CRI Hakkında | Eski Versiyonumuz
Ak akçe ipekle birlikte Çin'den geldi
  2010-10-27 11:40:13  cri

    Ak akçe kara gün içindir!

    Çocukluğumuzdan beri bildiğimiz bu atasözünde geçen "akçe" sözünün Çin'e dayandığını tahmin edebilir miydik?

*

    "Tabğaç budun sabi süçig, ağısı yımşak ermiş."

    Orhun Anıtları'ndan Kültigin Yazıtı'nın güney yüzünde, beşinci satırda geçen bu cümlenin bugünkü Türkçe'ye çevirisi şöyle: "Çin milletinin sözü tatlı, ipeği yumuşak imiş."

    Bu cümleden "ağı" ya da "agı" sözcüğünün ipek anlamına geldiğini öğreniyoruz. Şimdi "ip" sözcüğünden türettiğimiz ipek, eskiden "ağmak" fiilinden yapılan isimle anılıyormuş.

*

    Araştırmacılar "akçe"yi, "agı+ca" diye tahlil etmişler. İpek, alışverişte mübadele aracı olduğu için, sonraları bu sözcük "eşya", "hazine", "define", "hediye" gibi anlamlar da kazanmış. Divan-ı Lügati't Türk'te hazinedara "ağıcı" ya da "agıcı" dendiği görülüyor. Ağıcı, aynı zamanda, "ipek kumaşları muhafaza eden kimse" olarak da tanımlanıyor. Uygurlar da saray hazinesine, "içgerü agılık" diyormuş. Bugünkü Uygurcada, "pul" sözcüğüyle birlikte "akça" da para anlamına geliyor.

*

    Ağı sözcüğünün, "ağmak" fiilinden türetildiğini söyledim, ama Çince'de bugün fiyat anlamına gelen "Jia ge"ya benzerliği de dikkatlerden kaçmıyor. "Jia ge" bugün "para cinsinden ifade edilen fiyat" anlamına gelse de, belki eskiden değiş tokuşta bir malın "karşılığı" olarak kullanılıyordu. Çünkü buradaki "Jia" değer, "ge" da ölçü anlamına geliyor. Sözcük çevirisi, "bir şeyin değerinin ölçüsü" olabilir.

*

    Daha eski çağlarda, zorlu iklim koşullarında gereksinim duyulan "kürk" de değişim aracı olarak önemli bir yer tutuyormuş. Özellikle kızıl renkli olanları, en değerlileriymiş. Türkler, kürke "ten" veya "tın" dermiş. Bugün de, "deri" sözcüğünün bir eşanlamlısı "ten"... Kızıl renkli kürkler değerli sayıldığı için onlara "al kürk", "kızıl kürk" anlamında "al-tın" denmiş. Azeriler altına "kızıl" diyor. Türkmenistan'da da öyle… Rus Çarlığı'nın bugün Orta Asya ülkelerini oluşturan bölümlerinde 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar kullanılan para birimi "tenge"nin kökü, "ten" veya "tın" sözcüğüne dayanıyor. Kazakistan'ın para birimi bugün de "tenge".

*

    Doğa koşulları göz önünde bulundurulduğunda kürk gerekli bir giysiymiş, ama ipek öyle değil. İnsan giymese, soğuktan donmaz.

    Sadece süs eşyası olması, sanki ipeği kapitalizme doğru atılan ilk adımların bir simgesi yapıyor. Sahip olma tutkusuyla birlikte, ipek giderek toplumsal yaşamda statü göstergelerinden biri haline gelmiş.

    Fakat, ipek sadece zenginlik ifadesi değilmiş. Aynı zamanda sermayeymiş. İpek, Doğu ile Batı arasındaki ilk değiştirilebilir değer, ilk döviz olarak biliniyor.

    Zaten bir süre sonra, Çin'de tam anlamıyla para gibi kullanılmaya başlanmış. Örneğin, Han Hanedanı döneminde çiftçiler vergilerini ipekle ödeyebiliyormuş. Zamanla devlet görevlilerinin maaşları da ipek olarak verilmeye başlanmış. Dünyanın başka yerlerinde bir şeyin değeri altın veya gümüş olarak ifade edildiği gibi, Çin'de de ipeğin uzunluğuyla ölçülürmüş. İpek giderek, uluslararası piyasada altının tek karşılığı olmuş.

