Hakkımızda | CRI  Hakkında | Eski Versiyonumuz
 
Türkler'den Çin'e Bakış | Ekonomi, Bilim ve Sağlık | Xinjiang | Çin Ansiklopedisi
Ana sayfa | Haber & Gündem | Kültür & Sanat | Yaşam Panoraması | Spor | Çin'i Gezelim | Çince Öğreniyoruz | Sanal Türk-Çin Dostluk Kulübü | Ankara Radyosu

Xi'an'da sur içi gezintileri

(GMT+08:00) 2008-03-21 23:20:07 cri

    * Doç.Caner Karavit

    İpek Yolu'nun başlangıcı olan ve 11 hanedana başkentlik yapmış olan Xi'an, önemli kültürel etkinliklerin yaşandığı bir merkezdir. Bu dönemlerden birisi de, hiç şüphesiz Tang Hanedanı (618-907) dönemidir. Xi'an'daki ilk gecemizde bu dönemin kültürel atmosferini solumamızı sağlayan bir etkinlik vardı: Xi'an Tang Hanedanı Tiyatrosu. Tiyatroya vardığımızda gösterinin başlamasına az kalmıştı. Tiyatronun içi eski ve göz alıcı bir tarzda döşenmişti. Sandalye ve masaların olduğu küçük localarda istenirse yemek de yenebiliyordu. Hemen sahnenin yanına yerleştirilmiş olan orkestranın geleneksel çalgılarını da görebiliyorduk. Tang döneminin müzikleri, kostümleri, maskeleri ve danslarıyla çok renkli bir gece yaşadık.

    Uzun süren gösteriden çıkınca karnımız acıkmıştı. Sokak aralarına dalarak salaş bir lokanta bulduk ve artık bizim için bir klasik olan "la mian"i, yani dana etli makarna çorbasını afiyetle yedik. Lokantadan çıktıktan sonra ara sokaklarda yürümeye devam ettik. Seyyar tezgâhında mandalina satan kadından Çin'deki en ucuz meyvemizi aldık. Mandalinanın bir jin'i (yarım kilo) 3 mao idi. Bu arada, Çinde üç dereceli para birimi olduğunu söyleyelim; en büyük birim Yuan, orta birim Mao ve en küçük birim ise Fen. Yine ara sokaklarda dolaşırken, sokak ortasında ard arda dizilmiş bilardo masalarının olduğu bir mahalleye girdik. Bilardo salonlarına alışıktım ama bilardo sokağı hiç görmemiştim. Gönlümüzden bir an bilardo oynamak geçti. Ancak, oynayanların ustalığı bizi bu fikirden vazgeçirdi.

    Sokak arası gezintimizi tamamlayıp otelimize döndük. Sabah kalktığımızda hedefimiz kentin sur içinde oluşturulan kültürel alanlarını dolaşmaktı. Birçok kent surlarının dış duvarlarını çevreleyen su kanalı Xi'an'da da vardı. Eski köprüyü geçip surların güneydeki orta kapısından içeri girdik. Ming Hanedanı döneminde savunma amaçlı yapılmış kent duvarları 13,5 kilometre uzunluğunda, 12 metre genişliğinde ve 12 metre yüksekliğindeydi. Yükseldikçe içeriye doğru açı yapan duvarların taş işçiliği oldukça iyiydi. Surların hemen dibindeki dar sokakta yürürken, onarılan eski Çin mimarisi tarzındaki evleri de keyifle gözlemliyorduk.

    Bir müddet yürüdükten sonra, daha içeride kalan caddenin hareketli olduğunu fark ettik. Shuyuanmen Caddesi'ne çıktığımızda sağlı sollu geleneksel Çin resimlerinin ve kaligrafilerin sergilendiği galerilerin olduğunu görmek bizi çok sevindirdi. Pazar sabahı olmasına rağmen galeriler açıktı ve sohbet ortamları çoktan başlamıştı. Galerilere sırayla girip çıkmaya ve vaktimiz elverdiğince sohbet etmeye çalışıyorduk. Bu caddenin bitiminde onu başka bir hareketli yaya yolu takip ediyordu. Burası da el işlerinin yapıldığı ve satıldığı bölgeydi.

