-Türkiye'nin Çin'le ilişkisi, kendi tarihiyle ilişkisidir-
Komşu olmanın da ötesinde, Çin kültürü, Türk tarihinin bir parçası. Türk kültürü de Çin tarihinin bir parçası. Ayrıca ortak değerimiz olan İpek Yolu'nun başladığı yerde Çin var, bittiği yerde Türkiye var. Öteden beri, iki kültür arasında sadece tanışma ve temas yok, aynı zamanda etkileşim var. Dolayısıyla Türkiye-Çin ilişkileri, herhangi bir ikili ilişki değildir. Türkiye'nin Çin'le ilişkisi, Türkiye'nin kendi tarihinin bir parçasıyla ilişkisidir. Çin açısından da aynısı geçerlidir. Bu ağırlığa uygun bir şekilde ilişkinin geliştiğini söyleyemeyiz; ihmal edilmiş, biraz geride kalmış bir ilişki biçimi var. Ancak son 40 yıldır, ekonomik ve siyasi ilişkilerin tesis edilmesiyle pek çok gelişme sağlandı. Bugün siyasi temaslar en üst düzeyde. Stratejik düzeyde temaslar yapılıyor. Ekonomik alanda da gittikçe artan bir ivme var. Fakat kültürel anlamda bunun doyurucu olduğunu söyleyemeyiz. Kültürel anlamda müthiş bir kopuş var; bunun de en temel sebebi, Türkler Çinliler'i Batılı kaynaklardan öğreniyor, Çinliler Türkleri oryantalist kaynaklardan öğreniyor. Dolayısıyla, oryantalizmi aradan çıkarark, iki tarafın birbirini daha iyi tanıyacağı kültürel ilişkileri daha fazla ön plana çıkarmak gerekiyor. Geçen sene Türkiye'de Çin Kültür Yılı çok iyi geçti. Çok sayıda temas ve etkinlik oldu. Türkiye'de Çin kültürüne büyük bir ilgi var. Çince öğrenenlerin sayısı artıyor, daha çok Çinli turist ülkemizi ziyaret ediyor.
Bu sene Çin'de Türk Kültür Yılı olmasını biz çok önemsiyoruz. Bu etkinlikler, burayla sınırlı kalmasın istiyoruz. Bundan sonrasını nasıl sürdürebiliriz, bunun üzerine de kafa yoracağız. Karşılıklı kültür merkezleri açmak için karar aldık. Birkaç teknik detay halledildikten sonra bunlar halledilmiş olacak. Dolayısıyla bu bir yıl bittikten sonra neler yapabiliriz diye de çalışıyoruz.
-Oryantalist tercümeyi ortadan kaldırmalıyız-
İki ülkenin, birbirini Batılı kaynaklar üzerinden tanıdığını söylediniz. Bunu ayrı bir soru olarak açmak istiyorum; Batılı kaynaklar üzerinden Türkiye Çin'i, Çin Türkiye'yi tanıyor ve bu da zaman zaman yanlış anlaşılmalara yol açabiliyor. Bu anlamda da Çin Uluslararası Radyosu Türkçe Servisi belki çok büyük bir boşluğu kapatıyor. Neler yapılabilir bu eksikliği gidermek için?
Medya alanında, üniversiteler arasında, aydınlarımız arasında işbirliğini daha çok artırmak lazım. Parlamentolararası Dostluk Grubu var ama bu siyasi temas yeterli değil. Bunun başka kanallarla desteklenmesi lazım. Dediğim gibi, aradaki oryantalist tercümeyi ortadan kaldırmak lazım. İki taraf da dolaylı şekilde birbirini öğreniyor. Halbuki Türkler ile Çinliler arasındaki ilişki, bugün bizim tarihimizi yazan Batılı devletlerin tarihinden çok daha eski bir ilişki. Bu bağlamda, doğrudan ortak tarihimizi yazmayla ilgili bazı çalışmalar yapılabilir. Türk ve Çin kültürlerinin nasıl birbirini etkilediğini, açılış gösterisinde hep beraber göreceğiz. Bu başka alanlara da yayılabilir. Gelmemiz gereken nokta, gençlerin birbirini daha iyi tanımasına yol açacak kültürel etkinlikleri artırmaktır.
