Yorum: Batılı ülkelerin Xinjiang karalamalarına Çin'den yanıt

  2019-07-21 20:23:00  cri

"Xinjiang'a İlişkin Tarihi Sorunlar" adlı bir beyaz kitap yayımlandı

(Xia Ke Dao, Halk Günlüğü)

Çin Devlet Konseyi Basın Ofisi bugün "Xinjiang'a İlişkin Tarihi Sorunlar" adlı bir beyaz kitap yayımlayarak Xinjiang'ın coğrafyası, etnik yapısı ve çeşitli dinlerin bölgedeki tarihsel gelişimi hakkında detaylar bilgiler verdi.

"Xinjiang'da Terörle Mücadele, Aşırıcılığı Giderme ve İnsan Kaklarını Koruma" başlıklı beyaz kitabın geçen Mart ayında yayımlanmasından sonra Xinjiang'a ilişkin ikinci bir beyaz kitap gelmesi dikkat çekti.

Geçtiğimiz yıl boyunca Batılı ülkelerin basın organlarında çıkan Xinjiang'la ilgili karalayıcı yayınların sayısı hiç de az değildi, ancak kullandıkları ifadeler ve argümanlar pek de yeni sayılmaz.

Batılı medyanın derdi, Çin'in etnik ve dini yapısıyla ilgili gündem yaratmak. Medyanın "Xinjiang'da dindarlara zulüm" haberlerinin peşi sıra bazı agresif gazeteci ve politikacılar "insan hakları ihlal ediliyor" diyerek ortalığı ayağa kaldırmaya başladı.

Geçen hafta 22 ülkenin temsilcisi Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri ve BM İnsan Hakları Konseyi Başkanı'na açık mektup yazarak Çin'in Xinjiang'daki idaresi hakkında çirkin suçlamalarda bulunmuştu. Ertesi gün 37 ülkenin büyükelçisi BM'ye bir mektup göndererek Çin'in Xinjiang politikasına açık destek verdi.

Hakikat, işlenip bükülecek bir şey değildir. Xinjiang'da etnik grupların gelişimi ne durumda? Dini ilişkiler nasıl? Xinjiang'da terörizm ve aşırıcılıkla mücadele insanlığın hangi mantığına dayanıyor? Beyaz kitap bu ve benzeri sorulara yanıt getiriyor.

Beyaz kitabın bazı satır başları şöyle:

1. Xinjiang Çin topraklarının ayrılmaz parçasıdır, hiçbir zaman "Doğu Türkistan" olmamıştır

Han hanedanından (MÖ 206-MS25) Qing hanedanının (1616-1911) son dönemine kadar, Tanrı Dağı'nın kuzeyi ve güneyini içeren geniş bir bölgeye "Batı bölgeleri" denirdi. Han hanedanından itibaren Xinjiang Çin haritasına resmen dahil oldu. Han'ı izleyen bütün hanedanlar "Batı bölgelerini" anavatanın parçası olarak görmüş ve bölgede yönetim hakkını kullanmıştır.

Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulurken, Xinjiang da barışçı biçimde kurtuldu. 1955 yılında Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi kuruldu. Çin Komünist Partisi liderliğinde, Xinjiang'ın etnik grupları ülkenin diğer bölgelerindeki halklarla birlikte çaba gösterirken, Xinjiang tarihinin en müreffeh dönemine girdi.

18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında "Pan-Türkizm" ve "Pan İslamizm" Xinjiang'a girdi. Yurtiçi ve yurtdışında faaliyet gösteren bölücü güçler coğrafi bir terim olan "Doğu Türkistan"ı siyasileştirerek Türk dillerini konuşan ve İslamiyet'e inanan etnik grupları birleştirip teokratik bir "Doğu Türkistan Devleti" kurmak için harekete geçti. Sözde "Doğu Türkistan" iddiası, yurtiçi ve yurtdışı bölücü güçler ile yurtdışındaki Çin karşıtı güçlerin Çin'i bölmek ve parçalamak için kullandıkları siyasi bir araç ve eylem planı olmuştur.

Ne var ki Çin tarihinde Xinjiang'a hiçbir zaman "Doğu Türkistan" denmedi, dahası sözde "Doğu Türkistan Devleti" hiçbir zaman kurulmadı.

Çin'in birleşik ve çok etnik gruplu gelişme tarihinde, Xinjiang'ın etnik grupları ülkenin halkıyla birlikte Çin'in büyük topraklarını geliştirdi, birleşik ve rengârenk bir Çin ailesini beraberlik içinde oluşturdu. Çin'in çok etnik gruplu ve birleşik yapısı Xinjiang'ın etnik grupları dâhil olmak üzere tüm Çin halkının ortak çabası sonucunda ortaya çıkmıştır.

