CRI Hakkında | Eski Versiyonumuz
Çok okuyan mı, çok gören mi Çin'i daha iyi öğrenir?
  2010-03-24 19:12:18  cri

    Hâla devam ediyor mu bilmiyorum, ama biz ilkokuldayken "münazara" adıyla tartışmalar yapılırdı. Bazen aynı sınıf içinde, bazen sınıflar arasında, dinleyiciler ve jüri huzurunda yapılan bir etkinlikti bu. Konuları da genellikle basit olurdu. Örneğin, bir taraf kişisel sorumluluğun önemine vurgu yapmak için "Her koyun kendi bacağından asılır" atasözünün doğruluğunu kanıtlamaya çalışır, karşı taraf da toplumsal sorumluluğun önemini belirtmek için "Üzüm üzüme baka baka kararır" atasözünün geçerli olduğunu kabul ettirmeye uğraşırdı.

*

    Gözde tartışma konularından biri de "Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?" sorusuydu. Ben çok okuyanların daha çok bileceğini benimsetmeye çalışan tarafta yer almaya dikkat ederdim. Çünkü, daha o yaşlarda okumanın büyülü dünyasını keşfetmiştim. İlkokul ikinci sınıfta, çocuk hastalıklarından biri nedeniyle yatağa düşüp okula gidemeyince, babam birçok hikâye kitabıyla eve gelmişti. Onları okumaya başlayınca bambaşka bir dünyaya girdiğimi sandım. Böylece tutkuyla bağlandım okumaya.

    O yaşlarda, kendi kendime çocuksu akıl yürütmelerim de olurdu. "İşte odamda oturuyorum, ama başka bir kıta hakkında neler neler öğreniyorum" derdim. Hiçbir şey bilmeden etrafına bakarak gezen birinden daha fazla öğrendiğimi düşünürdüm. Benim bu düşüncemin özel bir adı olduğunu ileriki yıllarda öğrenecektim.

*

    Okumayla edinilecek bilgi ile gezip görme sayesinde öğrenilecekleri birleştirmeyi neden düşünmezdim acaba? Oysa, yaşamımın daha ileriki yaşlarında, okuyarak öğrendiğim yerleri sonradan gidip görünce, ne kadar değişik olduklarını fark edip şaşırdığım çok olmuştur. Herhalde çocukluğumuzun sınırlı olanakları içinde, günün birinde oraları gezip görebileceğime hiç ihtimal vermemişim. Ama okumak öyle mi? İnsanın olanakları çok sınırlı da olsa okumak her zaman mümkündü. O yüzden eldeki imkanı, elde olmayana karşı abartıyla savunmaya başlamıştım. İkisinin birleştirilebileceğini çok sonraları öğrendim.

*

    Ne var ki, sonraları öğrendiklerim arasında, bu birleştirme olanağını bilinçli olarak tepenlerin bulunduğu da vardı. Bunlara "koltuk seyyahı" deniyordu. Yani, kendi evlerinin rahatlığı içinde bir koltuğa gömülerek güzel ve zevkli yazılmış seyahat kitapları okuyorlar ve yerlerinden kımıldamadan sanki oraları gezmiş gibi oluyorlarmış. İşte benim küçükken çocuksu akıl yürütmelerimle savunduğum düşüncenin adı buymuş. Meğer, Moliere'in Kibarlık Budalası Mösyö Jourdain'inin bilmeden "nesir konuşması" gibi, ben de bilmeden koltuk seyyahlığını savunuyormuşum. Sonraları internetin yaygınlaşmasıyla, sanal seyahat olanakları da çıktı. Ama, yaşamımın ileriki yıllarında edindiğim kendi deneyimlerim, bana en ideal olanın, görme ile okumanın birleştirilmesi olduğunu söylüyor.

*

    Okuma evrenim genişledikçe, başkalarının okuma alışkanlıklarının, huylarının, zevklerinin nasıl olduğunu da merak etmeye başladım.

