roportaj20140909.m4a
|
Tarihçi Erhan Afyoncu son yıllarda Türkiye'de oldukça popüler bir isim.
Murat Bardakçı ile beraber katıldığı Tarihin Arka Odası adlı televizyon programında, olayları farklı bir bakış açısıyla ve tarihsel derinliği içinde ele alıyorlar.
Erhan Afyoncu isminin kısa süre içinde Çin'de de tanınmaya başlayacağını söyleyebiliriz. Afyoncu'nun Osmanlı tarihiyle ilgili bir çalışması Çinceye çevrildi. Tarih okumaya meraklı Çinlilerin, gelecek yıl Muhteşem Yüzyıl adlı dizinin Çin'de gösterilecek olmasıyla beraber Osmanlı tarihine ilgisi artabilir.
Erhan Afyoncu geçtiğimiz günlerde kitap fuarı vesilesiyle Pekin'deydi. Kendisiyle yaptığımız sohbette, öncelikle Türk-Çin ilişkilerinin özel anlamını sorduk.
Erhan Afyoncu, "Bizim tarihi kökenlerimizin ortaya çıktığı yer burası" diyor, "Türk milleti tarih sahnesine çıkarken bunu aydınlatan belgeler de burada. Çin kaynakları, Türk tarihinin kuruluş dönemleri için en önemli vesikalar."
Çince kaynakları üzerinde çalışan en yetkin isimlerden biri olan tarihçi Prof. Dr. Ahmet Taşağıl ile de geçen yıl sohbet etmiştik. Taşağıl, Çince bilmeden ön-Türk tarihi çalışamayız demişti. Bunu bir adım ileri götürebiliriz, ön-Türk tarihi iyi tetkik edilememişse, sonrasında Selçuklu ve Osmanlı tarihi çalışmak da temelsiz olacaktır.
Türkiye ile Çin arasındaki akademik ve entelektüel mesafeyi ve ihmalkarlığı göz önünde bulundurursak, bu alanda kısa vadede ümitli olmak kolay değil. Afyoncu'ya, bu alandaki eksikliğin bir Osmanlı tarihçisi olarak kendisi çalışmalarını nasıl etkilediğini sorduğumda, "Hadiselerin giriş kısmını göremiyorsunuz" dedi ve ekledi "Eski Çin tarihiyle ilgili bilgilerimizin eksikliğinden dolayı, Türk tarihinin devamlılığını sağlamada problemler ortaya çıkıyor."
Erhan Afyoncu ilk kez geldiği Pekin'de çok kısa süre kaldı. Ancak Yasak Kent'i ziyaret ettiğinden emindim, Çin'in iki hanedanına ev sahipliği yapmak imparatorluk sarayını ziyaret etmeden dönemezdi.
Yasak Kent'i nasıl bulduğunu sorduğumda, "Bir nevi bizim Topkapı Sarayı" dedi. Ve şu eklemeyi yaptı, her ne kadar Topkapı'nın adında "yasak" ibaresi olmasa da, Osmanlı sarayına da sıradan insan giremezdi. Topkapı da bir çeşit yasak kentti.
Yasak Kent ve Topkapı Sarayı aynı dönemin ürünleri. İlki 1420'de, diğeri 1478'de tamamlanıyor. İki imparatorluğun da klasik dönemleri. Afyoncu'ya iki saray arasındaki mimari farkı soruyorum. Mimari farklılığın, bir dünya görüşü farklılığı olduğunu akılda tutarak...
"Topkapı Sarayı'nın en önemli özelliği deniz kıyısında kurulmuş olması, bu müthiş bir manzara ve ferahlık getiriyor saraya."
Afyoncu, tıpkı Topkapı'da olduğu gibi Yasak Kent'in belli alanlarının da kamusal alanlara dönüştürüldüğünü ve sarayın küçüldüğünü tespit etmiş.
Tam da bu noktada, kent üzerine bir soru sordum. Afyoncu, uzun imparatorluk yılları boyunca Çin'e başkentlik yapmış olan Beijing'e baktığında, bir tarihçi gözüyle neler gördü?
Erhan Afyoncu, tıpkı İstanbul gibi Beijing'de de kentin tarihi havasının azaldığını belirtiyor.
"Daha modern bir şehir gördüm. Modern, büyük, komünizmin tipik özelliği olan geniş caddelerden oluşan bir şehir. Sadece Yasak Kent'i görmekle o tarihi siluet görülmüyor."
Son olarak Osmanlı tarihiyle ilgili çalışmasının Çinceye çevrildiğini ifade eden Afyoncu, Çinli yayıncıların Türkiye tarihiyle ilgili bir çalışma da talep ettikleri bilgisini verdi.
Tarihçi Erhan Afyoncu ile yaptığımız söyleşinin tamamını oynatıcıyı kullanarak dinleyebilirsiniz.