"Çin'de İz Bırakan Kadınlar": Deng Linlin

  2018-08-21 15:32:28  cri

Hazırlayan ve Sunan: Özlem Özdemir

Deng, 21 Nisan 1992'de Anhui eyaletinde doğdu. Jimnastikle kaderi ağabeyi sayesinde kesişti. Deng ilkokul birinci sınıftan itibaren, ağabeyinin spor salonundaki antrenmanlarına gitmeye başladı. 2000 yılındaki Anhui Eyalet Oyunları'na katılacak şehir takımının oyuncu eksiği olunca, Deng'i tanıyan takımın koçu, diğer oyuncunun yerini alması için onu çağırdı. Koç, Deng'in yeteneğini ve takıma hemencecik uyum sağladığını görünce, onun sürekli olarak takımda yer almasını istedi. Deng'in jimnastik hayatı, 8 yaşında, böyle başladı.

Deng, takımla birlikte antrenman yapmaktan çok mutluydu. Ancak antrenmanların yoğunluğu nedeniyle ailesinden uzak kalmak başlarda zordu. Ne de olsa henüz çok küçüktü. Deng, şehir takımından sonra, 2004 yılında Çin Millî Takımı'na seçildi. Koçu sürekli Pekin Olimpiyatları'na katılmaktan bahsediyordu. Katıldılar da… 2008 Beijing Olimpiyatları'nda Deng'in takımı 5 altın madalya kazandı.

Deng, 2009 yılında Dünya Şampiyonası'na katılacaktı. Dünya Şampiyonası ile Pekin Olimpiyatları arasındaki bir yılda, Deng iki ulusal yarışmada birinci oldu.

Dünya Şampiyonası eleme günü geldiğinde Deng, kilitlenmişti. O esnadaki duygularını bir röportajında, "Yapabildiğim en iyi performansımı sergilemeliydim. Altın madalyayı kazanmayı o kadar çok istiyordum ki, seçmeler yaklaştıkça kalbim yerinden fırlayacak sanıyordum ve titrememe engel olamıyordum."diye anlatıyordu.

Bu eleme sonuçları, dünya genelinde Londra Dünya Şampiyonası'na kimin gidip kimin gitmeyeceğini belirleyecekti. Deng, kendini istediği kadar başarılı bulmadı. Bu Londra Olimpiyatları'nda yarışma hayalinin suya düşmesi demek bile olabilirdi. Deng, o döneme ait duygularını şöyle anlatıyor: "Döndükten sonra depresyona girmiştim, eğer bunu başaramazsam ne yapacaktım ve nasıl daha başarılı olabilirdim? Belki de bundan sonra daha da çok çalışmalıydım ya da bırakmalıydım. Fakat sonunda kendimi zorluklar karşısında güçlenen biri gibi hissediyordum."

Bu sıkıntılı dönemin ardından Deng, tüm hayatını antrenmana adadı. Ve tabii ki 2009 Londra Dünya Şampiyonası'nda dünya şampiyonu olarak altın madalya kazandı. Ayrıca 2012'deki Londra Olimpiyatları'nda da yarışacaktı. Azimle ve korkularının üstüne giderek hayalini gerçekleştirmişti. Deng, kendi yaşadıklarından da öğrendikleriyle, jimnastikte başarılı olmanın formülünü şöyle anlatıyor: "Kendi alanımda en yetenekli insan olmadığımı biliyorum. Fakat jimnastik yapanların baştaki ve bugün geldikleri duruma bakarsanız, çoğunun aslında doğuştan yetenekli olmadığını görürsünüz. Müthiş fiziksel kabiliyetlere sahip olarak doğmuyoruz ama çok çalışarak kendimizi geliştirmeyi öğreniyoruz. Aksi takdirde başarılı olamayız."

