Xinjiang'daki Maddi Olmayan Kültür Mirası: Kazakların "Aytış" Sanatı

  2018-08-02 09:36:32  cri

Çin'de, Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi'nin batısında yer alan Narat Bozkırı, dünyadaki en güzel dört bozkırdan biri olarak kabul ediliyor.

Narat Bozkırı'nda, yaz günlerinde canlı renkler hâkim oluyor.

İli atları, kışlık otlaklardan ayrılıyor. Şimdi Tanrı Dağları'nın en güzel, aynı zamanda Kazakların en meşgul olduğu mevsimdeyiz. Bu mevsimde en çok ilgi toplayan şenlik, at yarışlarıdır. Şenlik, son yıllarda bölgenin spor oyunları haline geldi, ama yine de en fazla dikkati at yarışları çekiyor. Çünkü yarışma başlayınca, insanlar sadece yarışmanın coşkusuna kapılmakla kalmayıp, aynı zamanda güzel "Erkin" şarkılarını, başka bir deyişle, Kazaklar arasında yediden yetmişe herkesin iyi bildiği "Aytış" şarkılarını duyabilir.

At yarışlarında tabii ki, başrolde atlar vardır. Yarışma, iyi atların keşfedilmesi için en iyi fırsat, aynı zamanda binicilik tekniğinin gösterildiği en iyi sahnedir. At yarışmasındaki çoğu dallar binicilikle ilgili. Kazak gençlerin katıldığı sürat yarışmasının dışında, yetişkinlerin binicilik tekniği yarışması ve bütün gençlerin sevdiği güreş de en çok beğenilenler etkinlikler arasında…

"Sıkı tut."

"Tamam."

"Bunu tut."

At yarışması şenliği, görkemiyle birçok usta biniciyi kendine çekiyor. Ayrıca şenliğe saygın kişiler de davet ediliyor. Bu davetliler arasında en fazla ilgi çekenler, kuşkusuz, Kazak Erkin'ler, yani Kazaklar arasında en çok sevilen, doğaçlama şarkı söyleme becerisine sahip olan kişiler.

Bavurcan geldi; kıdemli "Erkin" Cumaş da geldi. Cumaş, Bavurcan'a "Erkin" şarkıları öğretmişti. İki sanatçı, hem usta-çırak ilişkisini koruyor, hem de iyi arkadaş. Bavurcan şimdi bölgedeki en ünlü "Erkin" olarak, sadece müzik çalıp "Erkin şarkıları" söylemekle kalmıyor, aynı zamanda çok sayıda genç "Erkin" de yetiştirdi. Ama bugün kıdemli "Erkin" Cumaş'ın bilmediği bir şey var: Bavurcan, şenliğe sadece konuk olarak gelmedi, aynı zamanda "Kız Kovalar" adıyla anılan spor etkinliğine de katılacak.

"Kız Kovalar", Kazak gençlerinin yoğun ilgisini çeken bir spor dalı... Bir Kazak delikanlısının at sırtında aşkını ifade etmesi için en iyi fırsatın, "Kız Kovalar" olduğu söyleniyor. Bavurcan ve eşi Bekzat, böyle bir at yarışması şenliğinde tanışıp birbirlerine âşık olmuş. Bugün iletişim teknolojisi her geçen gün ilerliyor, ulaşım koşulları da değişiyor. "Kız Kovalar" fırsatıyla âşık olan gençlerin sayısı artık azaldı. O nedenle, "Erkin" Bavurcan, spora bizzat katılarak, gençlerin ilgisini uyandırmaya çalışacak.

Bavurcan ve eşi, yıllardır böyle bir şenliğe katılmadıkları için, at yarışmasını ve yarışma mekânını biraz yadırgıyor. "Kız Kovalar", at yarışmasında sürat koşularına ara verildiği zaman yapılıyor. Bavurcan, az daha karşı yönden gelen bir yarış atıyla çarpışacaktı.

"O kadar geniş ki."

"Bu ata binmesem, olmaz mı?"

"Ona vur, ona vur."

"Ben gençken, yani evlenmeden önce katılmıştım. Bizim gençliğimizde şimdiki eğlence mekânları yoktu. Biz de bu fırsatla kız kovalardık."

"Demin katıldığınız 'Kız Kovalar' sırasında kendinizi gençlik günlerinizdeki gibi hissettiniz mi?"

"Sanki 20 yaşıma döndüm."

"Nasıl buldunuz?"

"Mükemmel."

"Bugünkü 'Kız Kovar' etkinliğinin daha öncekilerden farkı var mı?"

"Aynı değil, aynı değil. Eskiden sık sık ata binerdik. Ama kente taşındıktan sonra, 20 yıldır az bindim."

"Kız Kovalar"a katılanların sayısı fazla olmadığı için, Bavurcan da bir ödül aldı. Ödül, cesur ve ateşli genç kızlar için hazırlandı. Böylece Bavurcan'ın eşi de, Kazak kadınların her gün kullandığı bir başörtüsü almış oldu.

Künes Nehri, tarih ve efsanelerin içinden, karlı dağlar ve bulutların arasından geçiyor. Tanrı Dağları'ndan doğan Künes Nehri, yeşil otlar, mavi gök ve beyaz bulutlar arasında, sanki güzel bir Kazak türküsü gibi neşeyle akıyor. Tanrı Dağları'ndan gelen berrak kar suyunun suladığı bu bozkır, burada yaşayan insanlara özgü bir saflık getiriyor. Künes Nehri, upuzun kol gibi, bu bereketli toprakları kucaklıyor.