2. Uygurlar Türklerin devamı değil, Xinjiang'daki etnik gruplar Çin halkının parçasıdır

Eski Uygurların ana kısmı Sui (581-618) ve Tang hanedanlarının (618-907) hükmettiği dönemlerde Moğol yaylasında yaşayan Huihe adlı topluluk idi. Huihe bir dönem Türklerin hükümranlığı altında kaldılar. Tang hanedanı birliklerinin desteğiyle, Doğu Türk Kağanlığına isyan ettiler. Batı Türk Kağanlığının yıkılmasından sonra, Türk dilleri konuşan bazı kabileler batıya doğru göç etti. Bu kabilelerin bir kısmı zamanla Küçük Asya denen coğrafyaya yerleşerek oradaki diğer yerli etnik gruplarla bütünleştiler. Uygurlar, Türklerin devamı değildir.

1934 yılında Xinjiang Valiliği tarafından açıklanan bir emirde, "维吾尔" (Weiwuer) kelimesi Uygur kelimesinin tek Çince karşılığı olarak belirlendi. Kelime "sen ve ben" arasında dayanışmayı vurgulayarak "Uygur" kelimesinin asıl anlamını ortaya çıkardı.

Modern zamanlarda, bazı "Pan-Türkizm" yanlıları, batıya göç eden ve Türk dillerini konuşan tüm etnik grupların "Türk milletinden" olduğunu iddia etti. Bu söylem başka amaçlar taşımaktadır. Dil grubu ve etnik grup iki farklı kavramdır. Çin'de Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Yugur ve Sala gibi etnik gruplardan halklar Türk dillerini konuşmaktadırlar; fakat bunlar kendilerine özgü tarih ve kültüre sahiplerdir, hepsine birden "Türk" denmesi tarihsel açıdan doğru bir yaklaşım değildir.

Xinjiang tarihten beri birçok etnik gruba ev sahipliği yapıyor

Tarihin her döneminde aralarında Han milliyetinin de bulunduğu pek çok millet Xinjiang'a girip çıkarak teknoloji, kültür ve görenekleri değiş tokuş eder, bölgenin ekonomik ve toplumsal kalkınması böyle bir etkileşim ve entegrasyon içinde hızlanır. Bunlar Xinjiang'ın ortak gelişiminin öncüleridir.

19. yüzyılın sonlarına kadar Uygur, Han, Kazak, Moğol, Hui, Kırgız, Mançu, Xibo, Tacik, Daur, Özbek, Tatar ve Rus gibi 13 ana etnik grup Xinjiang'da yerleşip konaklamıştır. Bölgede Uygur nüfusunun fazla olduğu, birçok grubun toplu halde yaşadıkları bir nüfus yapısı oluşturulmuştur.

Çeşitli gruplardan halklar nesilden nesle devam eden ayrışma ve bütünleşme sürecini geçirerek birbirleriyle iç içe ilişkiler kurmuştur. Her millet Xinjiang'ın gelişmesi, inşası ve korunması için önemli katkılarda bulunmuş ve hepsi Xinjiang'ın ev sahibi olmuştur.

3. Beraberlik ve ortak yaşam Xinjiang'da dini ilişkilerin esasıdır, hiçbir din siyasete karışamaz

Tarihten beri birçok dine ev sahipliği yapan Xinjiang'da bir veya iki dinin ana akım olması, birçok dinin beraberlik bulunması dini yapının temel tarihi özelliği olurken, birleşme ve ortak yaşama dini ilişkilerin ana akımı olagelmiştir.

Xinjiang'da İslamiyet, Budizm, Taoizm, Hıristiyanlık, Katolik ve Ortodoks inançları bulunmaktadır. Cami, kilise, tapınak ve Taocu tapınak gibi dini mekanların sayısı 24 bin 800'i bularken, dini personel sayısı 29 bin 300'e çıktı. Aralarında 24 bin 400 cami, 59 Budist Tapınağı, 1 Tao Sarayı, 227 Hıristiyan kilisesi (toplanma noktası), 26 Katolik kilisesi ve 3 Ortodoks kilisesi bulunuyor.

Pek çok ülke gibi Çin de laik bir ülke

Hiçbir din siyasete, devlet işlerine karışamaz. İdare, adalet, eğitim, evlilik ve aile planlamasında dinin etkisi olamaz. Toplum düzeni, iş düzeni ve yaşam düzeni din gerekçesiyle karıştırılmazken, din alet edilerek Çin Komünist Partisi, sosyalizm, etnik grupların beraberliği ve ülkenin birlikteliğine de karşı çıkılamaz.

