ÇİN ULUSLARARASI RADYOSU
China Radio International
Çin Haberleri
Türkiye Haberleri
Dış Haberler

Çince Öğreniyoruz

Çin'de azınlık milliyetler

Türklerin gözüyle Çin

Spor

Bilim ve Sağlık
(GMT+08:00) 2005-10-14 16:06:07    
Asya'dan Asya'ya mektup (14-10-2005)

cri

"AN GELİR

an gelir

paldır küldür yıkılır bulutlar

gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet

eski heyecan ölür

an gelir biter muhabbet

çalgılar susar heves kalmaz

şatârâbân ölür

şarabın gazabından kork

çünkü fena kırmızıdır

kan tutar / tutan ölür

sokaklar kuşatılmış

karakollar taranır

yağmurda bir militan ölür

an gelir

ömrünün hırsızıdır

her ölen pişman ölür

hep yanlış anlaşılmıştır

hayalleri yasaklanmış

an gelir şimşek yalar

masmavi dehşetiyle siyaset meydanını

direkler çatırdar yalnızlıktan

sehpada pir sultan ölür

son umut kırılmıştır

kaf dağı'nın ardındaki

ne selam artık ne sabah

kimseler bilmez nerdeler

namlı masal sevdalıları

evvel zaman içinde

kalbur saman ölür

kubbelerde uğuldar bâkî

çeşmelerden akar sinan

an gelir

-lâ ilâhe illallah-

kanunî süleyman ölür

görünmez bir mezarlıktır zaman

şairler dolaşır saf saf

tenhalarında şiir söyleyerek

kim duysa / korkudan ölür

-tahrip gücü yüksek-

saatlı bir bombadır patlar

an gelir

Attila İlhan ölür"

Canım Kızım,

Aralıklı yağan yağmurun soğukluğunu hissettirdiği bir sonbahar gününde yağmurların ve sonbaharın şairini kaybettiğimizi öğrendim.

Beijing dışında olduğumdan internete bakma olanağım yoktu ve gittiğim yerde cep telefonu da çekmiyordu. Beijing'e iner inmez telefonda dostluğumu "üstadın" şiirleriyle damıttığımız arkadaşlarımdan birinin mesajı vardı. Evet, "o an gelmiş ve Attila İlhan ölmüştü."

Aslında kendimi bu ölüme uzun süredir alıştırmıştım. Çin'e uzun süre kalmaya her gelişimde yanımda "üstadın" şiir kitapları olurdu. Duygularımızın durulduğu anlarda, fırtınalar onun mısralarıyla kopardı. Ölüm haberini aldığımda da yanımda bir kitabı vardı. O andan itibaren kendimi avutmak için su dizeleri mırıldanmaya başladım:

"Şairim ben giderim ölüme geze geze

Şiirler ölmüyor ki, şairler öl(dürül)se..."

Üniversite yıllarında ders kitaplarımızın yanında ayrılmaz bir parça olarak taşıdığımız şiir kitaplarının yazarından arkadaşlar arasında "üstad" diye bahsederdik. Öğrencilik yıllarının saf ve coşkulu sohbetlerinin arasında birimizin duygu dolu bir sesle başladığı mısra hep kulaklarımda:

"Elimden tut düşeceğim

Yoksa bir bir yıldızlar düşecek"

Düşünüyorum da, kurduğun güzel dostlukların çoğunun mayasında onun mısraları var.

Sonra büyüdük, hayatın koşuşturmacası arasında belki eskisi kadar aşk şiirleri okuyamıyorduk, ama Attila İlhan yine yaşamımızın bir köşesindeydi. Televizyondaki sohbetlerinin hepsi birer tadına doyulmaz belgesel niteliğindedir. Bu kez daha çok ülkemizi sevmeyi öğreniyorduk, ne de olsa parola "vatan"dı. Bir söyleşisinde, Stefan Zweig ve eşinin intihar ederken yazdıkları, "üzerinde yaşadığınız, vatanım diyebileceğiniz bir toprak yoksa, okumak ve yazmak neye yarar?" sözlerini hatırlatmıştı.

Ama ben bir televizyon dizisine verdiği ismi ve başrol oyuncusu genç doktorun sadece laf üreten aydınlara söylediği sözü hiç unutmadım. "Yarın Artık Bugündür" dizisinde, küçük bir kasabada çalışan bayan doktor, barlarda ülkeyi kurtaranlara şöyle diyordu:

"Hepinizi toplamasam bir ebe Kadriye bile etmezsiniz"..

Dizinin adını ve bu sözleri hep bir uyarı olarak kabul ettim...

Canım Kızım, sana bu mektubumda buralarda yaşananları, uzay çalışmalarındaki önemli gelişmeleri anlatmak istiyordum. Ama, "ayrılık girdi araya/hicrana düştük bugün/elde var hüzün"..

Haftaya devam etmek üzere seni özlem ve sevgiyle kucaklıyorum.

Öptüm.

Baban Cemil Kaptan

14 Ekim 2005

"ELDE VAR HÜZÜN

söyleşir

evvelce biz bu tenhalarda

ziyade gülüşürdük

pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının

ne meseller söylerdi mercan köz nargileler

zamanlar değişti

ayrılık girdi araya

hicrana düştük bugün

ah nerde gençliğimiz

sahilde savruluşları başıboş dalgaların

yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller

elde var hüzün

o şehrâyin fakat çıkar mı akıldan

çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması

sırılsıklam âşık incesaz

kadehlerin mehtaba kaldırılması

adeta düğün

hayat zamanda iz bırakmaz

bir boşluğa düşersin bir boşluktan

birikip yeniden sıçramak için

elde var hüzün"