    Bana en ilginç gelen çeşniler arasında, okuma ile gezmenin birleştirilmesinin özel bir türü de bulunuyor. Bu, seyahat rehberi okuyarak bir yeri gezmekten farklı bir şey. Zevk sahibi okur, diyelim ki klasik Fransız romanlarından birini okuyacak olsun. Romanın geçtiği mekânın da Paris olduğunu farz edelim. İmkan sahibi zevk erbabı, kalkıp Paris'e gidiyor ve kitabı olayların geçtiği mekanda okuyor. Arkeolojiden ödünç terim alarak yeni bir terim uydurmak gerekirse buna "Litterae in situ" diyebiliriz. Yani mekânında edebiyat... Tabii, insanın aklına şöyle bir soru gelmiyor değil: Tolstoy'un "Savaş ve Barış" adlı romanının en önemli sahneleri olan Borodino Savaşları ile ilgili bölümler okunurken oraları gezmek gibi bir güçlüğün üstesinden nasıl gelinir? Ya da Herman Melville'in "Beyaz Balina" adlı romanını mekânında okumak nasıl mümkün olur? Böyle uzun kitaplar ve zor mekânlar söz konusu olunca, en azından kitaba ilk bölümlerinin geçtiği yerde başlamak da olurmuş. Böyle yapınca, farz-ı kifâye yerine getirilmiş oluyor galiba.

*

    Bu ilginç zevk, Mozart'ın "Saraydan Kız Kaçırma" operasını Selim Paşa'nın Akdeniz kıyılarındaki hayali sarayında, bu mümkün olmayacağı için Topkapı Sarayı'nda seyretmek, ya da Verdi'nin Aida operasını Mısır'daki Gize vadisinde, Piramitlerin gölgesinde izlemek gibi bir duyguyla kıyaslanabilir ancak.

    Kimileri ukalaca bulabilirler ama, ben de imkânım oldukça belli kitapları geçtikleri mekânlarda okumaya, ya da daha önce okuduğum kitaplardan konusu yeni gideceğim bir yerde geçen varsa, onu bir kez de orada okumaya çalıştım. Hayır, özel olarak okumak üzere oralara gitmedim; bir yere başka bir nedenle zaten gidiyorsam ve mekânı orası olan bir kitap biliyorsam yanıma almaya gayret ettim.

    "Entelektüel züppelik"le veya "bibliyomani ayinleri" yapmakla suçlayanlar olabilir. Bunun belli bir hazzı olduğunu saklayacak değilim. Beijing'deki Yasak Şehri, Bertolucci'nin "Son İmparator" filmini gördükten sonra gezenler, ziyaretlerinden ayrı bir tad aldıklarını en azından kendilerine itiraf etmekten kaçınmayacaktır. Bu da bunun gibi bir şey.

*

    Beijing'e geldiğimden beri, kendime zaman zaman "Madem burada bulunuyorum, o halde hangi kitapları okumam gerekir" sorusunu soruyorum. Tabii okuyacaklarım, konusu burada geçen kitaplar olmalı. Ama, sadece konusunun Çin'i ilgilendirmesi yeterli mi? Diyelim ki, Kafka'nın "Çin Seddi" hikâyesini, Seddi'n Beijing yakınlarındaki Badaling bölümünde okursam, belki bir ayini biçimsel olarak eda etmiş olurdum, ama bu Çin edebiyatıyla ilgili bir okuma olmaz. O nedenle, okuyacağım kitaplar Çin edebiyatının ürünleri, tercihan seçkin örnekleri olmalı. Ama "seçkini seçebilmek", Çin edebiyatı bilgisi gerektiriyor. Oysa benim Çin edebiyatıyla ilgili bilgim çok sınırlı. Bu durumda yapmam gereken, Çin edebiyatına ilişkin bilgimi biraz olsun genişletmek. Ancak böylelikle neleri burada okuyup o özel zevkimi yaşayabileceğimi bilebilirim.

*

    Ama bu da ha deyince olacak şey değil. Çin edebiyatı hakkında kabaca bir bilgi sahibi olmak için, onun içinde yer aldığı Çin kültür tarihini bilmek; onun için de, genel Çin tarihi hakkında en azından kuş bakışı bilgi sahibi olmak gerek. Gelgelelim, Çin tarihi deyince 5 bin yıllık bir zamandan söz ediyoruz. Onca hanedan gelmiş geçmiş. Sıralarını bilmek şöyle dursun, isimlerini akılda tutmak bile kolay değil. İçinde yaratıldığı toplumun tarihini en azından belli başlı dönemeçleri itibarıyla bilmeden bir edebiyatın tanınması mümkün olmadığına göre, tek çare insanın zihnine şematik bile olsa bir "tarihsel olayların akış güzergâhı" yerleştirmesi.

    Tabii, burada gündeme bir tasnif sorunu geliyor. Kuşbakışı görüş elde etmek için, konuyu iyi tasnif etmek gerek. Ama tasnif neye göre yapılacak? İyi tasnif, iyi ölçüt gerektirir; iyi ölçüt de sorulacak can alıcı soruyu bilmeyi... Yoksa sadece keyfi bir tasnif yapılmış olur. Ama can alıcı soruyu bulmak için de o konuyu çok iyi bilmek gerek.

