ÇİN ULUSLARARASI RADYOSU
China Radio International
Çin Haberleri
Türkiye Haberleri
Dış Haberler

Çince Öğreniyoruz

Çin'de azınlık milliyetler

Türklerin gözüyle Çin

Spor

Bilim ve Sağlık
(GMT+08:00) 2006-08-03 09:48:28    
Diplomatların anıları

cri
    Çin ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulmasından bu yana, sayısız Çinli diplomat Türkiye'de, sayısız Türk diplomat da Çin'de görev yaparak ikili ilişkilerin gelişmesi için yoğun emek harcadılar. Bu diplomatların ortak bir yanı var. O da görev sırasındaki anılarını bugün bile kalplerinde taşımalarıdır.

    Çin'in Ankara Büyükelçisi Song Aiguo, Türkiye'de eğitim gören ve uzun süre görev yapan bir Çinli diplomat. Türkiye'yi ve Türk halkını çok sevdiğini söyleyen Büyükelçi Song Aiguo, geçmişinden bahsederken şunları anlattı:

    "Ankara'da eğitim gördüm, 1977-79 yılları arasında A.Ü. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde lisansüstü eğitimi yaptım. Bu eğitim benim için son derece önemli ve yararlı oldu. O zamandan beri Türkiye ile hep iyi ilişkiler içinde bulunuyorum. Şu an diplomat olarak Türkiye'de üçüncü kez bulunuyorum. Türkiye'yi daha güzel buldum ve Türkiye benim için ikinci vatan niteliği taşıyor.

    Bir buçuk ay evvel Ankara Üniversitesi, bana bir madalya verdi, Üstün Dost plaketi verdiler. Benim için tabii Üstün Dost unvanı önemli, ancak Ankara Üniversitesi'nin çocuğu olmak, benim için daha önemli.

    Türk halkının misafirperverliğini seviyorum. Bundan bir buçuk ay evvel Bursa'ya bir gezi yaptım. Yerel bir lokantada yemek istedim. Lokanta sahibi, bizim kim olduğumuzu anladı, çok sevindi, yemek verdi, bedava verdi, aynı zamanda bana hediyeler de verdi. İlk kez büyükelçi olarak böyle bir sempati gördüm. Herhalde bu, sadece büyükelçiye gösterilen bir jest değil, Çin halkına gösterilen özel bir ilgidir."

    Türkiye'de görev yapmış hemen hemen bütün Çinli diplomatlar, Türk halkının misafirperverliği ve yardımseverliğinden derinden etkilenmiştir. Çin'in eski Ankara Büyükelçisi Yao Kuangyi, 42 yıllık mesleki yaşamının hemen hemen hepsini Türkiye'de veya Türkiye'ye yönelik diplomatik çalışmalarla geçirmiş bir Çinli diplomat. Yao Kuangyi, Türkiye'yle ilgili izlenimlerini şöyle dile getirdi:

    "Türkiye'de görev yaptığım sürece Türkiye hükümeti ve Türk dostlarımın büyük yardımlarını gördüm. Herhangi bir sorunla karşılaştığımda onların yardımlarıyla çözebildim. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ve diğer hükümet birimlerinden gerekli her türlü kolaylık, Türk dostlarımdan da her türlü yardım ve destek gördüm.

    Türk dostlarımla temaslarımda, Türk halkının yaşamını, duygu ve düşüncelerini yakından tanıma fırsatını buldum. Bunlar, çalışmalarım için büyük bir kolaylıktır. Özellikle Türkiye'deki üçüncü görev süresi, yani büyükelçi olarak görev yaptığım 1997 ile 2003 arasındaki altı yıl, 42 yıllık diplomatik yaşamımın ve aynı zamanda kişisel yaşamımın çok önemli bir dönemi oldu. Bu sürede Türk halkının Çin halkına karşı beslediği dostane duyguya şahit oldum; bu duygu, kalpten gelmedir.

