima'nın memleketine göndermeye karar verdi. Cao'nun sağ kolunun gizlice evine geldiğini öğrenen Sima doğruca yatağa koşarak, ölüm döşeğindeki hasta rolünü oynamaya başladı. Elçi, Sima'nın evine vardığında perişan, bunak bir yaşlı adamın acınacak haliyle karşılaştı. Sima ile konuşmaya çalışan elçinin duydukları ise her türlü çılgınca söz ve yaşlı adamın gevezelikleri oldu. Hatta Sima, elçiyi doğru düzgün bile anlayamıyordu. Yatağın içinde küçülmüş bedeniyle sanrılar içinde kıvranan bu ihtiyarın ertesi güne sağ çıkması bile mucizeydi. Böylece elçi, imparatorluk sarayına döndü ve Cao'ya Sima'nın ölümünün yakın olduğunu söyledi. Güzel haberi duyan Cao rahatladı ve kendisini memnun edecek her türlü bedensel zevklere kaptırdı. Cao zamanla düşmanının halen sahip olduğu potansiyel tehditi unuttu. Bu arada Sima ve oğulları stratejilerinin diğer aşamasına geçerek, Cao'yu gece gündüz izlemesi için kendisine bağlı insanları saraya gönderdi.Sabırlı ve sessiz bekleyişle geçen yılların ardından Sima ile oğulları sarayı ve orduyu ele geçirebilecekleri bir fırsat yakaladılar. Başkent düşerken Cao av sebebiyle kent dışında bulunan genç prense eşlik ediyordu. Böylece adeta bunak, deli veya çılgın yaşlı bir adam olduğunu Cao'ya ve prense inandıran Sima, sabrının neticesini elde etmiş oldu.