Hakkımızda | CRI  Hakkında | Eski Versiyonumuz
 
Türkler'den Çin'e Bakış | Ekonomi, Bilim ve Sağlık | Xinjiang | Çin Ansiklopedisi
Ana sayfa | Haber & Gündem | Kültür & Sanat | Yaşam Panoraması | Spor | Çin'i Gezelim | Çince Öğreniyoruz | Sanal Türk-Çin Dostluk Kulübü | Ankara Radyosu

Asya'dan Asya'ya mektup (09-28-2007)

(GMT+08:00) 2007-09-28 13:20:59 cri

"Adım Sonbahar

nasıl iş bu

her yanına çiçek yağmış

erik ağacının

ışık içinde yüzüyor

neresinden baksan

gözlerin kamaşır

oysa ben akşam olmuşum

yapraklarım dökülüyor

usul usul

adım sonbahar

(Ayrılık Sevdâya Dâhil,1993)

Attila İlhan "

Canım Kızım,

Seni bir sonbahar gününde, bir sonbahar şiiriryle selamlamak istedim.

Bugünkü mektubumda, sana Barış Adıbrlli'nin "Çin dünyayı nasıl okuyor" başlıklı makalesinden bölümler aktaracağım:

"Yüzyıllar boyunca Batı dünyası Çin'in dünyayı algılama mantığını çözmek için olağanüstü çaba harcamıştır. Bu amaçla 1600'lü yıllardan itibaren misyonerler vasıtasıyla Çin hakkında yeterli olmasa da Batı dünyasında bilgiler belirmeye başlamıştır. Geleneksel olarak Çin'in dünya görüşü aslında binlerce yıl önceye gitmektedir. Geçen süre içerisinde bu düşünce hiçbir zaman geçerliliğini yitirmemiştir.

"Esas, Çin'in bugünkü dünya görüşünü etkileyen sürecin başlangıcı Soğuk Savaşın bitimi olmuştur. Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD tarafından ilan edilen Yeni Dünya Düzeni, Çin tarafından benimsenmemiştir. Komünist Blokun çökmesiyle yalnız kalan Çin, ne tam manasıyla komünist bir ülke olmuş, ne de tam manasıyla kapitalist bir ülke olmuş. Sonuçta, Çin, 1990'ların ortalarından itibaren kendisini ve uluslararası sistemdeki yerini yeniden tanımlamaya gitmiştir. 1997'de yaşanan Asya finansal krizinden yara almadan kurtulmuştur. Japonya başta olmak üzere Güney Kore, Endonezya ve Malezya gibi ülkelerin ekonomilerinin oldukça hasar gördüğü bu kriz en iyi Çin'e yaramıştır. Yabancı yatırımcılar bölgede tek istikrarlı ekonomi olarak gördükleri Çin'e yönelmişler, bu da Çin ekonomisinin büyümesine neden olmuştur.

"Kuşkusuz 1990'ların sonunda ideolojinin ötesinde Çin, kendi bünyesiyle uyumlu sistem arayışını sürdürdü. Çin, klasik olarak önceden beri savunduğu Çok Kutuplu sistemi tek çıkar yol olarak kabul ediyordu; ancak önündeki en önemli engel Çin'in kutuplardan birisi olacak kadar bir potansiyelinin olup olmadığı sorunuydu. Dolaysıyla bu sorunu aşmak için ilkesel bir takım yol haritaları belirlendi ve bu kapsamda başta ekonomi olmak üzere birçok alanda reformlara gidilmeye başlandı. Ekonomi, yeni güçlü Çin'in en önemli itiş motoruydu. Gelişen ekonomi ise enerjiye bağlıydı. Enerji ise dışarıdan alınıyordu. Doğu Asya'da büyük güç statüsüne ulaşmak isteyen Çin için bu pek kabul edilebilir bir gerçek değildi. En azından çok önemli bir güvenlik açığı oluşturuyordu. Tüm bunlar yaşanırken Sovyetler Birliği ile birlikte tarihe karışması beklenen Çin'in hâlâ ayakta olması ABD'yi pek memnun etmemişti. Clinton yönetiminin biraz daha esnek yaklaşımı Çin'e büyük avantaj sağlamıştı, ama Washington'daki şahinler, Çin'le yolların ayrılmasını istiyorlardı.