Xinjiang bölgesindeki Kazaklar yıl boyunca bozkırda yaşıyor. Kazaklar ata binerek hayvan sürüsü güdüyor, atla avlanıyor, at eti yiyor, at sütünü mayalayarak yapılan kımız içiyor... Kazaklar için atsız bir yaşamın düşünülmesi bile olanaksız. O nedenle Kazaklara "At sırtındaki etnik grup" deniyor. Eskiden bozkır uçsuz bucaksızdı, üzerinde yaşayan insanlar azdı, ulaşım zahmetliydi… O yüzden, at en iyi ulaşım aracıydı. Bavurcan, Tanrı Dağları'nda bir yere gideceği zaman, bugün bile ata binmeyi tercih ediyor.

Tanrı Dağları'nda, yaz mevsiminde neşeli bir hava hâkim olur. Bu mevsimde düğün yapan çok sayıda Kazak ailesi var. "Aytış" da düğünlerin vazgeçilmez eğlencesidir. Düğüne en ünlü "Erkin"in davet edilmesi, gelin ve damat aileleri için sevindirici bir olaydır. Dövletbey'in oğlu evleniyor. Dövletbey, Bavurcan'ı düğününe başkanlık etmeye davet etti. Dövletbey, Bavurcan'ın iyi arkadaşı... İkisi gençken birlikte "Aytış" söyleme etkinliklerine katılırdı.

Bavurcan, eski dostunun davetini unutmadı. At yarışması şenliğinin bitiminden hemen sonra, ata binerek yola çıktı.

Düğünü yapılacak Kazak gelininin ismi Mahaya… Gelin, ailenin en küçük kızı. Annesi gibi Mahaya da, şarkıya ve dansa yatkınlığını daha çocukluğunda gösterdi. Mahaya akıllı da… Yaşlılara saygılı olduğu için, meslektaşları, akrabaları ve komşuları tarafından çok seviliyor.

Düğünün yapılacağı günün sabahı, insanlar en güzel etnik kıyafetlerini giyerek, gelin Mahaya'yı uğurlamaya geldi. Yaşlılar, kendilerini Kazak geleneklerine göre süslerken, Mahaya'nın arkadaşları onun evine modern Kazak kıyafetleri giyerek geldi.

Bir ailede mutlu bir olay varsa, etrafındaki Kazaklar mutlaka gelip kutlar.

"Siz yorulmayın. Önce çaydanlığın içine biraz çay yaprağı koyacağım. Bu, kadınların işi..."

Konuksever ev sahibi, gelen misafirler için taze sütlü çay, geleneksel ekmek ve çeşitli hafif yemekler hazırladı.

Konuklar çoğaldıkça bahçe daha da kalabalıklaşıyor. Bundan en çok hoşlanan çocuklar…

Gelinin annesi ve babası karışık duygular içinde… Kızlarının gittiğini görmeyi hiç istemiyorlar. Mahaya'nın babaannesi ve dedesi 80 yaşını geride bırakmış. Torunları, sevdiği gençle evleneceği için, iki yaşlı çok mutlu.

Gelin sabah saat 11'de evden çıkacak. Şimdi eve art arda konuklar geliyor. İnsanlar bir işle uğraşıyor, sohbet ediyor, gülüyor ve kızı almaya gelecek olan damadı bekliyor.

"Merhaba, merhaba."

Saat şimdi 10 oldu. Damat, yakın akrabaları ve arkadaşlarıyla gelini almaya geldi.

Damat Esat çok çalışkan bir delikanlı… Babasının hayvan gütmeyle geçen hayatından farklı olarak, Esat'ın yerleşik bir yaşamı var. Gelininin ailesindeki yaşlı akrabaları selâmladıktan sonra, Kazak geleneğine uygun olarak, gelinin yengesi tarafından başka bir odaya çağrıldı. Burada Mahaya'nın ailesiyle görüştü. Mahaya'nın dedesi, babaannesi, yengesi ve annesi, birçok öğüt verdi.

"İkiniz yukarıya buyurun."

"Kazakların bir atasözü vardır: İnsanın iyi bir itibarı olmalı. Sen evlenince kayınvalidene ve kayınpederine saygı göstereceksin. Evde biraz dik kafalısın, artık böyle yapmayacaksın. Kayınvalidenin ve kayınpederinin evinde başörtünü unutma, işte senden istediğim bu kadar."

"Kayınvalidene ve ağabeyine saygı göstereceksin, sık sık gelip kayınvalideni ziyaret edeceksin, evlenince inatçılık yapma. Birlikte güzel günler geçirirsiniz. Çocuklar mutlu olunca, biz de memnun oluruz."

"Bata törenine geçelim."

"Geleceğin aydın olsun! Ailenizde mutluluk ve huzur olsun! Sen soyluların en seçkini ol! Sevdiğin kişiyle aynı yastıkta bir ömür sür."

"Bata", Kazak Müslümanların önemli törenlerinden biri… "Bata"nın içeriği duruma göre değişir, ama mutlaka gerçek duyguları ifade eder ve insanları etkiler. "Bata", genellikle törende bulunan en saygın yaşlı kişinin başkanlığında yapılır. Çoğu zaman, "Bata" güzel bir şiir gibi, Kazak yaşlılarının isteklerini ve dileklerini yansıtır. Mahaya, babaannesinin en küçük torunu… Babaannesi'nin söylediği "Bata" bütün ailenin dileğini temsil ediyor.

Damat Esat, giydiği ceketi gelin evinin kapısına astı. Bu hareket, Esat'ın o andan itibaren Mahaya ailesinin damadı olduğu anlamına geliyor.

Mahaya'nın babaannesinin güzel dileklerinden sonra, damadın ailesi, artık gelini götürme zamanının geldiğini söylüyor. Esat'la birlikte gelinin evine gelenler, kızın çeyizini hemen dışarıda bekleyen kamyona taşımaya başlamak istedi.

"Olmaz, şimdi olmaz."

"Hediyeleri bırak."

"İçeride verdik."

"Bu, önemli bir şey…"

"Daha vereceksiniz."