    Beni etkileyen ikinci husus, Türkiye'nin sahip olduğu uzun tarih ve zengin kültür birikimi oldu. Dolayısıyla Türkiye'de yaşamak, benim için büyük bir keyifti. Orada dost Türk halkıyla birlikte oldum, Türkiye'nin güzel manzaralarına hayran kaldım, aynı zamanda Türk milletinin kültürel zenginliklerini tanıma fırsatını buldum."

    Çin'de görev yapan Türk diplomatlar da Çin halkında aynı dostluğa tanık oldular. Türkiye Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Rafet Akgünay, 2000 ile 2004 yılları arasında Çin'de büyükelçilik yaptı. Rafet Akgünay, Çin'le ilgili anılarını mikrofonumuza şöyle anlattı:

    "Çin'de bulunduğum süre içerisinde daima konukseverlikle karşılandık. Temasta olduğumuz Çin yetkililerinden her zaman anlayış gördük. Halkla temaslarımız, ilişkilerimiz de son derece sıcak düzeyde oldu. Bakın benim ilk dikkatimi çeken unsurlardan bir tanesi, gidince biraz Çince öğrenmeye çalıştım. Ama başaramadım. Çince öğrenmeye çalışırken, şuna dikkat ettim: Diğer Batı dillerinin aksine, Çin'de Türkçe'deki gibi, akrabalık ilişkilerinde çok ayrıntılı isimler veriliyor. Yani İngilizce'de "brother" dediğimiz zaman erkek kardeşlerdir, küçük, büyük fark etmez. Ama orada, sizin dilinizde, bizim dilimizde de böyle, ağabey, küçük erkek kardeş, abla, hala, teyze, yenge falan, bütün akrabalık ilişkilerinde ayrı ayrı tanımlamalar var. Bu da aile içi ilişkilerin, ve bunu da gözlüyorum, kuvvetli olduğunu gösteriyor.

    Çin'de çocuk çok kıymetli. Bizde olduğu gibi. Çin'de birisinin çocuğunu sevdiğiniz zaman yolda, adamlar elinize veriyorlar çocuğunu, çok mutlu oluyorlar çocuğuna iltifat gösterdiğiniz için. Aynı zamanda ben kendi çocuğumdan biliyorum, benim çocuğuma, o zaman küçüktü, Çinliler tarafından iltifat gösteriliyordu. Bunu başka birçok ülkede görmüyorsunuz.

    Bir hatıra anlatayım, bir gün Tianjin'e gitmiştik. Yolda adres sorduk. Adres sorduğumuz, yaşlıca bir beydi ve ayağı sakattı. Sonra bir müddet yürüdükten sonra, yarım yamalak Çince konuşuyorduk, onun anlattığı yönden tatmin olmadığımız ve tekrar birilerine sormamız gerektiği ortaya çıktı. Biz onu sorarken bir baktık ki, bu adamcağız peşimizde, aksayarak geliyor; bizi gitmek istediğimiz yere kadar aldı, götürdü."

    Türkiye'nin Beijing Büyükelçisi Oktay Özüye, 2004'te göreve başladı. Aradan geçen sürenin kısa olmasına karşın Büyükelçi Oktay Özüye, Çin halkının yakın ilgisi ve dostluğundan çok etkilendiğini, Çin'deki çalışmalarının çok yoğun, ama keyifli geçtiğini belirterek şöyle konuştu:

    "Buradaki yaşamım gayet yoğun geçiyor. Bir defa diplomatik açıdan Çin, dünya başkentlerinden biri. Dolayısıyla mesleki açıdan çok önemli bir yer. Keyif veren bir yer. Meslektaşlarımın çoğu da çok tecrübeli ve çok üst düzey diplomatlar. Çin'le ilişkilerimiz giderek gelişiyor, dolayısıyla onların da bana getirdiği keyifli bir yük var.

    Vakit bulduğumuz kadar da, muazzam Çin kültürü hakkında birşeyler görmeye, birşeyler öğrenmeye, birşeyler okumaya çalışıyorum.

    Genel bir fikrim var. Gittiğimiz her yerde çok güzel ağırlanıyoruz, büyük misafirperverlikler görüyoruz. Karşılıklı birbirimize iltifat ediyoruz. Dostluklar da böyle gelişiyor zaten."