    Bu sokağın sonunda nihayet çok merak ettiğimiz "Taş Yazıtlar Ormanı"na yani müzesine vardık. Bu müze kent duvarlarının güney kapısına yakındı. Bu arada, güney kapısına tren garından 232 nolu otobüsle gidildiğini belirtelim hemen. "Taş Yazıtlar Ormanı Müzesi" 1087'de Kuzey Song Hanedanı (920-1127) döneminde yapılmış ve dönem boyunca Konfüçyus Tapınağı olarak kalmış. Shaanxi Eyaleti'nde geniş bir alan içinde bulunan bu taş yazıtlar korunmak amacıyla bu müzeye getirtilmiş ve taşların çokluğu nedeniyle de "orman" olarak tanımlanmış. Müzeye getirtilmelerinin başka bir amacı da bu müzeyi bölgenin en önemli müzesi haline getirmek.

    Bu müzede, Han Hanedanı'ndan (M.Ö.206-M.S. 220) Qing Hanedanı'na (1644-1911) kadar olan 900 yıllık süre içinde yapılmış 3 bin kadar taş yazıt toplanmış. Bu taş yazıtların içerikleri çoğunlukla Kofüçyus öğretileri, feodal toplumun entelektüelleri için kitaplar, ansiklopediler, tarih kitapları, şarkı sözü kitapları gibi birçok konuyu kapsıyordu. Bu taş yazıtların içinde 9. yüzyıla tarihlenen en eski olanları, 114 adet arkalı önlü yazılmış Konfüçyus klasikleriydi. Bu taş yazıtların zanaatçılığına hayran olduk. Ancak, diğer yandan kağıt yapımıyla ünlü olan ve kağıt üretim tarihi çok eskiye dayanan bir kültürün neden yazılı belgelerini taşlara kazıdıklarını anlamak güçtü.

    Müzeyi gezerken yalnızca yazıtları değil sessizliğini, eskiliğini ve ilginç kokusunu hafızama kaydettim. Çok miktarda taş yazıt olmasına rağmen, zaman zaman gözümüze çarpan ilginç konuları not ediyorduk. Örneğin, 873'te İmparator Xuanzong'un yazdığı "Evlada yakışan hürmet üzerine bir klasik"i içeren yazıt. Galiba, imparator evladından çok çekiyordu ki, sonunda nasıl hürmet görmek istediğini taşlara bile kazdırdı. Bir başka yazıt ise Sarı Nehir'den dertli olanlar içindi. 16. yüzyılda yapılmış taş yazıtta, Shaanxi bölgesindeki Sarı Nehir'in taşmalarının mevsimsel dokümanı ve taşmalara karşı öneriler yazılıydı.

    Bir başkası ise, Hıristiyanlığın Çin'e ilk girdiği tarihlerde Nestoryan Hıristiyanlığa yapılmış övgüleri içeren yazıttı. Yuan Hanedanı (1279-1368) döneminde yasaklanıp toprağa gömülen bu tonlarca ağırlığındaki taş yazıt, Hıristiyanlığın serbest kalmasına kadar çıkartılamamış. Ancak, Hıristiyanlık serbest kaldıktan sonra da, çok ağır olması nedeniyle uzun süre toprak üstüne çıkarılamamış. Nihayet Ming Hanedanı (1368-1644) döneminde bazı teknikler geliştirilerek toprak üstüne çıkarmışlar yazıtı. Gördüklerimizin içinde en ilginç olanı, bir isyancının mezar kitabesi idi. 1906 Qing Hanedanı'na (1644-1911) tarihlenen yazıt, imparatorun yol ve tuz vergisine karşı çıkan köylüleri isyana sürükleyen bir önderin asılması üzerine yapılmış. Köylüler, imparatora verecekleri vergi parasıyla asılan önderlerinin mezar yazıtını yaptırmış herhalde...

    Müzenin özelliklerinden birisi de istediğiniz taş yazıtın tıpkıbasımını alabiliyorsunuz. Müzenin görevli ustası taş yazıtın boyutunda bir Çin kağıdını nemlendirerek kağıdın taşa yapışmasını sağlıyor. Daha sonra mürekkepli bir süngerle kağıda tamponlama usulüyle mürekkebin geçmesini sağlıyor. Sonunda elinize taş yazıtın tıpkıbasım örneği geçiyor. Biz de isyancı köylü önderinin mezar kitabesinin tıpkıbasımını istedik. Görevli kadın aslında yazıtın çok ilginç olduğunu ama ilk defa birisinin bu yazıttan tıpkıbasım istediğini söyledi. Bu keşfimiz nedeniyle de bizi tebrik etti. Köylü nüfusunun bu kadar yüksek olduğu bir ülkede bu yazıta ilgisiz kalınmasını anlayamamıştık. Görevli kadın kısaca şöyle açıkladı: "Köylüler müzeye gelmez ki".