    Kısacası gene başa döndük.

*

    Ben de zaten aşağı yukarı o noktadayım. Yani bırakın çok iyi bilmeyi, yolumu el yordamıyla bulma aşamasına gelmeye çalışan meraklı birinden başka bir şey değilim. Burada yapmaya çalıştığım şey, öğrenmek ve öğrendiklerimi yazarak paylaşmak.

    Peki, "Kitap okuyup bize anlatacağına, başını pencereden çıkar da gördüklerini anlat" demezler mi insana?

    Derler.

    Nitekim diyorlar da. Beni şahsen tanıyan, ya da programlarımı dinleyen izleyiciler bazan elektronik posta göndererek, "çok kitabi kaldığımı", "Beijing'deki günlük yaşamdan fazla söz etmediğimi" söylüyorlar. Haklı olduklarını inkâr edemeyeceğim. Nitekim, hayatım boyunca "fazla kitabi" olmakla eleştirildim. Bu eleştiriyi ciddiye alıp belli ölçülerde kurtulmaya çalıştım. En azından yazarken veya birşey anlatırken anlaşılır olmaya gayret ettim. Yani kitabi olurken bile kitabi kalmamaya gayret ettim. Kuşkusuz, bunda ne ölçüde başarılı olduğum konusunda değerlendirmeyi kendim yapamam, ama sonuç olarak şu kadarını söyleyeyim ki, "kitabi" olma eleştirisine katılıyorum.

*

    Ama tâ Marco Polo'dan beri Çin'i görüp anlatan, çok kişi olmuş. O zamandan bu yana birçok seyahat kitabı yazılmış. Hele son yıllarda Çin ile ilgili olarak yazılan seyahat kitapları büyük kitapçılarda rafları dolduruyor. Bunlardan bir çoğu günlük yaşama ilişkin ayrıntıları aktarıyor.

    Bunları, gezip gördüklerini anlatmanın gereksiz olduğunu iddia etmek için söylemiyorum. Ne de olsa, her insan ayrı bir dünyadır, herkesin öznel yaşantıları farklıdır; onun için herkesin anlatacakları değişik olur. Ayrıca, yeni bir yere gelen insan, gördüklerini anlatma ihtiyacı duyar. Nitekim ben de Beijing'e yeni geldiğim zaman, buradaki yaşamın bana çarpıcı gelen yönlerine ilişkin gözlemlerimi anlatmıştım.

    Ama belli bir noktadan sonra, artık anlatacaklarınızın da özel bir yönü kalmıyor. Hele günlük yaşamın çarkı içine girince, artık anlatacaklarınız harcıalem şeyler olmaya başlıyor. Hatta bazı gözlemler o kadar anonim oluyor ki, Beijing'deki cadde ve semt isimleri ile insanların adlarını İspanyolcalarıyla değiştirseniz Buenos Aires'i anlatıyormuşsunuz gibi de olabilir. Çünkü sadece görerek anlatmak bir noktadan sonra yüzeysel kalmaya mahkum. Zaten, her şey görünenden ibaret olsaydı, böyle bir şey hissedilmezdi. Ama öyle değil. Herşey görünenden ibaret olsaydı, bilime de gerek kalmazdı. Görünüşe göre, Güneş mi Dünya'nın etrafında dönüyor, Dünya mı Güneş'in etrafında?...

*

    Kısacası, bir süre sonra, sadece kendi gözlerinizle gördüklerinizin yeterli gelmediğini hissetmeye başlıyorsunuz. Bir noktadan sonra, gördüklerimizi tam anlayamadığımızı, anlamak için başka bilgilere ihtiyacımız olduğunu hissediyoruz. O bilgiler de kitaplarda ve başka yazılı materyallerde var.

    Zaten çoğu şeyler öyle kolayca anlaşılmaz. Bazen arka planına, sağına soluna, içine dışına bakmak gerekir. Bir yeri anlamak için de bir süre sonra ister istemez, görsel gözlemle elde edilecek bilgilerden o yazılı bilgilere yönelmek gerekiyor.

    Sonra, görmekten görmeye de fark var. Herkes aradığını, görmek istediğini görüyor. Kimisi müzeleri, kültürel mekânları görmek ister, kimisi elektronik eşyalar satan mağazaları... Kimisi dönüşte beraberinde son model cep telefonu getirir, kimisi kitap...

