TADIMLIK DEĞİL, KEYİFLİK BİR KENT: HANGZHOU (3)

Hangzhou aynaya baktığı zaman neden cenneti gördüğünü, göl üstünde süzülürken anlıyoruz

    GÖLDEN KALKAN BUHARLA KENTE YAYILAN BÜYÜ

    Ertesi günkü programımız o kadar yoğun değil... Güne ufak bir şehir turunun ardından göl gezisiyle başlıyoruz. Üzüm üzüme baka baka kararır derler ya; tertemiz, yemyeşil caddeler mi göle bakmış, yoksa göl mü caddelere bakmış da yeşermiş çözemiyoruz. Kent sakinleri, bisiklet veya motorlarında, rengârenk yağmurluklarını geçirmiş, adeta defile yapıyor. Hangzhou'da yaşam, dinginliğini koruyor. Belki de bu, gölden kalkan buharla kente yayılan bir büyüdür diye bir şüphe geçiyor içimden... Hani hepimizin bildiği Uyuyan Prenses masalında, tüm ülkenin ve ormanın bir dinginliğe dalmış olması gibi bir şey... Biz daha yeniyiz diye bu kentte, hüküm süren sakinliğin ve huzurun sırrını bize söylemiyorlar sanki...

    HER BİR KÖPRÜNÜN ALTINDAN BAŞKA BİR DÜNYAYA...

    Xihu gölü gezintisi, yağmurlu havada, güneşli havadan daha güzel; ay ışığında, gün ışığından daha güzel, kışın yazdan daha güzel olurmuş... Bunlardan birini tutturuyoruz, çünkü yağmur yağıyor! Göl gezisi, bizi zaman ve mekânın ötesine taşıyor; su içinde süzülen tahta kayıkta, tasasız kaptanımız ve sürekli çaylarımızı tazeleyen rehberimizle birlikte, her bir köprünün altından geçişimizde sanki dünyamız değişiyor; ya da en azından, kesin bildiğimiz bir şey varsa bu dünyada değiliz! Hangzhou aynaya baktığı zaman neden cenneti gördüğünü, göl üstünde süzülürken anlıyoruz; efsaneleri bir kez daha yaşıyor, türküleri bir kez daha dinliyoruz; yaşam kalitesi çubuğuna yeni çentikler atıyoruz...

Bahçelerin arasında, Çin'in tek Çay Müzesi var...

    ÇAY İÇİLMEZ, KEYFİ ÇIKARILIR...

    Karaya çıktığımızda, dümeni çay bahçelerine doğru kırıyoruz... Bahçelerin arasında, Çin'in tek Çay Müzesi var... Çayın tarihi ve Çin kültüründeki yeri, çay bitkisi ve yetiştirilmesi, çay çeşitleri ve gelenekleri, çayın sunumu, çay takımları, bölgelere göre çayhaneler gibi, bu kutsal bitkiyle ilgili her şey var müzede... İnsanı maddi ve manevi olarak besleyen, tüm duyulara hitap eden çay, Çinliler için "sek içilen" bir "başrol" içkisi, yani çay bir eşlikçi, bir figüran, bir yan öğe değil, kültleşmiş bir ana kahraman... Hal böyle olunca, çok ünlü ve kaliteli bir çay türü olan ve Hangzhou'da yetişen Longjing çayı ve dolayısıyla Hangzhou da kültler arasında yerini alıyor.

    Hangzhou Çin'in ilk ve tek çay müzesinin yanında, çayla ilgili ilk yüksek meslek okuluna da ev sahipliği yapıyor. Okulda dört yıl boyunca çaya ilişkin her şey teorisi ve pratiğiyle öğretiliyor. Bu okuldan mezun olan Xu Zemei adlı genç kız, bize bir çay gösterisi yapıyor. Çayı, "bir kadının güzelliğine", Longjing çayını ise "daha güzel bir kadının güzelliğine" benzeten Xu'nün çay töreni sırasında ellerini kullanmasındaki zerafet özellikle dikkatimizi çekiyor... Yetiştirilmesinden içimine kadar, el ve çay arasında çok özel bir ilişki var. Örneğin "çay toplarken, tırnakların yapraklara değmemesi lazım" diyor Xu Zemei, tırnak değerse yaprakta izi kalırmış. Ve en makbulü tabii ki, genç kızların topladığı çay... Aklımıza ve dilimize "Çayeli'nden Öteye" türküsü düşüyor, "gidiyoruz yali yali, çay filizi toplayi peştemalli kizlari..."