    Çoğunluğu, uzun ömrü simgeleyen kaplumbağa heykellerinin üzerine oturtulmuş yazıtları izlemeyi bitirdikten sonra sessiz ve ilginç kokulu bu müzeyi terk ettik. Kent surlarının çevrelediği eski merkezin ortasına vardığımızda Çin'deki en meşhur ve en büyük davul kulesiyle karşılaştık. Davul kulesini geçerek onun arkasındaki Çin üslubu bir takın içinden geçerek "Müslüman Mahallesi"ne yani "Hui Min Jie"ye vardık. Cadde tamamen Ming ve Qing dönemi üslubuyla biçimlendirilmişti. Eskiden Müslüman yabancı diplomatların kaldığı bölgede, diplomatların evlenip buraya yerleşmesiyle Müslüman nüfusu çoğalmış ve burası sonunda Müslüman mahallesi olmuş. Sokaktan içerilere doğru ilerlediğimizde, Türkiye'de de alışık olduğumuz sakatatçı dükkânlarıyla karşılaşmaya başladık. Şişmiş ciğerlerin satıldığı dükkânların önünden geçerek mahallenin en ünlü lokantasına girip yemek yedik. Oldukça acılıydı. Yemeği bitirdikten sonra sıra bölgenin meşhur Büyük ve Küçük Camisi'ni ziyarete gelmişti. Önce Küçük Cami'ye gittik. Avludan içeriye girdiğimizde camiye dair en ufak belirti yoktu.

    Karşımızda alışılagelmiş ne kubbe ne de minare vardı. Tamamen Çin mimarisiyle yapılmış yapının sağını ve solunu çevreleyen taş duvarlara Çin resminin en meşhur konularından birisi olan dört centilmen işlenmişti: bambu, orkide, erik çiçeği ve kasımpatı. Çin mimarisiyle yapılmış caminin içi ise tamamen bildiğimiz tarzda döşenmişti. Caminin avlusunda karşılaştığımız yaşlı Müslüman Çinli bizim nereli olduğumuzu sordu. Türk ve Müslüman olduğumuzu duyunca biraz şaşırdı. Camiyi Batılı tipine sahip pek kimse ziyaret etmemiş olsa gerek. Bir de Büyük Cami'yi görmek istedik. Onarım çalışmalarının yapıldığı bu yapı da diğeri gibi tamamen Çin tarzındaydı. Bu ilginç gözlem sonrası kalkma vakti çok yaklaşan trenimizi yakalamak için harekete geçtik. Karşımıza ilk çıkan motor-taksilere binerek kısa ama heyecanlı bir yolculuk sonrası tren garına ulaşıp vagonumuza yerleştik. Tren hareket edince, yataklı vagonun, Çin'de yaşayan bazı Türkler tarafından "morg" olarak adlandırılan yatağına uzandım. Trenin raylar üzerinde çıkardığı derinden gelen ritmik sesler, yıllar önce buharlı trende yaptığım yolculukları anımsattı. O trenlerde raylardan gelen sesler çok gürültülü olurdu, ayrıca tren de sarsıntılıydı. Dışarıyı seyretmek için vagonun penceresini açtığımda gözüme lokomotifin dumanlarıyla gelen kömür tozları dolardı. Gözümün önünden eski yolculuklar geçerken derinlerden gelen rayların ritmik sesleri giderek kayboldu. Uykuya dalmışım.

    *Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Temel Eğitim Bölümü Başkanı

  İlgili Haberler
  Yorumunuzu Gönderin
Yayın Çizelgesi
Günlük Konuşma
• Ders 45 Kayıt yaptırmak
• Ders 44 Kaybedilen önemli belgeler için bildirimde bulunmak
• Ders 43 Kredi kartı kullanmak
• Ders 42 Havale yapmak
• Ders 41 Ödemek
Diğer>>
Tavsiye Edilen Programlar
• Çin döviz rezervleri ve Amerika
• Amerika'yı "kazanmak" stratejisi
• "Avrupa futbol takımları 18 yaşı altındaki yabancı futbolcuları almamalı"
• Çin Seddi'nde Beşiktaş kutlaması
• "Çıplak ayaklı doktorlar"dan köy hastanelerine
• Makam sanatının "ilkbaharı" için
• Dışlanan rejimlerle ilişkiler...
• An Lee, Booker ödüllüromanını peyaz perdeye aktaracak
• Almanya Badminton Açık Turnuvası'nda en büyük galibiyet Çin takımının
• "Çirkin ördek yavrusundan güzel kuğu"ya dönüşen halterci Chen Xiexia
Diğer>>
china radio international china radio international

© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040