Konukları ağırlamakla uğraşan gelinin yengesi, damadın ve beraberindekilerin bu kadar hızlı davranacağını hiç tahmin etmedi. Görümcesinin bu kadar kolay götürülmesini istemiyor. Fakat yapabileceği bir şey yok. Damat ailesinden gelenler kalabalık... Çeyizler dışarıya götürüldü.

Yakınlarının sevgisi ve güzel dilekleri, gelin Mahaya'ya hem mutluluk hem de hüzün veriyor. Çocukluğundan beri bu bahçede geçirdiği günleri ve 20 yıldır annesi ve babası, dedesi ve babaannesi, ağabeyi ve yengesiyle arasında oluşan sevgi bağını düşününce, Mahaya daha da üzüldü. Mahaya şimdi kapıdan çıkacak, kimse kendini tutamıyor.

"Babaanneciğim, bana gösterdiğin sevgi için teşekkür ederim. Evleniyorum, görüşürüz babaanneciğim. Büyük pazardan alınan ahşaplar çeyizlerim oldu. Parlaklığını korumak için onları boyayacağım Sevgili anneciğim, beni büyüten sensin. Sevgini ömrüm boyunca unutmayacağım. Kapı önündeki dulavrat otu her geçen yıl büyüyor. Koşarak hiç durmayan beyaz deve, sen çok güçlüsün. Özlediğim memleketime dönünceye kadar ailemin huzurunu koru. Büyük pazardan derileri alan, beni düşünen ağabeyciğim, biz birlikte büyüdük. Seninle vedalaşmadığımı söyleme. Biz birlikte büyüdük, gitmeme nasıl kıyabilirsin ki! Kapı önündeki kazık, artık sana at bağlamayacağım. Beni koruyarak büyüten babacığım, senin himayen olmadan, nasıl yabancı bir yere gideceğim? Uzun ve mutlu yaşamanı diliyorum."

"Ağlama, geri bakmasın."

Geleneklere ve göreneklere göre, düğünde gelinin ve damadın aileleri mutlaka "Aytış" adıyla anılan karşılıklı şarkı söyleme etkinliği düzenler. Bu şarkıların güfteleri güzel şiirlerden alınır. Yakınları ve akrabaları önünde damat, eski kuşaklardan "Erkin"lerin söylediği "Evlenmeye İkna Şarkısı" ve "Başörtüsünü Açma Şiiri", gelin ise "Düğündeki Üzüntü Şiiri" ve "Vedalaşma Şiiri"ni söyler. Bir Kazak kızı evlenirken annesi ve babasıyla ve diğer yakınlarıyla vedalaşır. Vedalaştığı insanlar farklı olduğu için, farklı duygulara kapılır. O nedenle "Vedalaşma Şiiri" gelinin duygularını ifade eder. Gelin Mahaya'nın şarkısı, herkesi duygulandırdı.

Gelin evin dışına geldi. Arabada bekleyen "Erkin" şarkı söylemeye başladı. Onun sesi, gelin damadın evine gidip başörtüsü açılıncaya kadar sürecek.

"Aşkın kıvılcımları sonsuza kadar çaksın, yeni yuvanızda her şey gönlünüzce olsun. Gelecekteki günlerde bolluk yaşayacaksınız. Senin gözünde aşkın mutluğu parlıyor, tatlı aşk, nehir suyu gibi dalgalanıyor, aşkın sayesinde hızla büyüyeceksin."

"Aytış" Kazakların yaşamında derin etkiler yarattı, çünkü "Aytış" şarkıları söyleyen "Erkin"ler onların arasında yaşıyor. Önemli günlerde insanların aklına mutlaka ünlü "Erkin"lerin isimleri geliyor. Ünlü "Erkin" Tancarık, geride çok sayıda duygulandırıcı "Aytış" şiiri bıraktı. Bugün öğrenciler okullarda hâlâ onun yazdığı uzun şiirleri ezberliyor. Tancarık'ın "Aytış" şarkıları dünyada da büyük etki yaptı. Gençler evlenirken mutlaka Tancarık Türbesi'ni ziyaret edip, mutluluk diler. Gelin Mahaya da türbeye gitti.

" 'Siyah At' dansı yapalım! Çılgınca dans edelim. Bu dans olmadan, tören de mutlu geçmez. Güzel dans edenler, taktığınız başörtüsü ne kadar hoş! Varlıklılar da dansa katıldı, mutluluk bizi bir araya getirdi."

Anlaşmaya göre, büyük "Erkin" Bavurcan, öğleden sonra doğrudan damat Esat'ın evine gelip, düğün kutlamalarına başkanlık edecek. Gelin Mahaya için şarkı söyleyen genç "Erkin"in ismi Carkinbek. Bu genç, Bavurcan'ın en sevdiği öğrencisi...

"Babandan ayrıldığını söyleme, orada iyi bir kayınbaban var, carcar. Annenden ayrıldığın için üzülme, orada iyi bir kaynanan var, carcar."

"Aytış" şiirlerden oluşur. Kazakların şiir okuyup seslendirme geleneği uzun bir geçmişe dayanır. Bazı insanlar şiirin bu etnik grupla birlikte geliştiğini söyler. Bozkırda dansa ve şarkıya yatkınlığı olan çok sayıda insan var. Kazak ozanları olan "Erkin"ler, eskiden sırtlarında "Dombura" adlı çalgıyı taşıyarak, yılın dört mevsiminde bozkırlardaki keçe çadırlar arasında atla gezerdi. Göçebe yaşamında "Erkin"lerin şarkıları insanlara mutluluk ve bilgi getirir, Kazaklar arasındaki duygu bağını korurdu. Kazakçada "Aytış", "Erkin"lerin şiirleri esas alarak şarkı söylemesi anlamına geliyor.

"İlk göz ağrısı insanı heyecanlandırır, aşkım ve ben ayrılmak istemiyoruz..."

"Arabayı durdurun, durdurun."

"Hediye istiyoruz."

