Analiz Haber: Batı medyası bu kez ne hikâyeler uyduracak?

  2019-02-17 19:42:42  cri

Son zamanlarda Suriye hakkında bir haber dünya gündemine bomba gibi düştü: BBC'de çalışan yapımcı Riam Dalati, altı ay süren soruşturmadan sonra Nisan 2018'de Suriye'nin Duma kentinde meydana geldiği iddia edilen "kimyasal silah saldırısı" ile ilgili videonun mizansen olduğunu onayladı. Daha önce Rus makamları da Batılı yönetmenin bu hikâyesiyle ilgili ayrıntıları açıklamıştı. O dönemde videonun ortaya çıkmasından sonra Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa, Suriye'ye yönelik bir hava saldırısı başlattılar. Saldırının en güçlü delili, videodaki "kimyasal silah saldırısı" idi.

Şaşırtıcı olan şu ki; Batılı ana akım medya organlarının, hatta Batı'daki bazı politikacıların siyasi ve askeri amaçlarla hikâyeler uydurması nadir görülen bir durum değil! En çok bilinen 2003 yılında vuku bulan Irak Savaşı'dır. O dönemde ABD hükümeti, Birleşmiş Milletler'den izin almadan sahte kanıtlarla bağımsız bir ülkeye silahlı saldırı başlattı. Bu savaşta Irak'ta 100 binden fazla masum sivil öldürüldü ve yaklaşık 10 bin ABD askeri yaşamını yitirdi. Ancak bugüne kadar hiçbir ABD'li veya İngiliz siyasetçi kendi hataları ve yalanlarının sorumluluğunu üstlenmedi. "Irak'ta kimyasal silah kullanıldığını" iddia eden Amerikan medyasından hiç kimse sözde delilin sahte olup olmadığını sorgulamadı.

Batı'daki ana akım medya Çin hakkında haberler yayınlarken de son derece kötü performans sergiliyor. Kısa süre önce CNN, Mihrigül Tursun adlı bir Uygur kadının "bizzat yaşadıklarını" bildirmişti. İlgili haberde 68 kişinin 37 metrekarelik bir odada barındığı ve çoğunun öldüğü iddia edilmişti. Mihrigül, geçen yıl ABD Kongresi'nde tanık olarak sözde "deneyimini" anlattı. Mihrigül'ün ifadeleri, yalan olmasına rağmen, ABD Senatörü Mark Rubio ve diğerleri tarafından "Uygur İnsan Hakları Politikası Kanunu"nun çıkarılması için önemli bir dayanak olarak kullanıldı. Mihrigül'ün yalan söylediği doğrulandıktan sonra bile CNN'nin onun hakkındaki haberleri internet sayfalarında yer almakta ve başka medya kuruluşlarınca da yayılmaktaydı.

Son günlerde Batı basınında Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi'nden halk ozanı Abdürrehim Heyit'in tutuklu bulunduğu ikinci yılda hapishanede hayatını kaybettiği haberi yer aldı. Türkiye hükümeti de bu habere dayanarak Çin'e yönelik ithamlarda bulundu. Heyit'in hayatta olduğunu gösteren bir video yayımlandı. Türkiye Vatan Partisi Temsilcisi Adnan Akfırat ise konuyla ilgili verdiği demeçte Abdurehim Heyit olayının Batılı istihbarat kuruluşunca ortaya atılan bir yalan olduğuna işaret ederek, Türk basınının da Batı medyasını takip ederek bağımsızlığını kaybettiğini söyledi.

Açıkçası gerçekler, haberlerin canıdır, bunu Batı basını da iyi bilmektedir. Eğer bir yönetmenin çektiği hikâye, haber olarak yayımlanıyorsa medyanın kamuoyunun önünde hiçbir güvenirliği kalmayacaktır. Peki, Batı basını neden o kadar ciddi hatalar yaptı, hatta çatışmaları kışkırtarak savaş fitilini ateşleyen suç ortakları haline geldi? Bunun sebebi cehaleti mi, kibiri mi, farklı ideolojileri mi yoksa bazı adımları kasıtlı olarak atıyor olması mı?

Batı basını tarafından abartılan "medya özgürlüğü"nün arkasında toplumun elit kesiminden şahsiyetlerin görüşlerini yansıtan bir medya görüyoruz. Bu medya dünya haberlerini yaparken kendisini dünyanın insan hakları ve özgürlük standartları koyucusu ve koruyucusu olarak görüp küçümseyen bir tutumla başkalarını kınıyor veya vaaz veriyor, nadiren eşit bir ufukla olaylara yaklaşıp saygılı bir tutum içine giriyor. Örneğin Çin ile ilgili haberlerinde daima "Çin tehdidi" ve "Çin'in çöküşü" teorilerini öne sürüyor. Ancak yıllar geçti ve kimse Çin'in herhangi bir tarafı tehdit ettiğini veya çöktüğünü görmedi.

Hâlihazırda uluslararası iletişimde Batılı ana akım medya, başlıca yayın organı konumunda ve genelde uluslararası kamuoyunu etkiliyor. Görünen o ki, insanlar objektif ve adil bilgi alma konusunda aslında hiç de iyimser olamıyorlar.

Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü Igor Yevgenyevich Konashenkov, BBC'nin yapımcısı Riam Dalati'ye yönelik soruşturma sonuçları hakkında "Şaşırmadık" değerlendirmesini yaptı. Konashenkov, şimdi birçok Amerikalı ve Avrupalı politikacının daha önce "Suriye halkına yönelik kimyasal saldırıları önlemek" için ülkeye füze saldırıları düzenlediklerini unutmayı denediklerini, zira bu şekilde cezai, politik ve ahlaki sorumluluktan kaçabileceklerini kaydetti.

Üstelik BBC'nin üst düzey lideri, Dalati'nin açıklamalarını hiçe sayarak "kişisel görüş" olarak değerlendirdi. Ana akım Batı medyasının Dalati'nin soruşturma sonuçlarıyla ilgili haberlerine hiçbir yerde rastlanamaz, yani hepsi bir kez daha toplu sessizliği seçti.

Batı medyası zaten devletin "Pinokyo"su rolünü oynamaya alışkın! Acaba gelecekte daha ne hikâyeler yazacaklar?