    8. yüzyılda çayla ilgili ilk kitabı yazan Lu Yu, müzenin bahçesine kadar geçirerek uğurluyor bizi... Elindeki çay bardağını, "Ben bu işin kitabını yazdım, yine de tam çözemedim" der gibi alaylı bir gülümsemeyle tutuyor.

    Kültür eleştirmeni Bay Cao, Çince'de çaya ilişkin güzel bir söz öğretiyor bize: Çince'de "çay içmek" denmiyor, "çayın tadını çıkarmak" deniyormuş. Çok hoşumuza giden bu sözü, hemen atıyoruz cebimize...

    HANGZHOU'DA ÇİN'İN GİZEMİNE İLİŞKİN İPUÇLARI

    Yavaş yavaş bu kısa gezimizin sonuna yaklaşıyoruz... Biraz sonra yapılacak basın toplantısında, ÇKP Hangzhou Komitesi Sekreteri Wang Guoping'e sorularımızı yönelteceğiz... Kendimizi tanıttığımızda, Türkiye'den yeni geldiğini ve ülkemizi çok beğendiğini anlatıyor... Kendisinin Türkiye'de, bizim Hangzhou'da ağırlandığımız kadar iyi ağırlandığını umarak, sorulara geçiyoruz. Bay Wang'a, yazımızın başında bahsettiğimiz "Hangzhou, Çin'in ve dünyanın en güzel kenti... Hangzhou'ya gelin, Çin'in gizemini çözün..." sözünü hatırlatarak, bu kentin Çin'in gizemini çözmek için hangi anahtarları, hangi ipuçlarını sunduğunu soruyoruz... Aslen, 12 Mayıs'ta meydana gelen depremle sarsılan Sichuan eyaletinden olan Wang Guoping, memleket konusunda son derece nesnel bir bakış açısına sahip:

"Bildiğiniz gibi Çin büyük bir ülke. Bir kentin Çin'in simgesi olması gerçekten zor... Bence Hangzhou, halkın kaliteli yaşamı açısından Çin'in bir simgesi olabilir. Hangzhou'da yaşayan vatandaşlara ekonomik, siyasi, kültürel, toplumsal açılardan ve çevre açısından kaliteli bir yaşam sağlamaya çalışıyoruz. Böylece bu beş alandaki kaliteli yaşam koşullarıyla, Hangzhou'ya ve Çin'e daha fazla turist çekmeye çalışıyoruz."

Genç kız, çay gösterisi yapıyor

    HANGZHOU, ÇAY GİBİ BİR KENT...

    Çin'de gezmek için kısıtlı zamanı olan bir arkadaşım, seçenekler arasına Hangzhou'yu da eklemiş, daha sonra "Orada yalnızca bir göl varmış, başka bir şey yokmuş" diyerek vazgeçmişti. Hangzhou'yu gördükten sonra ve kentteki yaşama, her biri ayrı inceleme ve araştırma konusu olacak birkaç açıdan tanık olduktan sonra, arkadaşımın bu sözü aklıma geldi ve şöyle düşündüm: Aslında Hangzhou, çay gibi bir kent. Yani nasıl çay içilecek değil, beş duyuyla ve gönülle keyfi çıkartılacak bir şeyse, Hangzhou da gezip görülecek değil, uzun uzun keyfi çıkartılacak bir kent, yaşanılası bir kent... Hangzhou bir tadımlık değil, ömür boyu keyiflik bir kent... Hangzhou, insanı çarpan, sarhoş eden bir kent değil, yaşamın akış hızıyla bile ömrünü uzatan bir kent... Cennet de öyle değil midir? Bir girdiniz mi, artık sonsuza kadar oradasınız...