"Veriyoruz. Ne oldu, hadi alın."

"Çekiyorlar."

"Olsun. Bu bizim geleneğimizdir."

"Yolumuzu kesme."

"Sadece sen mi alacaksın? Olmaz, olmaz."

"Çok az, onlara geri verelim."

"Daha fazla koyunun olsun. Daha zengin ve kutsal güce sahip olmanı dileriz."

Çeyiz alayı, damadın evine beklenenden daha erken ulaştı. Mahaya'nın ailesinin üzülmesine karşılık, damat Esat'ın sevinçli olan ailesi gelin odasını çok güzel süsledi. Şimdi gelini karşılamaya hazırlar.

"Değerli mürverler içeri buyurun, damadın arkasında durmayın, bu tarafa geçin. Serp, serp."

Gelin kayınvalidesinin evine girdiği zaman yapılan en önemli iş, "başörtüsünü açma"dır. Bu adım bir "Erkin" tarafından tamamlanır. Başörtüsü açılınca Mahaya, artık damadın gerçek eşi oldu. O andan itibaren, Mahaya davranışlarını, kayınvalidesinin ve kayınpederinin evindeki alışkanlara göre ayarlayacak. O zaman iyi bir gelin neler yapmalı? Düğüne davet edilen "Erkin", Kazaklar arasında nesilden nesle aktarılan erdemlerin ölçütlerini şöyle anlatıyor: İyi bir gelin şunları yapmalı: Kocanla huzur içinde yaşayacaksın, kocanı koruyacaksın, mürverlere saygı göstereceksin, dedikodu yapmaktan kaçınacaksın, bütün aile için çalışacaksın, dürüst olacaksın…

"Kayınpederinin her cümlesi değerlidir, sen bunları tamamen kavramalısın. Kayınpederin dürüst, Atmutay gibi cömert, seni karşılarken 200 yuan hediye etti! Kayınvaliden gelmeni uzun zaman bekledi, o kadar uzun bekledi ki, saçları ağaracaktı. Minnettarlığını ifade etmek için kayınpederini ve kayınvalideni saygıyla selâmla."

"Gelin iyi bir gelin olursa, mürverler de mutluluk dileğinde bulunur. Minnettarlığını ifade etmek için, dedeni, babaanneni ve diğer kişileri de saygıyla selâmla."

Gelini getirmek için gelenler ve onu damadın evine götürenler, gelinle birlikte "Erkin"in seslendirdiği güzel şarkıları dinliyor. "Erkin"in sözleri hem geline, hem de etrafındaki herkese öğüt oluyor.

"Tamamdır. Artık gelin odasına girsin."

"Sağ el. Avucuna azcık sürersen, yeter."

"Onu götür."

Damadın soyundan yaşlı kadınların hediye ettiği tereyağı, yeni çiftin mutlu ve bereketli günleri yaşamasını diledikleri anlamına geliyor. Şimdi gelinin ailesinden gelenler artık rahatça ikram edilen yemekleri yiyebilir.

Kurban kesmek, Kazak düğününde önemli bir gelenek… Yemek öncesinde yapılan "Bata" töreninden sonra, bütün konuklar duydukları mutluluğu dile getirmek için serbest ve karşılıklı olarak şarkı söylemeye başladı.

"Siyah-beyaz saksağan, oradan oraya uçuyor. Sevdalı gençler aşk şarkısı söylüyor. Altın renkli tarlalarda, buğdaylar dalgalanıyor. Yeni evlenen çift, mutluluk dileğimizi ifade ettiğimiz şarkıyı dinleyin."

Düğünde söylenen "Aytış" şarkıları, insanlara eski kuşaktan Kazakların bozkırdaki göçebe yaşamını anımsatıyor, hatta çocuklar da şarkılardaki mutluluğu hissediyor.

"Turgun'un bu kışında hava aşırı soğuk. Evindeki koyunlar yağlı mı, değil mi? Gençler, birbirlerini seviyor. Şarkı, özlemin bağıdır. Altın renkli tarlalarda buğdaylar dalgalanıyor."

"Çok yağlı... Hem de çok."

"Dünür, ne kadar çeviksin, sanki yarışmaya katılacak at gibisin. Yüzün tavus kuşu kadar güzel."

"Söylediğin gerçeklere yakın."

Güneş batacakken Bavurcan geldi. Geleneğe göre, kutlama gece saatlerinde yapılıyor. Bavurcan, hemen kutlama alanına geldi.

"Buradaki herkes sizin için dua etsin. Geleceğiniz mutlu olsun, arkadaşlarınız size gıpta etsin, hatta düşmanlarınız bile sizi takdir etsin."

Bavurcan bilgili bir kişi. Aklına gelen her şeyi şiir haline getirebiliyor. Gençken Bavurcan'ın güzel bir sesi ve iyi bir çalgı çalma tekniği vardı. Söylediği şarkılar dinleyenleri her zaman duygulandırıyor. Bavurcan en çok insanların "Aytış" müziği eşliğinde dans ettiğini görmek istiyor.

Kazaklar, şarkı ve dansa yatkınlıklarıyla ünlü bir etnik gruptur. Hızlı ve neşeli bir temposu olan "Aytış", Kazakların ruhunu yansıtıyor. Kazakların keçe çadırlarında, "Aytış" söylenen ve çalınan her yerde, Kazak danslarını görmek mümkün. Otlakta yaşayan her Kazak kızı, şarkı duyunca hemen dans eder. Mahaya da annesinin etkisiyle şarkı söyleyip dans ediyordu. 16 yaşındayken ilçenin şarkı ve dans topluğuna girdi ve profesyonel bir dansçı oldu. Esat, eşi Mahaya'nın evlendikten sonra da dans etmeye devam edebileceğini söyledi. Bu, Mahaya'yı çok sevindirdi. Mahaya, "Erkin"in şarkılarında söylediği gibi davranacağını, sadece iyi bir dansçı olmakla kalmayıp, aynı zamanda iyi bir Kazak gelini de olacağını ifade ediyor.