*

    Ben de en çok müze ve kitapçı gezdim burada. Tabii sokakları da gezdim, çarşıları, mağazaları da... Bunları anlattım da...

    Ama artık bu ülkenin ve bu toplumun, sadece kendi gözleriyle bakarak anlaşılamayacağını kavradığım bir yere geldim. Onun için, kitaplarda yer alan bilgilere ihtiyacım olduğunu daha fazla hissetmeye başladım. Tarihi, kültürü ve edebiyatıyla hakkında bilgi edinmedikçe bu ülkeyi ve toplumu daha fazla anlayamayacağımı farkediyorum. Bir süredir Beijing'de Zaman'da daha çok kitabî bilgilere yer vermemin, kitaplardan yola çıkmamın ve kitaplardan söz etmemin nedeni bu.

*

    Ne var ki, Çin'i kitaplardan öğrenmek de öyle pek kolay iş değil. Başka bir zaman, bir İngiliz'in "Çin ömür boyu sürecek bir kariyerdir" dediğini söylemiştim. Yani sadece görerek öğrenilemeyeceği gibi, öyle üç beş kitap okumakla da "Artık biliyorum" denecek gibi değil.

    Ama yine de cüret edip bir ucundan başlamak gerekiyordu.

    Ben de öyle yapıp özellikle kültür ve edebiyatına öncelik vererek Çin hakkında kitaplardan öğrenilecek bilgileri edinmeye çalışıyorum.

    Bunları becerebildiğim kadarıyla da, şimdi ve önceden gözlerimle gördüklerimle birleştirerek aktarmaya çalışıyorum.

    Bu, bir bakıma "Çin kültürü içinde bir gezinti"...

    Bu engin bahçede her yeri gezip görme imkânı tabii ki yok. Ama en azından belli başlı yerleri, gezilip görülmesi elzem olan noktaları tesbit edebilecek kadar bilgi sahibi olabilmeyi diliyorum. Çin edebiyatının belli başlı eserlerinden söz edişim, önde gelen tarihçileri ve eserlerini tanıtma girişiminde bulunuşumun nedeni bu.

    Bu kendimle ilgili bir dilek.

    Sizin de, benim Çin kültürü içinde yaptığım gezide gördüklerimi anlatmamdan hoşlanmanızı dilerim..

İlgili Haberler
Yorumunuzu Gönderin
Çin-Türkiye ilişkilerinde yeni kilometre taşı
Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Türk Lirası, Çin finans dünyasına ayak bastı.
Çinli kulüpler büyük transferlerine devam ediyor

Chelsea'nin yıldız orta saha oyuncusu Oscar, 60 milyon avroya Çin'e gelmeye hazırlanıyor. Peki Çinli kulüpler yabancı futbolcular için ne kadar para ödüyor? Bu sorunun cevabı ve haftanın ekonomi gündemine genel bir bakış için Ekodiyalog'a kulak verin.

Diğerler>>
Çin'de 2016'da neler konuşuldu? (1) (Çin Mahallesi)
Çin'de 2016 yılında gündemde neler vardı? Çinlilerin en çok dikkatini çeken gelişmeler nelerdi? Çin Mahallesi'nin sakinleri, 2016'yı nasıl geçirdi?
Çin'in 5. büyük icadı 24 Sezon nedir? (Çin Mahallesi)
Çinlilerin günlük hayatına yön veren bir takvim sistemi olan 24 Sezon'a kâğıt, pusula, matbaa ve baruttan sonra Çin'in 5. büyük icadı diyenler de var. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan 24 Sezon, bir kez daha gündemde.
Diğer>>
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (07-01-2015)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (19-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (05-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (08-10-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (24-09-2014)
Diğer>>
Anket
Soru-Yanıt
  • Nükleer Güvenlik Zirvesi'nde Çin'in gücü ortaya kondu

  • Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping 31 Mart-1 Nisan günlerinde ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenen ve dünyanın odaklandığı Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katıldı.
    Diğer>>
    İzleyici Postası
  • Koyun yılınız kutlu olsun (Pınar Koçak)

  • Koyun Yılının en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması dileğiyle...
  • Çin kadınlarına (Ali Güler)

  • Düşlerimde gelir bir güzel bana, alır götürür beni uzak bir diyara...

    Diğer>>
    Linkler
    © China Radio International.CRI. All Rights Reserved.
    16A Shijingshan Road, Beijing, China