Haber Analiz: 'Çin tehdidi' teorisinin yeni versiyonu 'ekonomik işgal'

  2018-07-06 12:18:07  cri

(CRI Haber Merkezi)

Çin ile ABD arasında, en başında 'anlaşmazlık' olarak nitelendirilen ticaret sorunları, artık bir 'ticaret savaşına' doğru gidiyor. ABD, milyarlarca dolar değerindeki Çin ürünlerine karşı ek gümrük vergileri getirme tehdidinde bulundu. Aslında tüm bu kışkırtıcı girişimler, ABD yönetiminin çok önceden tasarladığı 'ekonomik işgalin' tezahürleri.

Beyaz Saray Ulusal Ticaret Konseyi Başkanı Peter Navarro'nun kısa süre önce yayınladığı "Çin'in ekonomik işgalinin ABD ve dünyadaki teknolojiler ile fikri mülkiyet haklarına getirdiği tehdit" adlı rapor, "ekonomik işgal" şapkasının Çin'in kafasına koyulmasını amaçlamakta.

Spekülasyon, karalama, yalan haber…

Mart ayında Başkan Trump, Çin'i hedef alan bir kararname imzalarken, Çin'in 'ekonomik işgal' yaptığından dem vuruyordu. Bazı ABD basın kuruluşları, geçtiğimiz hafta Çin ve Sri Lanka'nın Hambantota Limanı'ndaki işbirliği projesine geniş yer vererek, Sri-Lanka hükümetinin ortaya koyduğu işbirliği projesini Çin'in bölgeye yönelik 'sömürgeleştirme ve 'işgal' olarak görmekten de geri durmadı.

ABD, kamuoyu yaratmak yoluyla Çin'i 'şeytanlaştırmaya' çalışıyor. Ancak Çin ve diğer ülkeler bu gayreti çok açık şekilde teşhis edebiliyor: Spekülasyon, karalama ve yanlış haberlere dayanan böylesi bir 'ekonomik işgal' yaklaşımı, kendi icat ettikleri 'Çin tehdidi' teorisinin yeni bir versiyonu olarak karşımıza çıkıyor.

'Ekonomik işgal' meselesine, ABD'nin kendi standartlarıyla bakılacak olursa, ABD'nin, dünyanın büyük kısmını çoktan işgal etmiş olduğu söylenebilir.

Beyaz Saray, kendi hegemonyacı tarzı ve 'Önce ABD' siyaseti gereği gözüne kestirdiği ülkelere ticaret savaşları açıyor. İster bir müttefik ister rakibi olsun, ister gelişmiş bir ekonomi, ister az gelişmiş bir ekonomi olsun, ABD her zaman ilk atışı yapmaya hazır görünüyor. İşte Kanada'ya yaptıkları ortada, bu ülkeden gelen çelik ve alüminyuma 'ulusal güvenlik' gerekçesiyle ek gümrük tarifeleri getirildi. Kanada hükümeti de 1 Temmuz'dan itibaren misilleme tarifleri uygulamak zorunda kaldı. Bir diğer örnek, ABD son iki yılda, Ruanda, Kenya, Tanzanya, Uganda ve diğer Doğu Afrika ülkeleriyle de vergi oranlarıyla ilgili bir anlaşmazlık çıkardı. Son günlerde Batılı büyük medya organlarına yansıyan haberlere bakılırsa, Trump birkaç kere danışmanlarına "Venezuela'yı işgal etme olasılığından bahsetmiş ve Beyaz Saray'daki yetkilileri bile şaşırtmıştı.

New York Üniversitesi'nden siyaset bilimi profesörü James Nolt, "Eğer Çin yırtıcı bir ticaret ülkesiyse, pek çok ülkenin ticaret açığı olmalı" ifadesini kullandı. Ancak ABD hariç diğer büyük ekonomilerin, Çin'e karşı bu denli büyük bir açığı yok.

Birçok ülke, Çin'in diğer ülkelerle işbirliğinin ortak kazanç amaçladığına inanıyor.

Senegal Cumhurbaşkanı Sall, geçtiğimiz yıl sonunda ülkesinde düzenlenen Afrika'ya Yatırım Forumu'nda, Çin ile Afrika arasındaki yakın ekonomik ve ticari işbirliğini takdirle değerlendirdi. ABD medyasında Çin ve Sri Lanka Hambantota Liman İşbirliği Projesi'nin 'Çin'in borç tuzağı' olduğu eleştirisi yapılmasından sonra, Sri Lanka'daki bazı siyasiler basın toplantısı düzenleyerek bu haberleri kınadı.

ABD'nin ideolojik önyargılarını kırmak zor

ABD, askeri, finansal ve teknolojik üstünlüğüne dayanarak, 'Önce ABD' siyasetinin kendinden neler götüreceğine bakmadan, gerek rakiplerine gerekse müttefiklerine saldırıyor. Çin'in dışa açılmasını ve serbest ticareti savunmasını 'ekonomik işgal' olarak niteleyen ABD yönetimi, aslında kendisini 'dünyanın jandarması' rolüne sokarak ticari korumacılığa ve tek taraflı ticarete yol bulmaya çalışıyor.

'Çin tehdidi' veya 'Çin'in çöküşü' gibi teoriler uzun yıllar ortaya atılmakla beraber, Çin ne çöktü ne de başka ülkelerin gelişimini tehdit etti. sadece ABD, Çin'i her zaman kendisi için güçlü bir rakip olarak gördü.

Beyaz Saray'ın hegemonya hevesinin ve Çin'in gelişmesini engellemek isteyen ideolojik önyargılarının, daha uzun süre değişmesini beklemek hayalcilik olur. Çin'in gelişme yolu elbette düz olmayacaktır. Dünya kamuoyu şunu görmektedir: Reform ve dışa açılma sürecinde geride kalan 40 yılda Çin hiçbir zaman dış baskılara ve kıskançlığa boyun eğmemiştir. Çin, dünyayla entegre olarak kalkınmaya devam etmektedir. Çin'in istikrarlı olması da, en çok dünyamıza katkı sağlar.