"Evet, böyle dans et, şu şekilde bük."

"Uzun bir ömür yaşa çocuğum. Uzun yaşayın. Teşekkür ederim. Bize çay ikram ettiğiniz için teşekkür ederiz. Aynı yastıkta kocamanızı dileriz, teşekkürler. Uzun yaşamanızı dileriz."

Yeni bir gün başladı. Mahaya, kayınpederi ve kayınvalidesinin bakışlarından, kendisinden çok memnun olduklarını anladı. Kazakların dini inancına göre, gelin Mahaya kırmızı başörtüsü taktı. Bu tür başörtüleri ona ömür boyu eşlik edecek.

"Erkin"lerin şarkılarında söylediğine göre, kadın şapkasını veya başörtüsünü, kayınvalidesinin evinde veya tanımadığı erkeğin önünde çıkarmaz.

"Sağ elinle tut, çocuk için güzel dilek dile."

"Uzun yaşayacaksınız! Günleriniz bereketli olsun, en seçkin insan ikiniz olun, mutluluklar dilerim."

"Allah korusun, onları mutlu yöne götürsün. Mutluluklar dilerim. Arkadaşları ve düşmanları onlarla alay etmesin. Allah onlara yardım etsin."

"Evlâdım sen de iç. Sen benim büyük gelinimsin. Bundan sonra ikiniz birbirinizi koruyacak, birbirinize saygı göstereceksiniz. Gelecek size ait, mutluluk de size ait. Biz artık yaşlandık."

Şarkı ve at, Kazakların iki kanadıdır. Kazaklar, bebek uyutmak için kullandığı beşiğe, "besik" diyor. Beşiğin çevresinde Kazakların en ünlü ninnileri duyulur. Kazak geleneğine göre, çocuk doğduktan kısa bir süre sonra annesi ve babası onun için beşik töreni yapar; törene akrabalar ve diğer yakınlar davet edilir; "Aytış" şarkıları söylenir. Bu şarkı söyleme etkinliği, ekonomik durumu iyi olan ailelerde genellikle 3-4 gün sürer. Beşik töreni yapılan çocuğun şiirle ömür boyu yakın bir ilişki içinde olacağına inanılır.

"Yavrum, aslan gibi güçlü ol, diğer çocuklardan daha seçkin ol. Uykuya dal, bebeğim. Ömür boyu vicdanlı biri ol..."

Kazak ebeveynler, çocuklarının doğumundan sonra, çeşitli vesilelerle 5-6 defa tören yapar. Bu törenlerin önemlilerinden biri "sünnet düğünü"dür.

"Sünnet" düğünü, Xinjiang'da yaşayan Kazakların bugüne kadar koruduğu eski bir gelenektir. Sünnet olan çocuğun artık büyüdüğü kabul edilir ve onun için kutlama yapılması gerekir. Sünnet düğününün tarihi titizlikle seçilir. Düğün töreni çok görkemli olur. Bir çocuğun sünnet olacağı haberini alan akrabaları ve yakınları mutlaka gelip aileyi ve çocuğu kutlar. Düğünde ev sahibi mutlaka koyun ve at keser, etini konuklara ikram eder. Yörenin ünlü "Erkin"inin "Aytış" gösterisi yapması, kutlamanın vazgeçilmez bir parçasıdır.

Sünnet düğünü genellikle kışın yapılır. Son günlerde yağmur yağdı, hava serin. Çarbulak köyü, Bavurcan'ın memleketine uzak değil. Akdica'nın yeğeni Talanıt bu yıl 5 yaşında. Bu, sünnete uygun bir yaş. Dışarıda çalışan babası geçen yıl eve gelemediği için sünnet düğünü ertelenmek zorunda kaldı. Akdica, "Erkin" Bavurcan'ın bugünlerde memleketine geleceğini öğrenince, onu yeğeninin sünnet düğününe davet etmeye karar verdi.

Ama Akdica yine tedirgin oluyor. Bu mevsimde sünnet düğünü yapan çok aile var; "Erkin"i davet etmek isteyen de çok oluyor. Acaba, ilçedeki ünlü bir isim olan Bavurcan'ın davete katılacak zamanı var mı? Akdica ve ailesi bir yandan hazırlık yaparken, bir yandan da sabırla Bavurcan'dan cevap bekliyor.

"İyi misiniz? Her şey yolunda mı?"

Akdica haklı çıktı. Her yılın bu zamanında Bavurcan'ın kardeşi, beslediği sığırlar ve koyunlarla birlikte ailece yazlık otlağa göçecek. Bavurcan da bugünlerde memleketine gelip çocuklara bakıyor, kardeşi Serik'e yardım ediyor ve annelerini ilçe merkezindeki eve götürüyor.

Bavurcan'ın eve geldiğini duyan komşuları, akrabaları ve yakınları da geldi. Onu özleyen herkes, söylediği "Aytış" şarkılarını bir kez daha dinlemek istiyor. Daha önceleri Bavurcan tek başına çalgı çalıp söylerdi. Bu defa birkaç öğrencisini de getirdi. Sakin bahçe şimdi kalabalıklaştı. Erkekler Serik'in yazlık otlağa götüreceği eşyaları hazırlamasına, kadınlar da Serik'in eşinin keçe çadırı dikmesine yardım ediyor.

"Tam bir hazırlık yapacaksınız. Kış günlerini zor geçirdik. Ama yazlık çiftliğe gidince her şey düzelecek. Serik'i çağır, Serik!"

"Bu çadır, geçen yılki çadırdan çok daha büyük… Yazlık otlağa mı geçeceksiniz? Hazırlıkları tamam mı?"

"Bir-iki gün sonra yola çıkacağız."