*

    Çok eski dönemlerde, bir Çinli'ye, "Dünyanın merkezi neresi?" diye sorsalar, herhalde kendi ülkesi olduğunu söylerdi. Bugün de Çinliler ülkelerine "Zhongguo", yani "Orta Ülke" diyor. "Orta", tabii ki dünyanın ortası. Eski çağlarda Çinliler, dünyanın merkezini kendi ülkeleri saydıkları gibi, imparatorlarını da bütün dünyanın imparatoru olarak görürmüş. O dönemlerde çok gelişkin bir feodal toplumsal-ekonomik kuruluşa sahip olduğu için gerçekten de öyleymiş. Nitekim, dünyadaki en eski ve en ünlü yollar hep Çin'e çıkıyor.

    "İpek Yolu" adı o zamanlar kullanılmasa da, bu yollar, İsa'dan önceki yüzyıllarda, hatta Büyük İskender'den önce bile varmış. Akdeniz bölgesindeki halklar ile Çin ve Hindistan arasındaki ticari bağlantılar binyıllar öncesine dayanıyor. Eski ticari ilişkilerin merkezinde de Çin ipeği bulunuyormuş. O yüzden, Ferdinand von Richthofen 1877 yılında yayınladığı eserinde "İpek Yolu" ismini kullanınca, hemen tutulmuş ve yayılmış.

*

    İpek Yolu'ndaki ticaretin ilk dönemlerinde ödeme aracı haline gelen ipek, Çin açısından daha da önem kazanmış. Çin'in, üretim tekelini korumak için saray çevresinin dışında, ticaretin yapıldığı yerlerin, yolların denetimini ve güvenliğini de sağlaması gerekiyordu. Bunun için imparatorluk sarayından çok uzaktaki yerlere görevliler atıyordu. Bazen de varlığını ordunun seferleriyle hatırlatıyordu. Uzak bölgelere atanan kişileri hoş tutmak gerekiyordu. Buralarda da ipek önemli bir ödeme ve ödüllendirme aracıydı. Ülkenin batısındaki ve kuzeybatısındaki memurlara maaş olarak ipek ipliği yumakları veriliyordu. Memurlar da bu yumakları hemen ve iyi bir kâr karşılığında sınırdaki göçebelere veya batıdan gelen tüccarlara satıyordu. Ne kadar batıya gidilirse yumakların değeri de o kadar artıyordu. İpek imalatının dışarıya çıkması zararlarına olacağından, memurlar bu güvenliği sağlamak için canla başla çalışıyordu.

*

    Çin'i dünyanın en önemli çekim merkezi haline getiren ipeğin ilk olarak ne zaman kullanıldığına ilişkin kesin bilgiler yok. Fakat efsaneler ülkesi Çin'de ipekle ilgili rivayetler eksik değil.

    Zaten eski Çin metinlerinde çoğu şey efsanelerle anlatılıyor. Gerçek ve efsane birbirine karışıyor. Metinlerden gerçeği tespit etmek güç. Fakat ipek dokumacılığının başlangıcı arkeolojik çalışmalarla da belirlenemiyor. MÖ 7 bin ile 6 bin yılları arasındaki bir döneme ait küçük fildişi bir fincan üzerinde ipekböceği motifine rastlanmış. MÖ 3 bin ile 2 bin 600 yılları arasındaki bir döneme ait olan ve insan eliyle kırılmış olduğu saptanan ipekböceği kozasına da rastlanmış. En sağlam kanıtlar, Yin Hanedanı dönemindeki başkent Yinxu'de yapılan kazılarda elde edilmiş. Bulunan kehanet yazılarında, dut ağacı, ipekböceği, ipek ipliği ve İpek Tanrıçası'ndan söz ediliyor.

*

    İpek, eski dönemlerde yalnızca imparator, onun yakın akrabaları ve maiyetindeki yüksek görevliler tarafından giyilebiliyormuş. İmparator, sarayda beyaz ipek giysiler kullanırmış. Dışarıda ise kendisi ve ailesi sarı ipek giyermiş. Bir dönem, bu işin ticaretiyle uğraşanların bile ipek giysiler giymesi yasakmış. Song dönemi şairlerinden Zhang Yu'nun 1100'lü yıllarda yazdığı şiiri sanki bu durumun yüzyıllarca sonra bile değişmediğini anlatıyor. Zhang Yu, ipek dokumacılığının en çok yapıldığı yerde, Sichuan'da doğmuş. "İpekböceği Yetiştiren Kadın" başlıklı şiiri şöyle:

    Dün şehre inmişti,

    Mendili yaş döndü.