2012 Londra Olimpiyatları'nda da altın madalya kazanan ve aynı yıl Çin Milli Takımı'nın kaptanlığını üstlenen Deng'in artık üniversiteye gitme zamanı da gelmişti. Çin'de kendi alanında başarılı sporcular en iyi okullara kabul edilir. Deng de Peking Üniversitesi'ne kabul edildi. Bir gün Uluslararası Jimnastik Federasyonu'nda çalışmak amacıyla da Uluslarası İlişkiler bölümünü seçti.

Deng, profesyonel atletlik yaşamından sonra basit ama yoğun geçen öğrencilik yaşamına uyum sağlamakta zorlanmadı. Çünkü hayatını bir plana göre yaşamaya alışkındı. "Atletlik yaparken, her şeyin zamanı belliydi ve bu asla değişmezdi. Antrenman zamanı, yemek zamanı… Eğer boş zaman kalmışsa ne yapacağımı bilemezdim. Bana ne yapacağımı koçum söylerdi ve ben de bana söyleneni yerine getirirdim."

Öte yandan üniversitede bir programa sadık kalarak yaşamanın daha zor olduğunu görmüştü. Deng bu konuda verdiği bir röportajda,"Öğrenciyken kendimi daha özgür hissettim ve dersten sonra yapacaklarımı planlamak artık bana kalmıştı. Oysa öğrencilik hayatının daha belli kuralları olduğunu sanırdım, beni daha da tembelleştireceğinin farkında değildim." diyordu utanarak.

Deng'in hayatı, ilkokul birinci sınıfta şehir takımına girmesinden üniversiteye kadar, sadece antrenmandan ibaretti. O nedenle okul hayatında eksik kaldığı pek çok şey olduğunu düşünüyor ve diğer arkadaşlarından çok daha fazla çalışıyordu. Öte yandan ise, evden çok küçük yaşta ayrıldığı için aile bağları çok güçlü değildi. Koçu ve takım arkadaşlarını onlardan daha çok özlüyordu. Öğrencilik yaşamında, "her şeyi bir kere dene felsefesini" uyguluyordu. Kendini sosyal aktivitelere katılmak için zorluyordu. Örneğin, ilk kez üniversitede bir baloya gitmiş, ilk topuklu ayakkabıyı burada giymiş ve ilk kez bu baloda dans etmişti. Gerçi balodan sonra ayaklarını artık hissetmiyordu ama olsun varsındı. Burada hayatı keşfediyordu. Oysa takımdayken sürekli dünyayı dolaştıklarından, sosyal yaşam çemberleri çok dardı. Bu da naifliği ve deneyimsizliği beraberinde getiriyordu. Örneğin Deng; yurttaki oda arkadaşlarından yaşça büyüktü ama onların yanında adeta bir bebek gibiydi. Öte yandan oda arkadaşları da onunla aynı odayı paylaşacaklarını öğrendiklerinde çok heyecanlanmışlar ve internette onunla ilgili her şeyi okumuşlardı. Okulda onu tanıyanlar imzalı fotoğraflarını istiyorlardı…

Deng ise, bu ilgi karşısında oldukça mütevazı bir duruş sergiliyordu. Işıkların altında geçen bir hayatın ardından, kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğrenmek zorunda kalması belki de ona şımaracak şansı tanımadı, kim bilir? O ise bu durumu şöyle açıklıyordu: "Ben sadece herhangi bir insanım. Belki karakterim nedeniyle erişilmez görünüyor olabilirim. Tam da bu yüzden, sosyalliği öğrenmek, dünyanın başka yerlerindeki insanlarla iletişim kurmak ve fikir alışverişinde bulunabilmek için bu bölümde okumayı seçtim."

Spor gelişimi konusunda çalışmalarına devam eden ve bir çevre koruma savunucusu olan Deng, içe kapalı olmanın bir birey için en büyük engel olduğunu düşünüyor. Ona göre, "Hayatta daima inişler ve çıkışlar var. En üst noktaya vardığınızda birden her şey paramparça olabilir. Ya da hiçbir umudunuzun kalmadığı bir anda her şey yeniden düzelebilir…"

Bir programın daha sonuna geldik, bir dahaki programda görüşene dek esen kalın efendim.