Xinjiang, ülkenin anayasasında yer alan din özgürlüğü ilkesine tamamen sadık kalarak bir yandan inanç özgürlüğüne, ama diğer yandan da bireylerin inanmama özgürlüğüne saygı gösteriyor.

Bir dine inanan ile inanmayan arasında, belli bir dine inanan ile başka bir dine inanan arasında, bir mezhebe bağlı kitle ile öbür mezhebe bağlı kitle arasında çekişme yaratılmasına asla izin verilemez.

Xinjiang'da farklı dinlere her zaman eşitlik tanınır, bütün dinlere "aynı gözle" bakılır. Dinler arasında ne taraf ne de ayrım vardır. Hiçbir din diğer dine üstün değildir.

Xinjiang'da herkes kanun önünde eşittir. Din adamları ve dinsiz halklar eşit haklara sahip ve aynı yükümlülüklerden sorumludur. Kimliği, etnik grubu ve dini ne olursa olsun yasa ihlalinde bulunanlar kanunlar gereği cezalandırılır.

4, Aşırı dincilik insanlığa, topluma, uygarlığa ve dine karşıdır

Arap İmparatorluğu'nun büyümesi ve İslamiyet'in batıdan doğuya yayılmasının etkisiyle İslamiyet Xinjiang'a girdi. Uygurların İslamiyet'e geçmesi, o dönemde halkın gönüllü iradesi sonucunda değil, din savaşları ve iktidar sınıfının baskısıyla gerçekleştirilmiştir. Günümüzde Uygur halkının İslamiyet'e inanma hakkına elbette saygı duyulmaktadır, ancak bu bir tarihi gerçektir; İslamiyet Uygurların tarih boyunca inandıkları tek din olmamıştır.

1970'li yılların sonu ve 1980'li yılların başından itibaren, özellikle Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra dini aşırıcılık akımının etkili olması sonucunda Xinjiang'da radikal düşünce sızıp yayılıyor, terör olayları sıklıkla meydana geliyordu. Bunlar Xinjiang'da toplumsal istikrarı baltalarken halkın can ve mal güvenliğine ciddi zarar getiriyordu.

Dini aşırıcılık, dini kendine bayrak edinerek, "şeriat", "din üstünlüğü" "kâfir" "cihad" gibi kavramlarla propagandada bulunur, terör olaylarını kışkırtır ve halklar arasında kin ve nefret duyguları yaratırdı.

Dini aşırıcılık, İslamiyet ve diğer dinlerin savunduğu yurtseverlik, barış, dayanışma, orta yol, hoşgörü, iyilik gibi öğretilere aykırı olup, esasen insanlığa, topluma, uygarlığa ve dinin kendisine düşmandır.

Dini aşırıcılık dinin özüne ihanettir. Radikal dinciliğin dinle ilişkilendirilmesi düşünülemez. Gerçek din, radikal dinciliğin bahanesi olamaz. Dinle ilişkili diye, radikal dincilikle mücadeleden vazgeçilmesi söz konusu değildir.

Xinjiang uluslararası tecrübeleri bölgesel gerçeklerle birleştirerek sağlam tedbirler almış, yasaya göre terörizmle mücadele ve aşırıcılığı giderme çabasında bulunmuş, terör güçlerinin kibrini ve küstahlığını bastırmış, dini aşırıcılığın yayılıp büyümesine engel olmuştur. Bu tedbirler, Xinjiang halkının güvenlik konusundaki acil beklentisini karşılamakta, temel insan haklarını korumakta, toplumsal uyum ve istikrarı sağlamaktadır.

Xinjiang'da terörle mücadele ve aşırıcılığı giderme çabaları, adalet ve uygarlığın kötülüğe ve barbarlığa karşı açtığı bir savaştır. Bu çabalar uluslararası toplumdan destek, saygı ve anlayış görmeyi hak etmektedir.

Bazı ülkeler, kurumlar ve kişiler, terörizmle mücadele ve insan hakları konularında "çifte standart" kullanır, asılsız eleştiriler ortaya atar, insanlığın mantığına ve vicdanına aykırı davranır. Bu tip girişimler adalet ve ilerlemeden yana olanlar tarafından asla kabul edilemez.

Beyaz kitabın İngilizce tam versiyonu için tıklayınız.

http://www.xinhuanet.com/english/2019-07/21/c_138244704.htm