    Çünkü ipek giyenlerin hiçbiri,

    İpekböceği yetiştirmiyordu.

*

    Efsanevi imparator Huang Di zamanından beri, Çin'de dut ağacının dikimi ve buna bağlı olarak ipekböcekçiliği bizzat imparatoriçeler tarafından yönetilmiş. MÖ 5. yüzyıla gelindiğinde artık Çin'in en az altı eyaletinde ipek üretiliyormuş. İmparatoriçe her yıl nisan ayında ipek üretim mevsiminin açılışını bizzat yaparmış. Çin'de ipek üretimi, kadınlara ayrılmış ağır bir iş olarak gelişmiş. Kırsal bölgelerde, 15 yaşına gelen bütün genç kızların ipekböceği yetiştirmesi kuralı varmış.

   İpekböceği yumurtalarını veya kozalarını Çin dışına kaçırmanın cezası ölümmüş. İpek üretim teknikleri ve süreci, devlet sırrı kabul ediliyormuş. Üretim sırrı büyük bir titizlikle saklanan ve gittikçe uluslararası geçerliliğe sahip olan bu değer, zamanla Çin'in en önemli kozu olmuş.

*

    Bu tekelin kırılışı, eski tarih yazıcıları tarafından bir olaya dayandırılıyor. British Museum'da, Taklamakan Çölü'ndeki eski ticaret kentlerinden Hotan yakınlarındaki bir tapınağa ait olan ve "İpek Prensesi" adını taşıyan, tahtadan yapılma küçük bir adak levhası var. İşte, Çin'in tüm varlığıyla korumaya çalıştığı ipek üretim tekelini kıran kişi bu levhada resmedilen prensesmiş. Söylendiğine göre, prenses, Çin İmparatorunun 420 yıllarında Hotan Kralıyla evlendirilen kızıymış. İpekböceği yumurtalarını ve dut ağacı tohumlarını, başındaki büyük ve gösterişli topuzun içinde, Tarım havzasına kaçırmayı başarmış.

    Yine, tarih kayıtlarını tutan saray katiplerinin dediklerine inanırsak, süse düşkün Çinli karısını bu kaçakçılığa Hotan Kralı yönlendirmiş. İmparatorluk sarayındaki ilk karşılaşmalarında müstakbel karısına, gelecekte ipekli giysiler giyip giyemeyeceğinin kendi elinde olduğunu söyleyerek, giysi için fazla para harcayamayacağını bildirmiş. Prenses de sadece kendi gereksinimlerini düşünerek, henüz evlenmediği eşinin isteklerine boyun eğmiş.

    Bunlar saray katiplerinin yazdığı şeyler. Uydurma olup olmadıklarını bilmiyoruz. Fakat o dönemlerde Çin, politik ve askeri açıdan zayıflamıştı. Böyle bir durumda o yumurtalar ve tohumlar herhangi biri tarafından da kaçırılabilirdi. Nitekim, bu olaydan yaklaşık yüz yıl sonra 550 yılında, Nasturi mezhebine mensup iki keşiş, içi boş bambu değneklerine sakladıkları ipekböcekleriyle birlikte Bizans İmparatoru İustinianus'un huzuruna çıkmışlar. Hem bu yollarla, hem de Çin'in kendi ihracatıyla ipek üretim bilgisi hızla yayılmaya devam etmiş.

*

    Dut ağacı ve ipekböcekleri, iklim şartlarının elverişli olduğu her yere uyum sağlamış. İmalatın yaygınlaşmasıyla artık Çin ipeği, doğudan gelen kervanların ana malı olmaktan da çıkmış. İhracat, Çin ekonomisinde büyük tehlike yaratacak kadar azalmış. İpekböcekçiliği yapılan bölgelerde halk sefalet içine düşmüş. İpek üretiminin ve ticaretinin merkezi İran'a kaymış. Yolların kontrolü de İran'ın hakimiyeti altındaymış.

    6. yüzyıla gelindiğinde Türkler de Doğu-Batı ticaretinde önemli bir yer tutmuş. Bu yüzyılda, Doğu'dan Batı'ya doğru yapılan ticarete, Batı'dan Doğu'ya doğru da bir hareketlilik eklenmiş. İran ipeği Çin'e taşınmaya başlanmış. Bu ticaret, Çin ve İran hükümdarlarının değerli, işlemeli ipek giysileri değiş tokuş etmeleriyle başlamış. İran ipeğinin desenleri Çinlilerin çok hoşuna gitmiş. Hemen bunun bir taklidini yaparak Japonya hükümdarına armağan etmişler. Bu giysi şimdi Tokyo'daki Ulusal Müze'deymiş.

