中国国际广播电台
Derin olmayan bir kuyuda bir
kurbağa yaşarmış ve yaşamından
çok memnunmuş. Bir gün
kurbağa, Doğu Denizi’nden
gelen kocaman bir kaplumbağaya
şöyle seslenmiş: “Bak, ne
kadar mutluyum. Dışarda
gezmek istediğimde kuyudan çıkıp
kuyu etrafında zıplarım;
dinlenmek istediğimde kuyuda
kalırım, kuyu içindeki su
da yalnızca bana ait. Neden aşağıya
inip beni ziyarete gelmiyorsun?”
Kaplumbağa kuyuya
inmeye çalışmış, ancak vücudu
o kadar genişmiş ki, sağ
ayağı kuyuya girmiş, sol
ayağı kuyu ağzına takılmış.
Kaplumbağa kuyuya girmekten
vazgeçerek deniz manzarasını
kuyu içinde kalan kurbağaya
anlatmaya başlamış ve şöyle
demiş:“500 kilometre senin
için herhalde çok uzun
demektir, ancak onunla denizin
enginliği tasvir edilemez; 3
bin metre yeterince yüksek
sayılır, ancak onunla
denizin derinliği anlatılamaz.
Xia ve Yu zamanlarında 10 yıldan
dokuzunda sel felaketi yaşanmış,
ancak deniz suyu hiç artmamış,
Shang ve Tang zamanlarında
sekiz yıldan yedisi kurak geçmiş,
ancak deniz suyu hiç azalmamış.
Bu da Doğu Denizi’nde
kalmanın bana getirdiği en büyük
mutluluktur!”
Kuyuda kalan kurbağa,
deniz kaplumbağasının bu sözlerini
duyunca çok şaşırmış ve
kendisinin ne kadar küçük
olduğunu anlamış.
Bu öykü de bilinen bir
şey nedeniyle burnun havada
olmaması gerektiğini anlatır.
|