Yorum: Batısızlaşma ve Pelosi'nin mahcubiyeti

  2020-02-16 16:33:38  cri

Zhang Yifu-CRI Haber Merkezi

"Huawei'nin 5G teknolojilerinin Batılı ülkelere girmesi neden bu ülkelerin siyasi sistemlerine bir tehdit oluştursun? Gerçekten demokratik sistemin bu kadar kırılgan olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bir yüksek bilim ve teknoloji şirketi olarak Huawei, böyle bir tehdit oluşturabiliyor mu?" İşte bu sözler, Çin'in kıdemli diplomatlarından Fu Ying'in ağzından çıktı. Fu Ying bu soruları ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'ye yöneltti.

Almanya'da düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı'nda Pelosi, Çin'i telekomünikasyon şirketi Huawei aracılığıyla "dijital otokrasi" ihraç etmeye girişmekle suçladı. Pelosi ayrıca, Çin'in, henüz Huawei teknolojilerini kullanmayan ülkelere ekonomik misilleme tehdidinde bulunduğunu iddia etti. Pelosi'nin ortada olmayan şeylerden bu kadar kesin bir dille bahsetmesinin nedeni, en kibar ifadeyle herhalde "zulüm sendromu" olarak açıklanabilir.

Pelosi'nin söz konusu ifadeleri, Fu Ying'in sorularının hedefi oldu. Fu'nun söylediği gibi, Çin 40 yıldan fazla bir zaman önce reform ve dışa açılma uygulamaları başlatmasıyla, birçok Batılı teknolojiyi ülkeye çekti. "Microsoft, IBM, Amazon, onlar Çin'de canlı faaliyetlerde bulunuyor." diye konuşan Fu Ying, bu tür teknolojilerin Çin'in siyasi sistemini tehdit etmediği gibi Çin'in başarılar kazanmasına yardımcı olduğuna dikkat çekti.

Fu Ying'un bu konuşması salonda alkış toplarken, Pelosi'de ise bir mahcubiyete yol açtı. Pelosi, Huawei gibi Çinli işletmelerin "özgür işletme modeline sahip şirketler" olmadığını iddia ederek, kendisini savunmaya çalıştı. Ancak Pelosi'nin Avrupalı arkadaşları da onunla aynı fikri paylaşıyor mu?

Münih Güvenlik Konferansı'na iştirak eden Çin Devlet Konseyi Üyesi ve Dışişleri Bakanı Wang Yi, Reuters'e verdiği röportajda, İngiltere ve Almanya dahil birçok ülkenin yalan haberleri ciddiye almayıp, kendi ülkelerinin haberleşme altyapı tesisleri güvenliğinin korunması temelinde, Huawei gibi yabancı işletmelere de adil bir rekabet ortamı sağlamaya hazır olduklarını dile getirdiğini anımsattı.

Wang Yi, "ABD neden diğer ülkelerin işletmelerinin ekonomi, bilim ve teknoloji alanında öne çıkmasını kabul edemiyor? Belki diğer ülkelerin kalkınmasını, diğer ülkelerin işletmelerinin güçlenmesini görmek istemeyen bir psikolojiye sahip." dedi.

Ayrımcılık yapmama, piyasa ekonomisinin ve aynı zamanda Pelosi'nin değindiği serbest işletme modelinin temel ilkelerinden biridir. Ne var ki, ABD'deki bazı siyasi isimler Huawei'nin 5G inşasına katılımı konusunda söz konusu ilkeye aykırı hareket ettiği gibi, Avrupalı ortaklarının Huawei'yle işbirliği yapmasını da engellemek için ellerinden geleni yapıyor. Bu girişimler, piyasa kuralları ile yatırımcıların güvenine büyük zararlar veriyor.

Gel gelelim, Huawei'nin 5G teknolojisi Batı demokrasisi için bir tehdit değil. Tam tersine, gerçek tehdit Batılı ülkelerin içinde bulunuyor. Kısa süre öncec Pelosi'nin, Trump'ın Kongre'de yaptığı ulusa sesleniş konuşmasının metnini yırtması, ABD'de iki parti arasındaki siyasi kutuplaşmayı tamamen ortaya koydu. Siyasi kutuplaşma, Batı demokrasisinin günden güne zayıflamasına neden olmanın yanı sıra, küreselleşmeye düşman görüşlerin de yayılmasını hızlandırdı. Huawei, sadece bu siyasi kutuplaşmanın bir kurbanı.

Tabii ki, Huawei sorununda ortaya çıkan çatlaklar, sadece transatlantik ortaklığının gittikçe uzaklaşmasının bir sonucu.

Münih Günvenlik Konferansı'nın bu yılki teması batısızlaşma olarak belirlendi. Batı itiffakının zayıflamasının ve huzursuzluğun Avrupa'da yayılmasının arkasında ABD'nin tek taraflılık faaliyetleri var.

ABD, "önce ABD" politikası doğrultusunda, Avrupa'daki NATO müttefiklerini askeri harcamalarını önemli ölçüde arttırmaya zorlamakta. Ayrıca, Rusya ve Avrupa arasındaki doğal gaz boru hattı projesindeki işbirliği de ABD'den baskı görüyor. Almanya Devlet Başkanı Frank-Walter Steinmeier Münih Güvenlik Konferansı'nda yaptığı konuşmada, ABD'nin en yakın müttefiklerinin çıkarları pahasına ülkeyi "yeniden büyük yapma" anlayışını hayata geçirdiğine işaret etti.

Batısızlığın ortaya çıkmasının bir diğer sebebi de yeni yükselen ülkelerin giderek güçlenmesi. Batılı dünya, 21. yüzyılın ilk yarısında bu uluslararası durumla karşılaşmakla zorunda kaldı. Bu aynı zamanda, Kuzey-Güney ilişkisinin daha dengeli olmasına ve uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesine itici bir güç kattı.

Washington'un tutumunda belirsizliğin yaşandığı bu dönemde, yeni yükselen ülkelerle işbirliği yürütme, Avrupa ülkelerinin sıkıntıdan çıkması için en doğru yol olacak. Batı merkezciliği düşüncesinden vazgeçmek de işbirliği için atılacak ilk adım olacak.

Belki de Avrupa'nın Çin dahil yükselen ülkelerle somut işbirliğini güçlendirmesi, en nihayetinde bazı Amerikalı politikacıların da fikrini etkileyebilecek.