    Sonraki dönemde Çin'de İran ipeği moda olmuş. Modanın yayılmasında, bu ticaretten iyi gelir elde eden Türklerin, Çinlilerin ilgisini çekmeyi iyi bilen akıllı yaklaşımlarının rolü büyük olmuş. Aslında Çin'de yeterinden fazla ipek üretildiği için pazar bulma sıkıntısı çekiliyormuş. Buna rağmen, ipeğin süs eşyası olarak çekiciliği galip gelmiş. Türkler, devamlı olarak İran'dan Çin'e ipek taşıyıp durmuşlar. 6. ve 7. yüzyılların en çok kazananları Soğd ve Türk tacirler olmuş.

*

    Türklerin o dönemlerde Çin ile olan ilişkileri çok içli dışlıymış. Zaten sınırlar da devamlı olarak değişiyormuş. Daha çok ticaret yollarını koruyan Türkler, Çin devletlerinin birbirleriyle çatışmalarında da destek güç olarak yer alıyormuş. Bu sayede gerek Çin'in iç kesimlerinde, gerekse İpek Yolu üzerinde bulunan yerlerde ticari hayata çok rahat katılabiliyorlarmış. Özellikle Çin'in politik ve askeri bakımdan zayıfladığı dönemlerde, Türk kağanlarının askeri desteği daha çok önem kazanmış. Bu destek karşılığında Çin imparatorlarından tonlarca ipek alırlarmış. Tabii bu durum Türkler için memnuniyet vericiymiş. 584 yılında Türk kağanı, kayınbabası Çin imparatoruna yazdığı mektupla Gök'ü yeminine tanık göstererek Çin ve Türk dostluğunun on bin kuşak süreceğini belirttikten sonra şöyle demiş:

    "Ülkemde bulunan atlar ve koyunlar, imparatora aittir. Onun ülkesinde bulunan ipekli kumaşlar bana aittir. Aramızda fark yoktur."

*

    Uygurlar da Çin devletlerinde serbestçe ticaret yapabiliyormuş. Bölgedeki tüm halklar gibi onlar da ipeği para olarak kullanmışlar. Üzerine mühür basılı ipek kumaşa "kamdu" veya "kunpu" diyorlarmış. Kuanpu, "resmi formata, tüzüğe uygun, alışveriş yapmaya yarayan kumaş" anlamına gelen Çince kökenli bir sözcük… Bu sözün Arap yazısıyla "kamdu" şeklinde yazılmış olabileceği sanılıyor. Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügat-it Türk'te kamdu için şöyle yazmış:

    "Dört arşın boyunda, bir karış eninde bir bez parçasıdır ki, üzerinde Uygur hanının mühürü basılıp alışverişte para yerine kullanılır. Bu bez eskirse her yedi senede bir yamanır, sonra yıkanır, yeniden üzerine mühür basılır."

*

    Eski Türklerin kullandığı ödeme araçlarıyla ilgili bilgiler en çok Uygur belgelerinde bulunuyor. Ödemeler önceleri mal ve hizmet karşılığında yine mal ve hizmet verilmesi şeklinde yapılıyormuş. Sonradan sırasıyla kumaş, madeni para ve kağıt para kullanılmış. Eski bir Uygur satış sözleşmesinde kuanpu'nun ödeme aracı olduğunu görüyoruz:

    "...Üç şığ yirim atı kutlug taşka toguru tomlıtı satdım satıg kunpusın inçe sözlaştimiz üç yüz biş otuz kunpuga üzüştümüz..."

    Günümüz Türkçesiyle şu anlama geliyor: Üç şığ yerimi Kutluk Taş adındaki kişiye doğrudan sattım. Satış kunpusu için sözleştik, 325 kunpu'da anlaştık.

*

    Metal olmayan ilk parayı Kubilay Han'ın bastırdığı biliniyor. Fakat bu para kağıt değil, ipek üzerine basılan "si chao"ymuş. "Chao" makbuz, "si" da ipek demek. Bu ipek para, 50 gümüş liang'a eşitmiş. Yuan döneminde iç ve dış ticarette etkin olan Uygurlar da bu parayı kullanmış. Sonradan basılan kağıt paranın yaygınlaşmasında da en önemli rolü onlar oynamış ve bunu İran'a kadar yaymış.