"Çin ise, Washington'a yönelik saldırgan politikalardan hep uzak kalmayı denedi ama 1995 yılındaki Tayvan Boğazı Krizinde ABD kuvvetleriyle burun buruna gelmekten de kaçamadı. O dönem hatırlanacağı üzere Tayvan nedeniyle neredeyse iki ülke arasında savaş çıkacaktı. Tüm bu olumsuz koşullar altında Çin, sessiz sedasız Avrasya stratejisini devreye soktu."

"Yeni milenyumla birlikte Çin, bölgesel güçten küresel güce terfi etti. 2001 yılında Şanghay Beşlisini, Şanghay İşbirliği Örgütüne çevirdi. 2002 yılı Çin için esas atılım yılı oldu. Çin Komünist Partisi'nde (ÇKP) yönetimin değişmesi ile Çin'in dünyaya bakış açısı da büyük ölçüde değişti.

"Çin'de 2002 yılında göreve gelen Hu Jintao liderliğindeki yeni iktidar, Çin'in dünya politikasına bakış açısını 180 derece değiştirdi. Denge politikasına ağırlık veren Çin, dünya politikasında daha fazla aktif olmaya başladı. 2001 yılına kadar uluslar arası politikaya ve uluslar arası sorunlara karşı pek fazla duyarlı olamayan, biraz da kendini izole etmiş olan Çin, 11 Eylül saldırıları ile birlikte bu tavrını değiştirdi. Çin'in bu yalnızcılık politikasının arkasında yatan en önemli etken Çin'in dış sorunlara karşı ilgisiz kalmasına karşılık dünyadan da aynı duyarsızlığı kendi iç sorunlara karşı göstermesi yönündeki beklentisi olmuştur. Kuşkusuz küreselleşmenin hız kesmeden devam ettiği günümüzde Çin gibi devasa bir ülkenin bir deve kuşu misali başını kumlara gömmesinde hiç bir stratejik fayda bulunmamaktadır. Bunun farkında olan yeni iktidar, tehdit ve sorunlardan kaçmak yerine onlarla yüzleşmeyi seçmiştir. Bu bağlamda, 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütüne üye olarak ekonomisini dünya ekonomisine entegre eden Çin, 2002'den sonra da aynı hızda küresel ekonominin önemli bir aktörü haline gelmiştir.

"Gerçekte, büyüyen ekonomisi Çin'i uluslararası sorunlar hakkında daha duyarlı yapmıştır. Zira uluslararası sistemde meydana gelecek her hangi bir sorun Çin ekonomisini doğrudan etkileyebilecektir. Bu nedenle, Çin, uluslararası krizleri yakından takip etmekte ve hemen hemen her uluslar arası yapılanmada yer almaya çalışmaktadır. Sürecin bir parçası olduğu sürece krizlerin Çin sınırlarının dışında kalabileceğine inanan Pekin bu yönde diplomatik faaliyetlerini artırmıştır. Kalıcı düşmanlıklara son vermek için Japonya ve Güney Kore ile daha sıkı işbirliğine girmiştir. Çin, saldırgan bir dış politika izlemek yerine daha uzlaşmacı bir dış politika izlemiştir.

"Çin'in ABD ile ekonomik düzlem üzerinde kurduğu yakın ilişkiler, Çin'in dünya sorunlarına karşı kendi ideolojik penceresinden bakmasını engellediği yönünde güçlü eleştiriler bulunmakta. Ancak burada hemen belirtmek gerekir ki Çin'in en önemli stratejilerinden birisi kriz üreterek ekonomik büyümenin önüne belirsizlikler çıkarmamaktır. Çin'deki liderlik yapısı da oldukça dikkat çekicidir. Çin'deki rejim temel olarak halk üzerine dayanır. Devrim literatüründe Halkın Demokratik Diktatörlüğü olarak adlandırılan devlet tek bir lider sultası altında olmayıp aslında güçlü bir kadro tarafından idare edilmektedir. Sovyetler Birliği'nin aksine buradaki kadro asla bir yönetici seçkinler haline gelmemektedir. Güçlü bir karizmatik lider yerine daha çok güçlü bir ÇKP yönetimi tercih edilmiştir.