"Bu eşyayı nasıl götüreceksiniz? Öküzlerle götüreceğiz."

"Bu kadar uzak bir yere gideceksiniz. Böyle olur mu? Her yıl gittiğiniz o yere mi gideceksiniz?"

"Evet, bu çadırı orada kuracağız."

"Çocuklara bakabilecek misiniz?"

"Artık alıştık."

"Evet, atalarımız da kışlık otlaktan yazlık otlağa taşınırdı. Yolunuz açık olsun! Biz sadece sizi ve annenizi görmeye geldik."

"Tam zamanında geldik. Yolunuz açık olsun."

"Bakın, bizim kabilemiz, kabilemize ait dağ."

Bavurcan, bozkırdaki bilgili bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası, yörede tanınmış bir "Büyük Erkin" idi. Aynı zamanda bir okulda öğretmenlik yapmıştı. Bavurcan, babasının sadece yazma ve şarkı söyleme yeteneğine sahip olmakla kalmayıp, aynı zamanda usta bir oymacı da olduğunu anımsıyor. Babasının etkisiyle Bavurcan Kazakça şiirlere sevgi duymuş; kardeşi Serik ise babasından miras olarak oymacılık becerisini almış.

Bavurcan'ın kardeşi Serik'in ailesi, babalarının bıraktığı eski evde kalıyor. Serik 150 koyun, 50 sığır ve 20 at besliyor. Gündüz hayvan güderken, akşam mutlaka ahşap oymacılığıyla uğraşıyor.

"Ne oyuyorsun? Daha önce bunun benzerini hiç oymadın, değil mi?"

"Doğru."

"Aslan figürü… Taşınmadan önce bitireceğim."

"Kışın hayvanlara bakıyorsun, şimdi de yazlık otlağa taşınmaya hazırlanıyorsun. İdare edebilir misin? Oymacılık eserlerinin sayısını artırmalı, ama aynı zamanda kalitesini de korumalısın. Eserlerin, senin özelliğini yansıtmalı. Örneğin bir sığır, ancak titizlikle çalışırsan canlı gibi görünür. Şey, sana nasıl yardım edebilirim? Zaten bunun için geldim. Yapabileceğim bir şey var mı?"

"Sen okumuş bir insansın, çok kitap okudun. Bazı hayvan figürlerini ben kendi gözümle görmedim. Eğer sana zahmet olmasa, benim için biraz malzeme, örneğin resim toplar mısın? Ona göre oyma yaparım."

Bavurcan, ilçe merkezinden kardeşi Serik'e müjde getirdi. İlçe hükümeti, Serik'i ahşap oymacılığı aktarıcısı olarak kabul etti. İnsanlar Serik'e ve ahşap oymacılığına yoğun ilgi göstermeye başladı. Serik, bir gün ağabeyi gibi saygınlık kazanmayı umuyor.

Yarın yola çıkacaklar. Serik, henüz bitirmediği ahşap heykelcikleri yazlık otlağa götürmeye karar verdi.

Memleketindeki vatandaşların dürüstlüğü ile arkadaşlarının ve öğrencilerinin derin dostluğu, Barvucan'ı çok duygulandırdı. Bu ortamda Barvucan alışkanlıkla Dombura'sını çıkarıp, yüreğindeki sesi dile getiriyor. Aslında bu, hemşehrilerinin en hoşlandığı şey…

"Eğer iyi bir kayınbiraderin varsa, iyi bir kardeş kazandın demektir. Seni eğiterek yardım eder, ilişkiniz iyi olur. Eğer kötü bir kayınbiraderin varsa, iş çıkınca yanından geçip gider."

"Eğer o iyi bir kişiyse, seni memnun etmek için elinden geleni yapar. Eğer kötü bir kişiyse, sadece yaptığı gürültü duyulur, iç çıkınca da kaçar."

"Eğer o iyi bir arkadaşınsa, senin için her şeyi yapar, hatta can bedelini öder. Öz kardeş gibi olursunuz, ikiz gibi ayrılmazsınız."

"Eğer kötü bir arkadaş olursa, yüz yüze karşılaşınca bile görmezlikten gelir. Evine gelse de, seni özlediği için değil, karını görmek için gelir. "

"Aytış" gösterisine eşlik eden en önemli çalgı "Dombura"dır. Solo ya da koro icrasına uygundur. Değişik çalma tekniği sayesinde sesi bozkırda gürül gürül akan nehir suyunu, ormandaki kuşların ötüşünü, koşuşan koyunları ve atları çağrıştırır. Uzun bir geçmişi olan "Dombura"nın birçok çeşidi vardır. Söylendiğine göre, halk arasında yaygın olarak çalınan 200 "Dombura" şarkısı bulunuyor. Kazakların yaşadığı bozkırlarda, sabah olsun akşam olsun, keçe çadırların ve koyun sürülerinin olduğu her yerde, "Dombura" sesi duyulur.

"İli Nehri'ndeki sular, tatlı ve besleyici, sanki lezzetli koyun çorbası gibi... İli, sevgili memleketim. Yüreğim her zaman sana yönelecek."

"Öküzün başını tuttu, siz bir bağlayın."

Serik'in ailesi ertesi sabah, akrabalarının ve komşularının yardımıyla bütün hazırlıklarını tamamladı. Bu yıl gidecekleri otlak, Tanrı Dağları'nın eteğinde… Yol uzun… Ayrıca yeni çadır dikildiği için yük de epey ağır. Daha kolay olsun diye, Serik yükü önceki yıllardaki gibi atlı arabayla değil, öküzlerle götürmeye karar verdi. Bu, bozkırda yaşayan Kazak erkeklerinin becerdiği bir iş…

"Onu aşağıya indir."

"Hak ettin, hak ettin."

"İp koptu, koptu."

"Buraya gel."

"Heybeyi atın sırtına koydun mu?"

