Yorum: Batı'nın zaferinden "Batısızlığa" - Transatlantik anlaşmazlıkları neyi yansıtıyor?

  2020-02-17 15:33:07  cri

56. Münih Güvenlik Konferansı 14 Şubat'ta başladı. Batılı medyanın dediği gibi, dünya yüz yıldır hiç görülmemiş bir değişimle karşı karşıya bulunuyor. Münih'te düzenlenen uluslararası politika alanında en kapsamlı ve en etkili bu konferans, Batılıların "aile buluşması" olmaktan çıkarak Batılıların ağıtı haline geldi.

56. Münih Güvenlik Konferansı 14 Şubat'ta Münih'te başladı. (Kaynak: Xinhua)

Konferansın teması "Batısızlık-Westlessness" olarak belirlendi. Bu tema, Avrupa'nın son yıllardaki endişesini derinden yansıtıyor. Avrupa ülkeleri, "Batısızlık" esası olarak ABD'nin artık Batılı olmadığını görüyor. "Önce Amerika" sloganı altında Atlantik'in iki yakası arasındaki ilişki yavaş yavaş değişiyor. ABD, Avrupa'nın ABD'ye daha fazla çıkar sağlaması ve askeri harcamalarını artırmasını istiyor. Avrupalı ortaklarının çıkarına bu kadar zarar vermesine rağmen, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, son Münih Güvenlik Konferansı'nda "Transatlantik ittifakın ölümü tamamen abartılı bir ifade ve Batı'nın zaferi kazanmaya yakın" diyebildi. Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron "Avrupa geleceğe güven duymayan bir kıta haline geliyor ve Avrupa'nın, ABD'nin ikincil ortağı olmaktan vazgeçmesi gerekiyor" diye karşılık verdi.

Batı'nın zaferinden "Batısızlığa" giden yolda insanlar şunu soruyor: Atlantik'in iki yakasındaki anlaşmazlıklar neyi işaret ediyor?

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Münih Güvenlik Konferansı'nda konuşma yapıyor.(Kaynak: Reuters)

Öncelikle ABD'nin küçümsemesi, Avrupa ülkelerini üzüyor. Avrupa'nın önemli ekonomik ve güvenlik çıkarını ilgilendiren konular hakkında, ABD sadece kendini düşünüyor ve ortaklarının ilgisini görmezden geliyor. ABD'nin UNESCO ve Uluslararası İnsan Hakları Konseyi'nden çekilmesi, Paris İklim Anlaşması, İran nükleer sorununa ilişkin anlaşma ve Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan (INF) çekilmesi, Rusya ile Avrupa arasındaki Kuzey Akım 2. doğal gaz boru hattı işbirliği projesini engellemesi ve NATO müttefiklerini askeri harcamaları artırmaya zorlaması gibi girişimler Avrupa'yı üzüyor. Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier, "ABD'nin yeniden 'muhteşem' günlerine dönmesi, en yakın müttefiklerinin çıkarları pahasına gerçekleşiyor" diye açıkça söyledi.

İkincisi, ABD'nin başlattığı ticaret savaşları Avrupa'yı kızdırıyor. "Önce Amerika" sloganı altında ABD ve Avrupa arasındaki çıkar anlaşmazlıkları artıyor. Alman medya organı DW'da yer alan habere göre, ABD Başkanı Donald Trump Avrupa Birliği'ni (AB) ABD ürünlerine inanılmaz engeller koymakla suçladı ve AB'yle ciddi bir şekilde müzakere etmek için zamanın geldiğini belirtti. Alman haftalık dergi Focus'ta yer alan yorumda, ABD'de seçim yaklaşırken AB'nin Donald Trump'ın ticaret savaşının hedefi olduğu ifade edildi.

Öte yandan DW'de yer alan bir diğer habere göre, Çin'le ilk aşamalı ekonomik ve ticari anlaşmaya vardıktan ve Kanada-Meksika'yla Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'na (NAFTA) yeniden vardıktan sonra ABD ticaret savaşlarının hedefi Avrupalı müttefiklerine dönüyor. Çelik ticareti anlaşmazlığı, tarım ürünleri ve otomobil tarifeleri, dijital hizmet vergisi ve Airbus uçaklarının sübvansiyonları gibi meselelerde ABD ve Avrupa arasındaki çıkar çelişkileri artıyor.

Üçüncüsü, ABD'nin Avrupa'nın iç ve dış ilişkilerine müdahale etmesi de Avrupa'da kaygı yaratıyor. ABD, bir yandan ABD ve Avrupa'nın değer görüşünü ortaklaşa paylaştığını söylüyor, bir yandan da Avrupa'nın bölünmesi için girişimlerde bulunuyor. Örneğin, ABD Brexit'i açıkça destekliyor ve Polonya ve Macaristan gibi "yeni Avrupa ülkelerini" kendi yanına çekiyor. Bunun dışında, ABD, Çin ve Avrupa'nın teması ve işbirliğine de müdahale ediyor. Her uluslararası mekanda Çin tehdidi teorisini teşvik ediyor ve Avrupa'yı Çin'in ABD ve Avrupa'nın ortak düşmanı olduğuna inandırmaya çalışıyor. Ancak Avrupa, ABD'nin söz konusu girişimleri karşısında çoktan temkinli davranmaya başladı.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'yle 15 Şubat'ta yaptığı görüşmede, bazı ülkelerin Çin'e karşı pek çok eleştiri ve suçlamada bulunduğunu ancak aslında bunun Çin'in kalkınma başarısı konusunda kıskançlıktan kaynaklandığını kaydetti. Josep Borrell, Çin'in savaş seven bir ülke olmadığını ve uluslararası toplumda daha fazla rol oynamasını istediklerini ifade etti.

Wang Yi, 15 Şubat'ta 56. Münih Güvenlik Konferansı'nda "Doğu ve Batı Arasındaki Anlaşmazlıkları Aşalım ve Çok Taraflılığı Uygulayalım" temalı konuşma yapıyor. (Kaynak: Xinhua)

Atlantik'in diğer yakasının girişimlerine karşı Avrupa ülkeleri nihayet daha uyanık bir yaklaşım benimsedi. Aslında Avrupa'nın "Batısızlık"a takılmaması gerekiyor. Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşma Avrupa'nın psikolojisini değiştirebilir. Wang Yi şu ifadelerde bulundu:

"Doğu-Batı ayrımları ve farklılıklardan kurtulmalıyız. Bu gezegeni gerçekten bir kader topluluğu olarak görmemiz lazım. İdeolojik engelleri aşmalıyız ve çeşitli tarihler ve kültürler arasındaki farklılıklara hoşgörüyle davranmalıyız. Bizim uluslararası toplumu gerçekten büyük bir dünya ailesi olarak görmemiz lazım."

Kısacası ancak Batı'dan çıkarak ve Batı'yı aşarak, Avrupa kendisini kurtarabilecek.