Çin geçen sene Türkiye'de benzer bir etkinlik düzenledi, bu yıl Türkiye burada Kültür Yılı düzeniyor. Bunlar, birer yıla mahsus etkinlikler mi, yoksa bunları, daha uzun vadeli projeler için bir ilk adım olarak mı görmek gerekiyor?
Çok boyutlu bir iş yapıyoruz; gösteriler, tiyatro, folklor, opera ve başka sahne gösterileri var birkaç şehirde. Ama biz istiyoruz ki bununla sınırlı kalmasın, daha ileri bir noktaya gitsin. Örneğin Çinli sinemacılar ile Türk sinemacılar arasındaki işbirliğini geliştirmek için özel bir hassasiyet gösteriyoruz. Gençlere dönük ortak kültürel programların sürekli hale gelmesi için çalışacağız. Ve elbette eser üretimi çok önemli. Türk edebiyatından Çinceye çevrilmiş eserler var, Kültür Bakanlığı'nın yaptığı. Aynı şekilde Çinli bazı yazarların eserleri de Türkçeye çevriliyor. Dolayısıyla bizim bu kültür merkezlerini ne kadar işlettiğimiz ve ne kadar ortak eser ürettiğimiz önemli. Ben Sayın Çin Kültür Bakanı'na söyledim; onların Türkiye'de yapacakları her türlü faaliyete açığız. Çin'de faaliyetlerde de, onların gösterdiği hassasiyetler çerçevesinde işbirliği yapmayı umuyoruz.
Konserler, sergiler gibi çok sayıda etkinlik var ama takdir edersiniz ki bunlar sınırlı sayıda kişiye ulaşacak etkinlikler. Anadolu Ateşi'nin CCTV Bahar Bayramı özel programına çıkması ve yaklaşık 800 milyon insana ulaşılması örneğinde olduğu gibi, sıradan insana ulaşabilecek etkinlikler yapılacak mı?
Biliyorsunuz Çin çok kalabalık, o nedenle burada herkese ulşamak zor. (Gülüyor) CCTV'ye özellikle teşekkür ettim, çünkü öyle bir yayın yapmaları milyonlarca kişiye ulaşılmasını sağladı. İnşallah bugün, siz başta olmak üzere diğer radyo ve televizyon kuruluşları, bu akşamki gösteriyi geniş kitlelere ulaştırırlarsa, iki kadim kültürün nasıl kayaştığını, birbirini nasıl etkilediğini, uzun bir aradan sonra tekrar yeniden yakınlaşmaya başladığını hep beraber göreceğiz. O sebeple de sizlere teşekkür ediyorum.
Sinema gibi popüler alanları kullanmaktan bahsettiniz. Futbol da popüler bir alan. Örneğin dünyaca ünlü futbolcu Drogba'nın bir Çin takımından Türkiye'ye gitmesi Çin sosyal medyasında çok konuşuldu. Türk futboluna ilgi arttı. Bazı Çinli futbolsever arkadaşlarım, bir Türk takımının buraya gelip gelmeyeceğini merak ediyorlar açıkçası.
Her şey mümkün. Karşılıklı olarak federasyonlar, spor bakanlıkları konuşabilir. Mesafe eskisi kadar uzak değil. Çin artık dünyanın her yerinde. Türkler artık hem Çin'de hem dünyanın her yerinde. Sinema ve spor alanında yapılacak çalışmalar, popüler alanlar oldukları için daha verimli sonuçlar doğurabilir. Bu ziyaretimde Çinli sinemacılarla da görüşeceğim, Türkiye'de yapmak istedikleri projelerle ilgili.
Turizm de çok önemli. Turizm, sadece bir ekonomi meselesi olarak görülmemeli. Turizm, Çin'le olan ilişkilerimiz açısından, bir insani diplomasi meselesi bizim için. İnsanlarımızın birbirini doğrudan tanıması, politik ilişklerin altyapısını oluşturduğu gibi, iki ülkenin siyasi ve ekonomik ilikilerine de katkı sağlayacak birşey. Dolayısıyla ben Çin sözkonusu olduğunda kültürel ilişkileri bir kültürel diplomasi olarak, turizmi de bir insani diplomasi olarak görüyorum.