"Heybeyi atın sırtına koy, sen kucağına sadece beşiği alacaksın."

"Serik, ata bin."

"Her şey gönlünüzce olsun, yolunuz açık olsun."

"Allah korusun."

"Güle güle."

"Bagajlara dikkat et."

Hayvanlar yazlık otlağa götürülünce, sabit yerleşim yerinde genellikle yaşlılar kalır. Yazın Tanrı Dağları'nın yamaçlarındaki otlaklar tam mevsiminde olur. Taze otlar, sığırların, koyunların ve atların üremesine uygundur. Geçen yıllara göre, bu yıl yağmur erken geldi, otlar da daha taze ve daha yeşil. O nedenle, yazlık otlağa taşınma zamanı erkene alındı. Çobanlar, sığırları ve koyunları mümkün olduğu kadar Tanrı Dağları'nın eteğinde tutmaya çalışır. Sabit yerleşim merkezine sadece kışın dağlar karla kaplandığı zaman döner. Bu dönemde otlar taze ve yeterli… Sığırlar, koyunlar ve atlar kısa zamanda yağlanır.

"Kutsal dağda huzur olmazsa, onun himayesindeki canlar aylak aylak dolaşır. Eğer develer sağlam adım atmazsa, keçe çadırının penceresi kırılar. Eğer düşüncen akıllıca olmazsa, yüzünde gülümseme görülmez. Eğer koyun sürüsünde yeterince koyun yoksa tilki gelip zarar verir."

Bavurcan, Künes Nehri'nin suyunu içerek büyüdü. O nedenle, nehrin iki kıyısındaki Kazaklara özgü her tür duyguyu çok iyi anlıyor. Herhangi bir Kazak ailesi ne zaman bir şeye ihtiyaç duysa, Bavurcan hemen onların keçe çadırına gelir.

Yakındaki başka yerleşim merkezinde oturan Akdica'nın yeğeninin sünnet olacağını duyan Bavurcan hemen haber gönderdi ve evdeki işi biter bitmez geleceğini bildirdi.

Bu yıl 1 Mayıs tatili eski yılardaki kadar uzun olmadı. Bayram sırasında Tanrı Dağları'na gelen turist sayısı azdı, ama bayramdan sonra belli bir artış oldu. Akdica'nın düşündüğü gibi, Bavurcan'a çok sayıda davet geldi, fakat Bavurcan hiçbir isteği reddetmeyen bir kişi. O nedenle yeğeninin sünnet düğünü tarihi değişmeyecek.

Akdica'nın yeğeninin sünnet düğünü günü geldi çattı. Sabahın erken saatlerinde ünlü imam Norlan eve geldi. Akdica'nın ailesi hemen meşgul olmaya başladı. Yetişkinler sevinçli, ama sünnet olacak Talanıt biraz tedirgin... Efkârlanan Talanıt, sünnetin bir erkek çocuk için zorunluluk olduğunu biliyor, ama acı duymaktan korkuyor.

Akdica'nın ailesinin maddi durumu pek iyi değil. Çocuğun ağlamaması için Akdica ve eşi, Talanıt'ın sevdiği yiyecekleri aldı. Talanıt bundan çok hoşlandı, ama hâlâ tedirgin.

Akdica, Kazakların bayramda giydiği geleneksel kıyafetleri giyerek, eve gelecek "Erkin"e ve diğer misafirlere ikram edeceği hafif yemekler hazırladı ve sütlü çay yaptı. Akdica, "Aytış" şarkılarını Bavurcan söyleyeceği ve sünneti bizzat imam yapacağı için, düğününün çok güzel olacağına inanıyor.

"Allah korusun. Mürverlerden başlayalım. Sizler nasılsınız? Her şey yolunda mı? Evdekiler ve hayvanlar iyiler mi?""

"Her ebeveynin 3 sorumluluğu vardır. Bundan biri, erkek çocukları olunca, mutlaka sünnet ettirmektir. Sünnet, İslamiyet'e inandığımızdan beri koruduğumuz bir gelenektir."

"Anlaşıldı, Sayın İmam. Tüm akrabalarımız ve yakınlarımız, yeğenimin sünnet düğününe geldiğiniz için, size teşekkür ederiz. Sünnet düğünü, eskiden bugüne kadar korunan bir gelenektir. Bugün yeğenim için sünnet düğünü yapıyoruz. Sizden iyi dileklerde bulunmanızı bekliyoruz."

"Çocuğum, iyi dilekler dile. Allah ona varlık versin, damızlık küheylan gibi yakışıklı olsun, yenilmez olsun, Kazakların en seçkini olsun. Pehlivan gibi güçlü olsun, övgüler içinde yaşasın. Allah sünnetini kabul etsin."

"Çocuğu babaannesine ver."

"Sünnet aletlerini oraya bırakın."

"İçeriye gelebilir miyim? Ne dersin, sana bir şarkı söyleyeyim, sen dinle, ağlama."

"Amca senin için şarkı söyleyecek, sen dinle."

"Senin bir şair ve halkı yöneten kahraman bir lider olmanı diliyorum. Sünnet düğünü, anne-babanın görevidir. Sen ise, ancak sünnet olduktan sonra Peygamber Hz. Muhammed'in ümmetinden olursun. Şimdi başlayalım. Ben acele etmeden ve hafifçe sünnet edeceğim. Ömür boyu sağlıklı olacaksın."

"Ne kadar itaatli bir çocuksun, ne kadar cesursun. Sana şeker veriyorum. Tatlı çocuğum, şekeri ağzına koy."

İmam Norlan, ergenlik öncesinde çocukları sünnet ettirmenin bir Müslüman geleneği olduğunu ve bin yıldan fazla geçmişe dayandığını söylüyor. Sünnetin, çocukların daha sağlıklı büyümesini sağladığını ve hastalıklardan koruduğunu anlatıyor. İmam Norlan, Talanıt'ı geleneksel yöntemle sünnet etti. Bu yöntem basit olmasına rağmen, iyi sonuç veriyor. Civardaki bozkırlarda oturan birçok çocuğu Norlan sünnet etti.