    Türkiye Dışişleri Bakanlığı Konsolosluk Genel Müdür Yardımcısı Akif Ayhan, 1998-2002 döneminde Türkiye'nin Shanghai Başkonsolosluğu görevinde bulunmuştu. Aradan dört yıl geçmesine rağmen Shanghai ile ilgili anılar, Akif Ayhan için hâlâ taptaze. Akif Ayhan, Shanghai'daki yaşamını hatırlarken şunları söyledi:

    "Mesela ben Çin'e ilk gittiğimde 1998'de herkes bana hep 'Yemek yedin mi?' diye soruyordu. Bu eskiden kalmış bir deyimmiş meğer. Yani 'yemek yedin mi' aslında, 'nasılsın' demekmiş. Sonra bunu espri olarak çok tuttum, çok hoşuma gitti. Ben de bütün Çinli arkadaşlarıma 'Yemek yedin mi?' diye sormaya başladım.

    Şimdi normal yaşamda bu çeşitli deyimler, espriler, yemek adetleri ve arkadaşlık konularında çok değişik bir dünya gibi geldi önce, ilk sene. Sonra alıştım tabii. Ben de benimsedim ve benim için bir görüş farklılığı oluştu. Çin, bizim için böyle fazla bilinmeyen, fakat kafamızda bir imaj olarak var. Hani eskiden 'Cartoon China' dediğimiz, hani insanlar, taşıtlarıyla birbirlerini itiyorlar falan. O devir geçeli yıllar olmuş. Çin, kalkınmış, büyümüş, modernleşmiş çok büyük bir ülke. Hem kişisel bakımdan, hem resmi düzeyde, benim için ilginç bir deneyim oldu.

    Shanghai, tabii çok gelişmekte olan bir kent, bir kıyı kenti, ekonomi bakımından yani ticaret açısından çok gelişmiş.

    Shanghai, çok güvenli bir kent. Geceyarısı üçte yayan dolaş, kimse hiçbir şekilde bir zarar vermez, hırsızlık, kötü bir şey yok."

    Türkiye Dış Ticaret Müsteşarlığı İkili Anlaşmalar Genel Müdür Yardımcısı Osman Bekâroğlu, 1990-1994 yılları arasında Türkiye'nin Beijing Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği'ni yürütmüştü. "Çin'in en çok nesini sevdiniz?" sorumuza karşı Osman Bekâroğlu, şu cevabı verdi:

    "Çin mutfağı tabii. Çin mutfağı ve Çin kültürü beni çok etkiledi. Benim eşim Çin'de sanatla çok yakından ilgilendi. Orada, Çin'de çok iyi dostluklarımız da oldu. O dostluklarımızın bazıları hâlâ devam ediyor. Üç beş arkadaşımız var.

    İnsan, görev yaptığı ülkeyi severse ve o ülke insanlarıyla iyi ilişkiler kurarsa, hem ülkeyle ilgili anıları devam ediyor, hem o ülkedeki çalışmasını, başarısını olumlu etkiliyor. Ben Çin'e o gözle baktım, başarılı olduğumu da düşünüyorum. Orada çok iyi ilişkilerimiz oldu. Nitekim iyi ilişkilerin olduğunu özellikle aradan 12-13 yıl geçtikten sonra geçen yıl katıldığım Türkiye Büyükelçiliği'ndeki 30 Ağustos resepsiyonunda ta eskiden tanıdığım dostlarla karşılaşarak onların bana yaklaşımından anladım. O da beni mutlu etti.

    Çin kültürü çok enteresan, Çinlilerin spor anlayışı çok enteresan, hayat felsefeleri, geleneksel Çin tıbbı... Biz hastaneye giderdik, bana sorarlardı, 'Western medicine mi istersiniz, traditional Chinese medicine mi?' Ben her zaman 'traditional Chinese medicine' isterdim. Dolayısıyla her Çin lafı geçtiğinde benim gözlerim parlar, hakikaten seviyorum, eşim de öyle, çocuklar da o zaman küçüktü, ama onlar da çok iyi hatırlıyorlar, video görüntülerini seyredince hatırlıyorlar, anıları tazeleniyor."