Kitabın konusu şöyle: 1937 yılında Japonlar Nanjing'i işgale hazırlanırken, Minnie Vautrin adlı bir ABD'li misyoner (aynı zamanda Jinling Kız Koleji'nin dekanı) okulunda kalmaya karar verir. Düşünür ki, Amerikan vatandaşlığı, orada çalışan Çinliler korumasına yardımcı olacaktır. Fakat yanıldığını acı bir biçimde öğrenecektir. İşgal sonucunda okul, 10 binden fazla evsiz kadın ve çocukla dolu bir mülteci kampı haline gelir. Vautrin, bu talihsiz mağdurlarına acılarını dindirmek için her geçen gün daha yoğun mücadele tmek zorundadır. İşgal sonrasında, hayat tekrar normale döndüğünde bile, Vautrin, bu zor günlerin etkisini üzerindne atamaz. Kurtaramadığı hayatlardan duyduğu acı bir türlü yakasını bırakmaz.
Çin Günlüğü'nde bu hafta, Ha Jin ile yapılmış kısa bir röportaja yer vereceğiz. China Daily'den Mei Jia'nın yazarla yaptığı röportaj şöyle.
Öyle görünüyor ki, bu romanı yazarken acı günler yaşadınız…
Başlangıçta, bakış açısıyla ilgili bir hata yapmıştım, ancak onlarca kez gözden geçirdikten sonra, birinci tekil şahıs anlatımıyla romanı yeniden yazmaya başladım.
Tarihi gerçekler ile edebi kurgu arasındaki dengeyi nasıl kurdunuz?
Bazı Amerikalı okurlar, coşkulu bir anlatımdan hoşlanırlar; ancak bu roman, çok büyük bir trajediyi anlatıyor ve ben böyle bir konuyu anlatırken, renkli bir dil kullanamazdım veya buna cüret edemezdim. Sade ve anlaşılır bir dil kullanmak istedim. Ayrıca roman, Çinli bir kadının ağzından anlatılıyor ve bu kadın için İngilizce yabancı bir dil. Lirik bir dil kullanmak için hiçbir gerekçe yok.
Bu romanı yazma amacınız neydi?
Olayın vahşi yönü zaten tarih kitaplarında anlatılıyor, ben bundan ziyade kurbanların maruz kaldığı psikolojik zararlara odaklandım.
Bir röportajınızda, kitabın ABD hakkında bir hikâye olduğunu söylediniz. Neden?
Benim o röportajda demek istediğim şuydu: Bu olay, uluslararası deneyimin olduğu kadar, Amerikan deneyiminin de bir parçasıydı. Ben Nanjing Katliamı'nı böyle görüyorum. Onlardan birinin hikâyesini anlatmak suretiyle, daha fazla insanın bu trajediyi bilmesini istedim.
Roman, birçok Avrupa diline çevrilmeye başlandı. Hâlâ Nanjing Katliamı'nı inkâr eden Japonların olduğunu aklımızdan çıkarmamamız lazım. Şunu söylerken hiç utanmıyorum: Benim kitabım tarihi gerçeklerin anlaşılmasına hizmet etsin. Ben politik bir yazar değilim, ama bu kitap özel bir durumdur.
Tekrar Çince yazmaya dönecek misiniz?
Söylediğim, Nabokov'un benimsenmiş bir dilin içinde felç olma hissini paylaştığımdı. Sıkıcı bir İngilizce kullanmaktan kaçınmaya çalıştım. Korkarım, Çince'de kayda değer çalışmalar üretmek, benim için artık çok geç olabilir. Hayat kısa. Başka bir dilde yazmaya bir kez karar verdim ve kendim için belirlediğim hedefe ulaşmayı diliyorum.
Son günlerde ne yapıyorsunuz?
New York'ta geçen bir roman üzerinde çalışıyorum.
Bir yaratıcı yazarlık hocası olarak, anadili İngilizce olmayan ancak İngilizce yazmak isteyen yazarlar için neler önerirsiniz?
İngilizce öncelikli diliniz haline gelmedikçe, kendinizi evinizde hissettiğiniz dilde yazmalısınız. Fark yaratacak olan, işinize hayatınızdan ne derece birşeyler kattığınızdır. Yazarlık, iyi bir meslek değildir, çünkü bir yazar, sayfalar arasında hayatını tüketmek için istekli olmalıdır.