*

    İpek doğrudan ödeme aracı olarak kullanılınca, muhafazası ve taşınması konusunda sıkıntılar doğmuş. Bunun üzerine, ipek karşılığı olarak kullanılmak üzere madeni paralar bastırılmış. Bu alanda da öncülüğü Çinliler yapmış.

     Türklerin eski dönemlerde kullandığı paralarla ilgili çalışmalar hâlâ devam ediyor. Henüz aydınlatılmamış birçok nokta var. Türklerin parayı, Çin'le ilişkilerin iç içe geçtiği dönemlerde kullanmaya başladığı sanılıyor. Önceleri Çin paralarını kullanmışlar. Bu paraların arka yüzündeki boşluklara runik alfabeyle Türkçe sözcükler veya cümleler kazımışlar. O coğrafyada, bir yüzü Türkçe bir yüzü Çince yazılı tek şey Orhun Yazıtları değilmiş. Para gibi dar bir yüzeyde bile Çince ve Türkçe birlikte kullanılmış. Ayrıca Göktürklerin Çin sikkeleri gibi kendilerine ait sikke kestirdiklerini düşündüren buluntular da var. Orhun Yazıtları'ndan daha eski olan Yenisey Yazıtları'nda bile, Çin'le ilişkilerden söz ediliyor. Örneğin, bir yerinde 15 yaşında bir çocuğun Çin'e ticaret yapmak amacıyla gittiği yazılı.

*

    Tang hanedanı döneminde basılan paralarda Türkçe de yer alıyormuş.

    1980'li yıllarda, 7. ve 8. yüzyıllarda basıldığı tahmin edilen paralar bulundu. Munisnks civarında basılan bu paraların üzerinde Göktürklerin kullandığı runik alfabeyle yazılmış sözcükler var. Bunlardan birinde "akça" kelimesi yer alıyor. İşte "agı+ca" diye tahlil edilen sözcük bu.

*

    Osmanlı Devleti'nde uzun zaman para birimi olarak kullanılan, atasözlerimizde ve "ihtiyat akçesi" gibi finans terimlerinde hâlâ yaşayan "akçe"nin kökleri, Çin ipeğine dayandığı belli olmuyor mu?

    Türkiye ile Çin arasındaki coğrafi mesafe, araya dünyanın en büyük kıtasının sığabileceği kadar büyük. Ama tarihsel açıdan bakınca, kültürel ilişkilerimiz ilk bakışta sanıldığından da yakın.

İlgili Haberler
Yorumunuzu Gönderin
Çin-Türkiye ilişkilerinde yeni kilometre taşı
Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Türk Lirası, Çin finans dünyasına ayak bastı.
Çinli kulüpler büyük transferlerine devam ediyor

Chelsea'nin yıldız orta saha oyuncusu Oscar, 60 milyon avroya Çin'e gelmeye hazırlanıyor. Peki Çinli kulüpler yabancı futbolcular için ne kadar para ödüyor? Bu sorunun cevabı ve haftanın ekonomi gündemine genel bir bakış için Ekodiyalog'a kulak verin.

Diğerler>>
Çin'de 2016'da neler konuşuldu? (1) (Çin Mahallesi)
Çin'de 2016 yılında gündemde neler vardı? Çinlilerin en çok dikkatini çeken gelişmeler nelerdi? Çin Mahallesi'nin sakinleri, 2016'yı nasıl geçirdi?
Çin'in 5. büyük icadı 24 Sezon nedir? (Çin Mahallesi)
Çinlilerin günlük hayatına yön veren bir takvim sistemi olan 24 Sezon'a kâğıt, pusula, matbaa ve baruttan sonra Çin'in 5. büyük icadı diyenler de var. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan 24 Sezon, bir kez daha gündemde.
Diğer>>
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (07-01-2015)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (19-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (05-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (08-10-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (24-09-2014)
Diğer>>
Anket
Soru-Yanıt
  • Nükleer Güvenlik Zirvesi'nde Çin'in gücü ortaya kondu

  • Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping 31 Mart-1 Nisan günlerinde ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenen ve dünyanın odaklandığı Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katıldı.
    Diğer>>
    İzleyici Postası
  • Koyun yılınız kutlu olsun (Pınar Koçak)

  • Koyun Yılının en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması dileğiyle...
  • Çin kadınlarına (Ali Güler)

  • Düşlerimde gelir bir güzel bana, alır götürür beni uzak bir diyara...

    Diğer>>
    Linkler
    © China Radio International.CRI. All Rights Reserved.
    16A Shijingshan Road, Beijing, China