"Geleneksel Çin Dış Politikası şu ilkelerden oluşur:

-Herkesin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine karşı karşılıklı saygı,

-Karşılıklı olarak birbirlerine saldırmama,

-Birbirlerinin içişlerine karışmama,

-Eşit ve karşılıklı fayda,

-Barış içerisinde birlikte yaşama.

"Çin Dışişleri Bakanlığı son zamanlarda büyük bir değişime tanıklık etmiştir. Merkezi hükümet dışişleri bakanlığını daha etkin kılmak için bir takım düzenlemelere gitmiştir. Bunun ilk sonucu da yeni Çin Dışişleri Bakanında görülmüştür. Çin tarihinde ilk defa meslekten gelen yani Çin Dışişleri Bakanlığı bünyesinde görev yapan birisi Çin Dışişleri Bakanlığına atandı. 27 Nisan 2007'de Yang Jiechi, Çin'in yeni dışişleri bakanı oldu. İlginç bir özgeçmişi var. 1975 yılında London School of Economics'ten mezun olmuş ve o dönemden 2007 yılına kadar Çin Dışişleri Bakanlığında çeşitli kademelerde çalışmış ve Batı'yı oldukça iyi biliyor. Görüldüğü gibi Çin'in dünyaya bakışında ideolojinin ötesinde pragmatik faydalar ve ulusal çıkarlar rol oynamakta ve bu yönde Çin'de kendisini revize etmektedir. Yeni atanan dışişleri bakanının ÇKP geçmişi pek fazla yok, yani o bir siyasetçi değil, aksine bir teknokrat. Sonuç olarak, Çin, kendine has bir üslupla dünyayı okumaktadır. Bu okumadan çıkan sonuçlar ise belki de Yeni Dünya Düzenine alternatifi bir düzen olarak karşımıza çıkacak. Bu yeni düzen bir dayatma değil, aksine elbirliği ile gelişmeye açık bir ortak düzen olacaktır."

Haftaya devam etmek üzere seni özlem ve sevgiyle kucaklıyorum.

Öptüm.

Baban Cemil Kaptan

28 Eylül 2007

"Hürriyete Doğru

Gün dogmadan,

Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.

Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,

İçinde bir iş görmenin saadeti,

Gideceksin;

Gideceksin iri pınarların çalkantısında.

Balıklar çıkacak yoluna karşıcı;

Sevineceksin.

Ağları silkeledikçe

Deniz gelecek eline pul pul.

Ruhları sustuğu vakit martıların,

Kayalıklardaki mezarlarında,

Birden,

Bir kıyamet kopacak ufuklarda.

Deniz kızları mi dersin, kuşlar mi dersin;

Bayramlar seyranlar mi dersin, senlikler cümbüşler mi?

Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mi ?

Heeey!

Ne duruyorsun be, at kendini denize;

Geride bekleyenin varmış, aldırma;

Görmüyor musun, her yanda hürriyet;

Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;

Git gidebildiğin yere.

Orhan Veli Kanık"

  İlgili Haberler
  Yorumunuzu Gönderin
Yayın Çizelgesi
Günlük Konuşma
• Ders 45 Kayıt yaptırmak
• Ders 44 Kaybedilen önemli belgeler için bildirimde bulunmak
• Ders 43 Kredi kartı kullanmak
• Ders 42 Havale yapmak
• Ders 41 Ödemek
Diğer>>
Tavsiye Edilen Programlar
• Çin döviz rezervleri ve Amerika
• Amerika'yı "kazanmak" stratejisi
• "Avrupa futbol takımları 18 yaşı altındaki yabancı futbolcuları almamalı"
• Çin Seddi'nde Beşiktaş kutlaması
• "Çıplak ayaklı doktorlar"dan köy hastanelerine
• Makam sanatının "ilkbaharı" için
• Dışlanan rejimlerle ilişkiler...
• An Lee, Booker ödüllüromanını peyaz perdeye aktaracak
• Almanya Badminton Açık Turnuvası'nda en büyük galibiyet Çin takımının
• "Çirkin ördek yavrusundan güzel kuğu"ya dönüşen halterci Chen Xiexia
Diğer>>
china radio international china radio international

© China Radio International.CRI. All Rights Reserved. 16A Shijingshan Road, Beijing, China. 100040