Talanıt'ın sünnet işlemi çok iyi geçti. Kısa süre sonra Talanıt, at yarışmasına katılan bir binici gibi rahatça ata binip koşabilecek.

Kazaklar, şarkı ve dansa yatkınlığı olan bir etnik grup. Bavurcan ve meslektaşlarının çalışmaları sayesinde, bir grup seçkin "Aytış" şarkısı derlenip, koruma altına alındı. Tanrı Dağları'nın iki yamacındaki bozkırlarda nesilden nesle aktarılan Kazak "Aytış" şarkıları, bugün keçe çadırlardan ve çayırlardan çıkıp, dış dünyaya yayılıyor.

1 Numaralı Xinyuan Ortaokulu'nda "Erkin" Şarkıları Şenliği düzenleniyor. Şenliğe, ilçedeki "Aytış" uzmanları jüri olarak davet edildi. Birkaç yıl önce Bavurcan'ın önerisi sayesinde yerel yönetim bu okulda "Erkin" şarkıları dersi başlattı. Dersin öğretmenliğini Bavurcan yapıyor. "Erkin" şarkıları artık sadece geleneksel sözlü aktarma yöntemine bağımlı değil.

Çocukların gösterdiği seçkin performans, "Aytış"ın aktarcısı olan Bavurcan'ı sevindirdi. Kısa süre sonra genç Kazaklar arasında, kendisinden daha ünlü "Erkin"ler ortaya çıkacağına ve "Aytış"ın tarihte sık sık görülmeyen fırsatlarla karşılaşacağına inanıyor.

"Bugün getirdiğim en küçük 'Erkin' çok tatlı, küçük olmana rağmen burada büyüyeceksin. Seninle birlikte 'Aytış' şarkıları söyleyen kız bugün gelmedi. Gece uyurken, rüyandan uyanacaksın..."

"Xinyuan'daki çocuklar, edindiğimiz bilgiler yüreklerimizi birbirine bağlıyor. Bugün ağabeylerinizle birlikte 'Aytış' şarkılarını söyleyeceğim, senin onu yeneceğine inanıyorum."

Barvucan, 1 Numaralı Xinyuan Ortaokulu'nda "Aytış" şarkılarını seslendirdiği için heyecanlanırken, 20 yıllık arkadaşı ona beklemediği bir soru yöneltti.

" 'Erkin' şarkılarını söyleme tarzında şöyle bir değişiklik yapabilir miyiz? Örneğin, diğer etnik grupların seçkin sanatsal konularını alsak, karşılıklı olarak 'Aytış' şarkıları söylerken diğer etnik grupların dilini veya gösteri biçimlerini kullansak, daha iyi bir etki bırakabilir mi?"

"Mantıklı! Ama 'Erkin' şarkıları yoğun bir geleneksel kültür rengi taşıyor. Kazaklara ait bu tek geleneksel sanat türü olan 'Erkin' şarkıları, diğer etnik grupların çalgısı eşliğinde söylenmemeli. Erhu adlı telli çalgı veya armonika değil, 'Dombura' kullanılmalı. Bir de 'Erkin' şarkıları söylerken, dilin saflığına önem vermeliyiz."

Bavurcan, arkadaşın önerisini kabul etmiş gibi görünüyor, fakat öneriyi düşündükten sonra sorunun basit olmadığını söyledi. Bavurcan, arkadaşının yaptığı öneriyi ve kendi şüphelerini düşünerek kıdemli "Erkin" Cumaş'ın evine geldi.

"Nasılsınız? Sağlığınız nasıl? Her şey yolunda mı?"

"Nasılsın, evlâdım?"

"İyi misin?"

"Bu öğrencim Mahaz."

Kıdemli "Erkin" bu yıl 72 yaşında. Bozkırda doğup büyüyen kıdemli "Erkin", son birkaç yıldır sağlığı elvermediği için dışarı pek az çıkıyor, ama ne kadar küçük olursa olsun "Aytış" sanatındaki her değişikliği yakından izliyor.

"Benim bir arkadaşım bana şu soruyu sordu, 'Erkin' şarkılarını söyleme tarzında değişiklik yapabilir miyiz, yapamaz mıyız?"

" 'Erkin' şarkıları, Allah'ın ihsan ettiği bir armağandır. Bu çok önemlidir. Şimdi iki dilli eğitim teşvik ediliyor, bu iyi bir şey. Bundan sonra hangi dil olursa olsun, öğrenmek gerekir. Fakat herkes kendi etnik grubunun geleneklerini ve göreneklerini korumalı, kökünü unutmamalı, etnik sorumluluğunu üstlenmeli, yoksa bizim 'Erkin' yok olur gider."

Yaz mevsiminde Tanrı Dağları'nın büründüğü bin bir renk, görenleri hayran bırakıyor… Künes Nehri'ndeki her dalgacık, insanları etkiliyor.

"Künes", Moğolcada "güneşin doğduğu yer" anlamına geliyor. Bavurcan'ın atalarının mensup olduğu kabilenin yaşadığı dağlar, Narat Bozkırı'ndaki güneşin her doğuşuna ve batışına tanık olmuştu.

Bugün, Kazak kabile yaşamı uzak, fakat sıcak bir anı haline geldi. Ama "Erkin"ler ve hayranlık uyandırıcı "Aytış" şarkıları, sanki Künes Nehri'nin suyu gibi, Tanrı Dağları'nın derinliğinde sakince, sonsuza kadar akıyor.

Kazakların "Aytış" sanatı, 2006'da, Çin Devlet Konseyi tarafından, Birinci Ulusal Maddi Olmayan Kültür Mirasları Listesi'ne dâhil edildi.